Responsible Statecraft: İsrail ABD’yi Ortadoğu'daki savaşın içine çekmek istiyor

ABD, İran'ın bölgedeki İsrail ya da Amerikan varlıklarını hedef alan olası bir saldırısına karşı hazırlık yapıyor.

1. resim

ABD'li bir yetkili, İsrail'in Suriye'de İranlı bir askeri komutanı öldüren saldırısına karşılık olarak ABD'nin yüksek alarm durumunda olduğunu söyledi.

Reuters'a konuşan ve CNN'in haberini doğrulayan yetkili, "Kesinlikle yüksek bir teyakkuz durumundayız" dedi.

İsrail'in Suriye'nin başkenti Şam'daki İran'ın konsolosluk binasını vurması sonucu en az 8 kişi hayatını kaybetmişti.

İsrail'in, İran'ın Suriye'nin başkenti Şam'daki büyükelçilik binasına düzenlediği hava saldırısında ölenlerin sayısı 13'e yükseldi.

Öldürülenler arasında İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü'nde üst düzey komutan olan Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahedi'nin de bulunduğu duyurulmuştu.

İsrail’in planı ABD’yi İran’la savaşın içine çekmek mi?

Netanyahu Tahran’ın Suriye’deki elçiliğine yapılan saldırıya askeri olarak karşılık vereceğini biliyor olmalı, asıl soru Amerikan askerlerinin hedef olup olmayacağı.

İsrail’in bölgede şiddeti tırmandırması, Biden yönetimini, ABD’yi yeni bir Orta Doğu savaşının dışında tutma konusunda şimdiye kadarki en büyük zorluklarından biriyle karşı karşıya bırakıyor.

İsrail’in Şam’daki bir İran diplomatik yerleşkesini bombalaması ve İran Devrim Muhafızları’nın üst düzey bir komutanı ile birkaç İranlı yetkilinin yanı sıra en az dört Suriye vatandaşının ölümüne yol açması, şiddetin tırmanması anlamına geliyor. İsrail’in daha önceki hava saldırıları kadar Suriye’ye yönelik bir saldırganlık eylemi olmasının yanı sıra, elçilik yerleşkesinin vurulması doğrudan İran’a bir saldırı.

İranlı liderler güçlü bir şekilde karşılık vermek için ağır bir baskı hissediyorlar. Bu baskının boyutu, rollerin tersine döndüğünü hayal ederek anlaşılabilir. İran bir İsrail ya da ABD büyükelçiliğini bombalamış olsaydı şiddetli ve ölümcül bir karşılık hem siyasetçiler hem de halk tarafından sadece beklenmekle kalmaz, aynı zamanda talep edilirdi.

İran’da da, dört yıl önce önde gelen Devrim Muhafızları komutanı Kasım Süleymani’ye ABD insansız hava aracı saldırısıyla suikast düzenlendiğinde kamuoyunda oluşan duygunun gösterdiği gibi, bu tür durumlarda halkın hissiyatı benzer bir rol oynayabilir. Daha uygun bir bakış açısıyla, nasıl ki “caydırıcılığı yeniden tesis etme” ihtiyacı ABD ya da İsrail’in şiddet içeren tepkileri için bir gerekçe olarak sıklıkla dile getiriliyorsa, İran’ın karar alma mekanizmalarında da bu tür hesaplar yer alabilir.

Saldırıdan bir gün sonra konuşan İran Dini Lideri Ali Hamaney intikam sözü verdi ve “İsrail cezalandırılacak” dedi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki İran temsilcisi, İran’ın “bu tür kınanacak eylemlere kararlı bir yanıt verme” hakkı olduğunu savundu.

İranlı liderler diğer yönde de baskı hissediyor. Yeni bir savaşa dahil olmak İran’ın çıkarına olmayacak ve liderleri de böyle bir savaş arayışında değil.

Bunun nedenleri arasında İran’ın İsrail ya da ABD karşısındaki askeri yetersizliği ve derin ekonomik sorunları yer alıyor. Gazze Şeridi’ndeki trajik koşullara odaklanan bölgesel gerginliklerin şimdiye kadar olduğundan daha fazla tırmanmamasının başlıca nedeni, Hamas’ın İsrail’in güneyine saldırmasından bu yana geçen altı ay içinde İran’ın sergilediği itidal oldu (bu saldırı herkesi olduğu kadar İranlı liderleri de şaşırttı).

Ancak İran, İsrail saldırısına bir şekilde karşılık verecek. Mevcut seçeneklerden tam olarak hangisini kullanacağını tahmin etmek, İranlı liderlerin kendi kararları kadar zor; zira onlar da birbiriyle çelişen fikirleri dengelemeye çalışacaklar. Kesin olarak söylenebilecek tek şey, İran’ın tepkilerinin Tahran’ın seçtiği zaman ve yerlerde olacağı.

İsrail’in Şam’daki büyükelçilik yerleşkesine saldırma nedenlerine ilişkin çeşitli spekülasyonlar yapılabilir. Belki de İsrail bunu, Suriye’de İran’la bağlantılı hedeflere yönelik yıllardır sürdürdüğü hava bombardımanı kampanyasında yeni bir operasyon olarak gördü. İstihbarat, elçilik yerleşkesindeki Devrim Muhafızları subayları ile bir fırsat hedefi sundu ve İsrail bu fırsatı değerlendirdi.

Ya da bu saldırı, Ekim ayındaki Hamas operasyonundan bu yana İsrail’i karakterize eden kontrolsüz ulusal öfkenin bir başka tezahürü olarak görülebilir. Bu, Başkan Biden’ın geçen Ekim ayında İsraillilere Amerikalıların “şoklarını, acılarını ve öfkelerini” anladıklarını ancak İsrail’in bu öfke tarafından “tüketilmemesi” gerektiğini söylediğinde uyardığı türden zarar verici ve dikkatsiz bir saldırı olabilir. Biden, ABD’nin 11 Eylül’den sonra yaşadığı öfke sırasında “hatalar da yaptığını” belirtti – 11 Eylül saldırısıyla hiçbir ilgisi olmayan Irak’a karşı saldırgan bir savaş başlatılmasına üstü kapalı bir gönderme.

Ancak Şam’daki elçilik binasının bombalanması, muhtemelen Binyamin Netanyahu hükümetinin en üst düzeylerinde dikkatle hesaplanmış bir kararı yansıtacak kadar açık bir tırmanmaydı (ve İsrail’in savaş yasalarına karşı işlediği suçların genişletilmesiydi). Bu hesaplamanın, İran Devrim Muhafızları subaylarının kaybının İran’ın kabiliyetlerinde yaratacağı, kısa vadeli ve asgari düzeyde olması muhtemel herhangi bir etkiyle pek ilgisi yoktu.

Daha ziyade saldırı İsrail’in, “Hamas’ı yok etme” hedefinin ulaşılamaz olduğu, Gazze’deki eylemleri nedeniyle dünya çapında tecridinin inkar edilemez hale geldiği ve hatta geleneksel ABD desteğinin açıkça yıprandığı bir durumdan çıkış yolu olarak görülüyor. Kişisel olarak Netanyahu için savaşı tırmandırmak ve genişletmek, ki bu aynı zamanda savaşın süresiz olarak devam etmesi anlamına da geliyor, aynı zamanda onun siyasi ve hukuki zorluklarını aşmak için görünürdeki tek umudu.

Tartışma