Sanatın izinden giden 26 günlük bir mücadele | Bir Cumhuriyet Şarkısı

Bugün vizyona giren 'Bir Cumhuriyet Şarkısı' filmi, sanatın birleştirici ve iyileştirici gücünü gözler önüne seriyor. Atatürk’ün isteğiyle hazırlanan ilk Türk operası 'Özsoy' un hazırlanma sürecine odaklanan filmi, gdh dijital kültür-sanat editörü Deniz Ali Tatar değerlendirdi.

1. resim

“Sanatsız kalan bir milletin , hayat damarlarından biri kopmuş demektir” Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözü, aslında içinde sanata dair önemli bir çok parçanın yer aldığı ve defalarca hatırlanması gereken ’sanat’ olgusunu karşımıza çıkarıyor. Bir ülkede tartışma, siyaset, kavga her şey olabilir, ama sanat olmadan ruhumuz dinlenemez ve destek olunmazsa var olmazsa buhran yaşanabilir. Bunu hiç unutmayan Mustafa Kemal Atatürk, yurtdışında gördüğü opera sanatını, ülkemize getirebilmek için büyük bir çaba içerisine girmiş. Benim de yeni fark ettiğim ve ciddi bir mücadeleyle kısacık bir sürede ortaya çıkmış olan 'Özsoy'un hikayesi, 'Bir Cumhuriyet Şarkısı' filminde gözler önüne seriliyor.

Atatürk’ü anlatan ve milli mücadeleye odaklanan filmlerin yeri ayrıdır. Son dönemde, özellikle Cumhuriyetin 100. yılının gelmesiyle beraber bu dönem çok fazla Atatürk temalı filmlere denk geldik. Ama 'Bir Cumhuriyet Şarkısı' içlerinden farklı bir mücadeleye, sanatla dolu bir umudun peşinden gitmesiyle fark ediliyor. 1934 yılının Türkiyesi’ndeyiz… İran Şahı Rıza Pehlevi, Mustafa Kemal’i ziyaret edecek. Ancak Mustafa Kemal, Pehlevi’yi alelade bir törenle ağırlamaktan ziyade, daha şenlik dolu bir etkinlikle ona görsel şölen sunmayı diliyor. Bu sebeple Münir Hayri Egeli ile görüşüyor ve Paris’te izleyip çok etkilendiği opera sanatını Türkiye’de başlatmak istiyor. Türk müzisyen Ahmet Adnan Saygun’un Paris’te tahsil gördüğünü öğrenen Atatürk ve Egeli, Saygun’dan 26 günde bir opera hazırlamasını istiyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle hazırlanan ilk Türk operası 'Özsoy' un 26 günde hazırlanma sürecine odaklanan filmde, bir grup insanın bu süreçte yaşadıkları zorluklar ve son dakikalara kalan bir sanat mücadelesi anlatılıyor.

Ritmini akıtan bir senaryo

Tarihi ve merkezine bir karakter alarak bir hikaye sunan filmlerde, her zaman karakterin giriş-gelişme-sonuç üçlemesinde ritimli ilerlemesi önemlidir. 'Bir Cumhuriyet Şarkısı' filminde bu ritmin aktığını ve iyi planlanmış bir senaryo ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Ana meselesine odaklanması, diğer hikayelerden parça almaya çalışmadan kendi yolunda ilerlemesi, karakterlerin inişleri-çıkışlarını hedefinden şaşmadan anlatması çok güzeldi. Özellikle yaptığı göndermeler, ileri hedefleri görerek yazılan cümleler çok başarılıydı. Kendi yılının Ankara’sını yansıtması ama bir yandan Ankara ile özdeşleşen ve hikayenin ana merkezlerinin geçtiği yerlerin kullanılması çok ciddi bir gerçeklik katmış filme. Özellikle dönemin Ankara Halkevi bugünün Resim-Heykel Müzesi Türkocağı Sahnesi’nin filme kattığı his çok enteresandı. Belki de filmi çekildiği sahnede izlemek, biz Ankara galası seyircisini de gerçekliğe doğru sürüklemesi açısından farklı hisler uyandırdı. 

Film boyunca Atatürk’ün kullandığı ’okay’ kelimesi, filmde de kafamızda da merak unsuru olarak dönüp duruyor. Finale doğru kelimenin tam anlamını yani Atatürk’ün kendisinin ifadesiyle "Okay öz Türkçe bir kelimedir. kun yaydan çıktığı ve hedefi vurduğu anı anlatır. Yani tamam demektir" olduğunu keşfettiğimizde ise, derin mir mutlu olma hissi geliyor. Film yoluyla aslında bilmediğimiz gerçekleri keşfetmeyi seviyorum, çok güzel farkındalıklar filme yerleştirilmiş. 

Hem görüntü yönetimi hem de sanat yönetmenliği anlamında da oldukça başarılı bir grafiği olduğunu söylemek mümkün. Bir iki hızlı akan kurgu hataları dışında, iyi bir akışı olduğunu belirtebiliriz. Sadece, 2 saat boyunca akmakta sorunu olmayan bir filmi bu kadar çok fon müziğine boğmak doğru bir tercih miydi, ondan emin olamadım. Keşke bu kadar çok fon müziği kullanmak yerine, zaten iyi oyunculuklar izlediğimiz karakterlerin duygusuna daha çok odaklanılsaymış. Zaten bence operanın hazırlığı aşamasında müzik doygunluğumuz oluyor. 

Akıcı ve hikayeyi sahiplenmiş oyunculuklar

Gelelim oyunculuklara… Aksanından dolayı ön yargılı olduğum ama tip olarak Atatürk’e çok güzel uyabilecek bir oyuncu olan Ertan Saban, Atatürk’ü layığıyla canlandırıyor. Saban hem çok iyi çalışmış, hem de Paris sahnelerindeki mutlu olduğu sahnelerde ışıldamış. Özellikle makyajı konusunda da çok büyük bir özveri konulmuş ortaya. Ve filmin iki yıldızı Salih Bademci ve Ahmet Rıfat Şungar’dan bahsetmeden olmaz. Salih Bademci, Ahmet Adnan Saygun’a hayat verirken adeta uçmuş ve akmış gitmiş adeta… Kulüp dizisindeki Selim ve Terzi dizisindeki Dmirti karakteri kadar iştahla ve büyük bir zevkle karakteri canlandırdığı ve izleyiciyi hikayeye bağlayan tondan bir gerçekliği sunması çok kıymet vermiş filme. Münir Hayri Egeli’ye hayat veren Ahmet Rıfat Şungar da, karakterine bağlı çok başarılı bir performansla karşımızda. Özellikle tansiyonun yükseldiği sahnelerde ritme tam uygunluk göstermiş. 

Filmin bir diğer yıldızı ise Şifanur Gül… Ürkek ve masum Nükhet’e hayat verirken Gül’ün oyunculuğunda çok büyük bir kademe atladığına şahit oldum. Zaten Terzi ve Kuş Uçuşu dizilerindeki performanslarıyla bunu kanıtlamaya başlamıştı, ama bu filmle oyunculukta her zaman ’daha da iyi olmak’ durumunun üzerine gitmiş Gül. Gelecekte başrollerde daha güçlü performansına şahit olacağımız çok güzel işlerde olmayı sürdürecek. Birce Akalay, daha önce Ayhan Aydan’a hayat verirken de o tarihi karakteri çok iyi yansıtmış ve naif oyunculuğu konuşturmuştu. Bu nez Nimet Vahid’i canlandırırken de, aynı naifliği ve karakterin serpiştirdiği su taneleri gibi filme de ışıltılar yerleştirmiş sanki.. Okan Yalabık ve Mehmet Özgür’ün oyunculuları da filme büyük bir kazanç getirmiş kesinlikle… 

İyi ki Cumhuriyet, iyi ki sanat

Ulu önder Atatürk’ün sanata verdiği değeri anlatan, hele ki ilk Türk Operası’nın doğuşunu canlandıran bu denli bir film yapılmış olması çok kıymetli. Oyuncuların sahipleniş şekilleri, yönetmenin iyi bir ekiple işi götürmesi ve gerçek mekanların kullanılması filme büyük bir gerçeklik hissini katmış. Türkiye Cumhuriyeti devletinin 101 yaşına girdiği bu dönemde filmin sinemalarda yer alması ise, hepimize sanatın ve ülkemizin kıymetini yeniden hatırlatan anları yeniden simgeliyor. İyi ki Cumhuriyet, iyi ki sanat....

Tartışma