Silahların sesi, açların sesini bastırabilir mi?

Toplumlar artan gıda fiyatları ve yükselen enflasyon döngüsü karşısında çaresiz. Ekonomileri daha kırılgan ülkeler artan gıda fiyatları karşısında nüfuslarının büyük bölümünü besleme kabiliyetlerini yitiriyor. Midelerini dolu tutmaktan ziyade besleyici gıdalara ulaşamayan nesiller yakın dönemde ülkelerin geleceklerini tehdit edecek sayılara ulaşacak.

1. resim
30.05.2022

2019 yılının son çeyreğindeki küresel ekonomide başlayan duraklama, Covid19 küresel salgını ve Ukrayna-Rusya Savaşı… Bu krizler zinciri “Gıda Güvenliği, Enerji Güvenliği, Tedarik Güvenliği” kavramlarını tüm dünyanın daha yakından tanımasını sağladı. Bunların en başında gelen gıdaya ulaşım sorunu artık “gıda milliyetçiliği”nin anlamını da bizlere öğretiyor. Toplumlar artan gıda fiyatları ve yükselen enflasyon döngüsü karşısında çaresiz. Ekonomileri daha kırılgan ülkeler artan gıda fiyatları karşısında nüfuslarının büyük bölümünü besleme kabiliyetlerini yitiriyor. Midelerini dolu tutmaktan ziyade besleyici gıdalara ulaşamayan nesiller yakın dönemde ülkelerin geleceklerini tehdit edecek sayılara ulaşacak.  Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün ( SIPRI ) son raporuna göre küresel savunma harcamaları 2021 yılında yüzde 0,7 artarak ilk kez 2 trilyon doları aştı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü ile Dünya Gıda Programı tarafından teşkil edilen “Gıda Krizine Karşı Küresel Ağ”ın hazırladığı “Küresel Gıda Kriz” raporuna göre ise 2021 yılında 193 milyon kişi akut gıda güvensizliği ile karşı karşıya. Bu sayı Ukrayna-Rusya Savaşı’nın yarattığı sonuçlar henüz hesaba katılmadan elde edilmişti. Birleşmiş Milletler 2014 yılından bu yana iç savaş yaşanan Yemen’deki sivillere gıda ulaştırmaktan aciz vaziyette. 

Veriler bu gidişatın durdurulması bir yana 2022 ve 2023 yıllarında daha da olumsuz yönde ilerleyeceğine işaret ediyor. 22 Mayıs’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu ( Davos Zirvesi ) katılımcılarına İngiltere merkezli yardım kuruluşundan önemli bir uyarı geldi. Yalnızca Covid19 salgınının yarattığı şartlar her 30 saatte yeni bir milyarder yaratırken, 2022 yılında aynı hızla 1 milyon insanın derin yoksulluğa düşmesi bekleniyor. Oxfam’ın verilerine göre Dünya’nın en zengin 10 erkeğinin sahip oldukları servet 3 milyar 100 milyon kişininkinden fazla. Bu da dünya nüfusunun yüzde 40’ı demek oluyor. En zengin 20 dolar milyarderinin serveti ise Sahra Altı Afrika ülkelerinin gayri safi yurtiçi hasılasından fazla. Dünyanın en yoksul yüzde 50’sinde yer alan bir işçinin en tepedeki yüzde 1 içinde yer alan bir kişinin bir yılda kazandığı serveti edinebilmesi için 112 yıl boyunca çalışması gerekiyor. Eşitsizliğin derinleştiğine işaret eden bu manzaranın, küresel jeopolitik çatışma risklerinin arttığı günümüz ikliminde kısa vadede değişmesi ihtimal dahilinde değil. 

İnsanlık tarihi olumsuz yönde ilerleyen rekorları yalnızca artan gıda fiyatları, enflasyon ve aç insanların sayısındaki yükselişle kırmıyor. Yaşadıkları topraklarda gıda bulma imkanı kalmayan milyonlarca kişi hayatta kalabilmek için refah düzeyinin daha yüksek olduğu ülkelere doğru yola çıkıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 23 Mayıs 2022 günü yaptığı açıklamaya göre yalnızca “çatışmalar, şiddet, insan hakları ve zulümden” kaçmak zorunda kalanların sayısı tarihte ilk kez 100 milyonu aştı. 16 Haziran’da açıklanacak mülteci ve göçle ilgili Küresel Eğilimler Raporu’nda açlık ve yoksulluk nedeniyle yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalanlarla beraber bu sayıların yeni rekorlar kırması kaçınılmaz. 

Yalnızca Dünya Bankası, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın gıda piyasalarında yarattığı tahribatı gidermek ve gıda fiyatlarında istikrarı sağlamak için 30 milyar dolarlık bir kaynağı kullanıma açıyor. Ancak bu miktarda bir kaynağın dahi tohum ve gübre başta olmak üzere tarım girdilerinde aralıksız yaşanan artış karşısında çare olması mümkün değil. Lockheed Martin firmasının gelecek 3 yılda 478 adet F-35 savaş uçağının teslimatı için 34 milyar dolara anlaşma yaptığı göz önüne alınırsa, uluslararası toplumun karar vericilerinin, insanlık ailesinin bireylerini beslemek yerine silahlandırmak niyetinde oldukları daha net ortaya çıkar. 

İklimsel koşullar ve yükselen gıda milliyetçiliği de gıda tedarikini zorlaştıran ve fiyatları artıran diğer faktörler olarak ön plana çıkıyor. Brezilya ve Arjantin gibi tahıl üreticilerinin karşı karşıya oldukları kuraklık, Çin’de aşırı yağışlar nedeniyle buğday ekiminin geç yapılması, ABD’de yükselen enflasyon nedeniyle çiftçilerin ellerindeki tahılı satmak istememesi ve Dünya Bankası’na göre gıda ihracatına kısıtlama getiren ülkelerin sayısının 40’a yaklaşması gıda krizini körükleyen diğer başlıca faktörler.*  Rusya’nın Avrupa’yı enerji fiyatları ile terbiye etme gayreti de gübre üretiminde darboğaza, dolayısıyla gıda fiyatları üzerinde baskı oluşmasına yol açan bir diğer kaynak. 

Rivayet odur ki 1930’de devlet bursu ile Almanya’ya üniversite öğrenimine gönderilen Profesör Doktor Halil Demircioğlu, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki derslerine şu sözlerle başlamaktaydı: Şaşarım üç tarafı denizlerle çevrili ülkede balık ithal edenlere, şaşarım tarih bilmeden siyaset yapanlara… Merhum Demircioğlu öğrencilerine bu uyarıyı yaptığında takvim 1960’lı yılların henüz başını göstermekteydi. Günümüzde dünya nüfusunun sayılamadığı, ancak tahmin edilebildiği bu jeopolitik ortamda, Anadolu topraklarının değeri yalnızca siyasi ve askeri bakımdan değil, tarım ve gıda potansiyeli ile ölçülür hale gelmiştir. Bu çerçevede yalnızca tarım politikamızı değil, kentleşmeye kurban ettiğimiz tarım ve su havzalarımız meselesini de gözden geçirmemiz için vakit geç olsa da güç olmamalı. 

* * *

  1. Kaynak: K. Emre Demir (@emredem) / Twitter [https://twitter.com/emredem]