Project Syndicate: Yeni dünya düzeninde jeopolitik yapılanma nasıl şekillenecek?
BM gibi uluslararası yapılar zayıfladıkça, ABD’nin de kendi sınırları dışındaki otoritesi de zayıflıyor. Dünya yeni bir düzene doğru ilerlerken, yeni jeopolitik yapılanma nasıl şekillenecek?
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Project Syndicate, Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail'in Gazze saldırılarının yanı sıra, BM gibi Uluslar arası yapıların dünya düzenini nasıl etkilediğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Son dönemde yaşanan krizler ve savaşların küresel jeopolitik dengeyi temellerinden sarstığı belirtilen analizde, dünya jeopolitiğinin artık önemli ölçüde değişeceğine de kesin gözüyle bakıldığına dikkat çekildi.
Analizde ayrıca, BM gibi Uluslar arası yapılar zayıfladıkça, ABD’nin kendi sınırları dışındaki otoritesinin de zayıfladığı tespiti yapıldı.
İşte Project Syndicate'da yayınlanan analiz:
Son yıllarda büyük güçler arasındaki gerginlik, yeniden uluslararası ilişkilerde temel gidişatı belirleyen bir unsur haline geldi. Bununla birlikte, devam eden krizler, çatışma ve savaşlar, jeopolitik düzlemde gerçekleşen radikal değişimin göstergesi niteliğinde ortaya çıkıyor.
Bu noktada, küresel ayrışmaları derinleştiren Gazze ve Ukrayna savaşları ise yeni bir dünya düzenine geçiş de dahil olmak üzere jeopolitik yeniden yapılanma ihtimalini gündeme getiriyor.
Diğer taraftan bu iki savaş, Tayvan üzerinde süren gerilimin savaşa dönüşme riskini artırıyor. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de dahil herkes, ABD’nin Ukrayna ve İsrail’e büyük miktarlarda mühimmat göndermesinin Amerikan stoklarını zayıflattığının farkında.
Bu yüzden, Tayvan’ın Çin’e dahil edilmesini “tarihi bir görev” olarak gören Xi Jinping için bu savaşlar ne kadar uzun sürerse o kadar iyi.
Tehlikenin farkında olan ABD Başkanı Joe Biden, Çin ile gerilimi azaltma çabasında.
Bu doğrultuda, bazı hükümet yetkilileri Pekin’e ziyarette bulundu. Biden ve G7 ülkeleri, dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’le “ayrışma” değil, “uzlaşma” niyetinde olduklarını farklı kanallar vasıtasıyla belirtmiş durumdalar.
Adına ne dersek diyelim yaşanan bu süreç, küresel finans sisteminin yanı sıra yatırım ve ticaret kalıplarını da yeniden şekillendirecek bir etkiye sahip. Değişen ticari eğilimler daha şimdiden küresel ekonominin iki bloğa ayrılabileceğini gösteriyor.
Örneğin; Çin, artık Batı’dan çok Küresel Güney ile ticaret yapıyor. Çin, her ne kadar yüksek maliyet getirecek olsa da bunu yaparak gelecekteki olası baskılara karşı kırılganlığını azaltmayı amaçlıyor.
Ortaya çıkan bu durumun sorumlusu büyük oranda ABD’nin kendisi. Nitekim ABD, kırk yıldır Çin’in ekonomik yükselişini kolaylaştırarak, şimdiye dek karşılaştığı en güçlü rakibi yaratmış oldu.
Bugün dünyanın en büyük donanmasına sahip olan Çin, Batı’nın küresel finans sistemi ve uluslararası kurumlar üzerindeki hakimiyetine açıkça meydan okuyor. Çin’in nihai hedefi ise merkezinde kendisinin yer aldığı alternatif bir dünya düzeni inşa etmek.
Bugünkü sistem, tarafsızlığına atıfla “kurallara dayalı küresel düzen” olarak ifade edilse de kuşkusuz ABD merkezlidir.
ABD, bu düzenin temelini oluşturan kuralları büyük ölçüde belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda diğer ülkelerin içişlerine müdahaleyi yasaklayan kritik kurallardan da muaf olduğunu düşünüyor.
Bu da uluslararası hukukun güçlülere değil, sadece güçsüzlere karşı işlediğini gösteriyor.
Alternatif bir dünya düzeni kurmak bakımından, bugünkü çatışmacı küresel ortam Çin’in işine yarayacaktır. Ne de olsa, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler gibi kuruluşların temel teşkil ettiği ABD merkezli küresel düzenin ortaya çıkmasına neden olan şey savaştı.
Bu durum, geri dönüşü olmayan bir gerileme süreci yaşayan ve uluslararası meselelerde giderek marjinalleştiği gözlenen BM için de geçerli.
BM Güvenlik Konseyi’ndeki tıkanıklık, Genel Kurulu daha fazla sorumluluk almaya itti. Bu bağlamda, Gazze’deki savaşla ilgili olarak “insani ateşkes” ve İsrail kuşatmasının sona ermesi çağrısında bulunan bir karar almak zorunda kaldı. Ancak, temelde zayıf olan Genel Kurul’un kararlarının Güvenlik Konseyi kararlarının aksine yasal bağlayıcılığı bulunmuyor.
Öte yandan bu kuruluşlar zayıfladıkça, ABD’nin kendi sınırları dışındaki otoritesi de zayıflıyor.
Askeri, siyasi ve ekonomik destek bakımından ABD’ye bağımlı olan İsrail ve Ukrayna bile zaman zaman ABD’nin önerilerini reddediyor.
Örneğin; ABD’nin Gazze’de askeri saldırıların azaltılması ve sivil kayıpların en aza indirilmesine yönelik uyarıları İsrail tarafında karşılık bulmadı. Ayrıca, ABD’li yetkililer karşı saldırının durmasından Ukrayna’nın birliklerini geniş ölçüde dağıtmasını sorumlu tuttu.
Çin-ABD gerginliğinin yol açtığı küresel değişimin ötesinde, ciddi bölgesel değişimler de yaşanabilir. Gazze savaşının uzaması, Mısır, İran ve Türkiye dışında neredeyse tamamen Batı tarafından tasarlanmış “Büyük” Ortadoğu’da bir jeopolitik yeniden yapılanmayı harekete geçirebilir. İsrail’in saldırıları, daha şimdiden, gaz zengini Katar’ın jeopolitik rolünü güçlendiriyor.
Gazze savaşının genişlemesinin etkileri bununla da sınırlı kalmayacak. Böyle bir durumda, Ukrayna en büyük kaybedenlerden biri olacaktır. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin de belirttiği üzere, Gazze savaşı hem Batı yardımlarının yavaşlamasına hem de Rusya’ya karşı verdikleri mücadelenin gündemden düşmesine neden oluyor.
Dolayısıyla, Rusya ekonomisinin giderek askerileşmesi, Çin’de büyümenin duraklaması ve Küresel Güney’in ekonomik ağırlığının artması gibi daha pek çok etken, uluslararası düzende köklü değişiklikleri kaçınılmaz hale getiriyor.
Bir yandan da dünya, büyüyen eşitsizlik, yükselen otoriterlik, yapay zeka, çevresel tahribat ve iklim değişikliği gibi dönüştürücü gelişmelere sahne oluyor.
Bu şartlar altında, tam olarak nasıl olacağını bilmesek de küresel jeopolitik dengenin önemli ölçüde değişeceği kesin görünüyor.
Bu noktada Çin, Rusya ve İslam dünyası başta olmak üzere rakipleri ile Batı arasında yaşanacak sürekli bir çatışma ihtimali büyük önem taşıyor.