Şi Cinping’in Moskova ziyareti: Batı’ya verilen güçlü mesaj
💢 Rusya ile Çin arasındaki işbirliği, yeni bir sistem-düzen arayışına dayanıyor.
💢 Moskova ile Pekin'in ortaya koyduğu vizyon, Amerikan liderliğine yükselen güçlü bir itirazı barındırıyor.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 20-22 Mart 2023 tarihlerinde gerçekleştirdiği Moskova ziyareti, pek çok açıdan incelemeye değer. Öncelikle Çin Dışişleri Bakanlığı’nın Rusya-Ukrayna Savaşı’nın birinci yıl dönümünde yayınladığı barışa ilişkin yol haritasının ardından Şi’nin söz konusu ziyaretinin gerçekleşmesinden dolayı ateşkes arayışlarının ön plana çıkacağının beklendiği ifade edilmeli. Zira bahse konu bildirinin ilk maddesinin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü vurguladığı hatırlanmakta. Buna karşılık bildiri, tek taraflı yaptırımlara ilişkin eleştirel tavrıyla da Rusya’yla dayanışma mesajını içermekte. Bu anlamda bildirinin bir orta yol bulma çabasını yansıttığı ifade edilebilir.
Anımsanacağı üzere Çinli lider, 2022 yılının Eylül ayındaki Şanghay İşbirliği Örgütü Semerkant Zirvesi’nde savaşın uzamasından duyduğu rahatsızlığı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e iletmişti. Dahası Şi’nin Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’la da ateşkese arabuluculuk etmesi noktasında görüştüğü ve Avrupalı liderlerin kendisinden Putin’in üzerindeki nüfuzunu kullanmasını istediği bilinmektedir.
Böylesi bir ortamda Şi’nin Putin’le olan görüşmesinde arabuluculuk çağrılarının ön plana çıkması gibi bir beklenti söz konusu olmuşsa da bu gerçekleşmemiştir. Her ne kadar iki lider arasındaki görüşmede Ukrayna’daki durum ve barış seçeneği masaya yatırılmışsa da mevcut koşullarda barışa ulaşmanın mümkün olmadığı aşikar. Mevcut durumda savaş, bir yıpratma savaşına dönüşmüş vaziyette. Dolayısıyla çatışmaların uzun yıllar devam edeceği öngörülmekte.
Bununla birlikte bahsi geçen bildirideki birinci maddenin Kremlin’de rahatsızlık yarattığı ve Moskova’nın Ukrayna’daki savaş noktasında Pekin’den beklediği desteği bulamadığı da son dönemde sık tartışılan konuların başında gelmekte. Bu yüzden de Şi’nin ziyaretinin ve bu kapsamda verilen mesajların Rusya-Çin ilişkileri bakımından büyük ehemmiyet arz ettiği söylenebilir.
Çin, Avrupa’yla olan ekonomik bağımlılığının da etkisiyle savaşın doğrudan tarafı olmaktan imtina eden bir tavır içerisinde. Dolayısıyla Rusya’ya silah desteği sağlamamakta. Fakat Pekin yönetiminin Rusya’nın doğalgazı ve petrolü noktasında mühim bir pazara dönüştüğü ve dolayısıyla Moskova yönetiminin Avrupa’yla ticaret yapamaz hale gelmesinin akabinde yaptırımları aşmak için yöneldiği Asya’da güçlü bir müttefik olarak öne çıktığı da ortada. Bu nedenle de Çin’in Rusya’yı desteklemediği söylenemez.
Bilakis taraflar arasındaki ilişkilerin ekonomi ve enerji boyutunda geliştiği biliniyor. Daha da mühim olan husus ise Şi ile Putin arasında gerçekleşen görüşmenin akabinde “Kapsamlı Ortaklık ve Stratejik İşbirliğinin Derinleştirilmesine İlişkin Müşterek Bildiri”nin imzalanması. Bu bildiri, tarafların stratejik ortaklık ilişkilerini sürdürme konusundaki kararlılıklarını ortaya koyar mahiyette. Bu nedenle de iki ülke arasındaki işbirliğinin başta enerji olmak üzere çeşitli alanlarda genişlemeye devam edeceği öngörülebilir.
Öte yandan Rusya’nın uzun süredir Şi’yi Moskova’ya davet ettiği bilinmektedir. Bu davetin ise Kremlin yönetiminin uluslararası toplum tarafından tecrit edilmesine yönelik girişimlere karşı “Hala dostlarım var.” şeklinde yanıt verme arzusundan kaynaklandığı ileri sürülebilir.
Nitekim iki liderin görüşmeleri esnasında verdikleri mesajlar da bu yönde. Ancak bir mesaj var ki; göz ardı edilmesi mümkün değil. O da Şi’nin Putin’e “Şu anda dünyada 100 yıldır olmayan değişiklikler yaşanıyor. Birlikte bu değişimi yönlendireceğiz.” demesi. Çünkü bu açıklama, iki ülke arasındaki işbirliğinin yeni bir sistem-düzen arayışına dayandığını ortaya koyar nitelikte. Nasıl mı?
Aslında Rusya, Çin’le olan ilişkilerinde her geçen gün ekonomik anlamda bağımlı hale gelmekte ve bu ortaklık, bir eşitler arası ortaklık olmaması nedeniyle Moskova’nın ilerleyen dönemde küçük ortak konumunu kabul etmek zorunda kalacağına işaret etmektedir. Buna rağmen Moskova yönetimi, Ukrayna’daki savaş vesilesiyle Batı’ya bir büyük güç olduğunu kabul ettirme çabası içerindedir. Bunun yolu da Amerikan hegemonyasının sona erdirilmesinden geçiyor.
Çin açısından da benzer bir durum bulunuyor. Pekin, halihazırda Amerikan liderliğinin en önemli alternatifi olduğu yönünde güçlü bir iddiaya sahip. Zaten tarafları bir araya getiren de tam olarak bu. Yani aktörler, tek kutuplu dünya düzenine karşı çok kutuplu bir sistemi savunmakta.
Esasen Çin’in Orta Asya’da artan etkisinin bölgeyi Primakov Doktrini çerçevesinde yakın çevresi olarak nitelendiren Rusya’yı rahatsız etmemesi mümkün değil. Fakat taraflar “zoraki birliktelik” de denilebilecek çok daha büyük bir vizyonu paylaşmakta ve bu hedefe ulaşana kadar birlikte hareket etmeleri gerektiğine inanmakta. Bu vizyon ise Amerikan liderliğine ev dolayısıyla tek kutuplu dünya düzenine yükselen güçlü bir itirazı barındırmakta.
Bu bağlamda iki ülke, Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS yapılarda bir arada yer almakta ve alternatif bir sistem arayışını yük sesle dile getirmektedir. Nitekim Şi’nin uluslararası sistemde 100 yıldır yaşanmayan değişimlerin yaşandığına dikkat çekmesi ve bunu da Putin’le birlikte gerçekleştirdiklerine vurgu yapması, iki ülkenin Amerikan karşıtlığı eksenindeki işbirliğinin derinleştireceğinin habercisi. Dolayısıyla mevzubahis ziyaret, Rusya’nın Ukrayna’da zafer elde etmesi halinde, bunun Batı Dünyası’nın yenilgisi olacağı ve kazananın yalnızca Moskova değil; aynı zamanda Pekin olacağı mesajını barındırmaktadır.
Sonuç olarak Çin Devlet Başkanı’nın Moskova ziyareti, tarafların çok kutupluluk arayışı bağlamında geliştirdikleri zoraki birlikteliği, tüm farklılıklarına rağmen sürdüreceklerini teyit eder nitelikte.