Suudi Arabistan’ın Orta Doğu’yu Avrupalılaştırma hedefi

💢 Suudi Arabistan, ekonomisini çeşitlendirerek petrol ihracatına bağımlığını sonlandırmak istiyor.

💢 Orta Doğu'daki normalleşme süreçleri ve yeni koridorlar, Riyad'ın Vizyon-2030 konsepti ile uyumlu mu?

1. resim

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 2018 yılında yaptığı bir konuşmada Orta Doğu’da çok daha farklı bir gelecek tahayyül ettiğini ve bölgenin Avrupalılaşacağına inandığını belirtmişti. Veliaht Prens, Eylül 2023’te Baharat’ın başkenti Yeni Delhi düzenlenen G-20 zirvesinde de benzer açıklamalar yaptı. Kuşkusuz Selman’ın sözleri, son derece dikkat çekici. Peki, Riyad ne yapmak istiyor?

Suudi Arabistan’ın Vizyon-2030 konsepti

Aslında Selman’ın söylediği şey, Suudi Arabistan’ın 2016 yılında benimsediği Vizyon-2030 konseptinin çıktısı. Öyleyse Vizyon-2030 konseptinin ne olduğuna ve neyi amaçladığına değinmek gerekiyor. Bilindiği üzere Suudi Arabistan, zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olan bir ülke. Örneğin Suudi Arabistan, Venezuela’nın ardından petrol rezervleri bakımından dünyada ikinci sırada yer alıyor. Ülkede 8,4 trilyon metreklüplük doğalgaz rezervinin bulunduğu da tahmin ediliyor. Dolayısıyla enerji ihracatı, Suudi Arabistan ekonomisinin temel dayanağı.

Vizyon-2030 konseptini ortaya çıkaran başlıca sebep de Suudi Arabistan’ın enerji ihracatına dayalı bir ekonomisinin olması. Zira enerji, tükenebilir kaynaklardan. Hatta bundan 100 yıl sonra bilinen petrol rezervlerinin tüketilmiş olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Öyleyse Riyad’ın yapması gereken, rantiyeci ekonomi anlayışından uzaklaşarak farklı gelir kaynakları yaratıp varlığını sürdürmek. Dünyanın en büyük 18. ekonomisi, bu dönüşümü gerçekleştirmek zorunda.

Nitekim Suudi Arabistan’da kadınların araç sürmesine izin verilmesi gibi Prens Selman ile özdeşleştirilen atılan adımların nedeni de bu. Riyad, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai örneğinden dersler çıkararak Basra Körfezi’ne kıyıdaş olmayı avantaja çevirmek istiyor. Yani petrol ülkesi, 2030’a kadar bir turizm ülkesine dönüşme arzusunda. Laikleşme hamleleri de bunun en önemli parçası.

Kuşkusuz söz konusu vizyon, turizm ülkesine dönüşme çabasıyla sınırlı değil. Toptancılık ve perakendecilik, finans, inşaat, ziraat, madencilik ve hizmet sektörleri üzerinden ekonomisini; yani gelir kaynaklarını çeşitlendirmek isteyen bir Suudi Arabistan var.

Ekonomik kalemlerini çeşitlendirmek için çaba harcayan her ülke gibi Suudi Arabistan’ın da doğrudan ve dolaylı yabancı yatırımcıya ihtiyacı var. Yatırımcı ise önceliği yatırımların güvenliğine verir. Öyleyse Selman’ın Avrupalılaşma hedefinin iki gerekliliği bulunmakta. Bölgedenin istikrarının sağlanması için normalleşme süreçlerinin başarıyla işlemesi ve koridorların güvenliği.

Orta Doğu’daki normalleşme süreçleri ve Suudi Arabistan

Son dönemde Orta Doğu ülkeleri, bilhassa Suriye İç Savaşı döneminde derinleşen krizlerin hasarlarını giderme arayışında. Elbette Suudi Arabistan da bu süreçlerin merkezinde yer alıyor.

Riyad yönetimi açısından iki önemli normalleşme sürecinden bahsedilebilir. Bunlardan ilki İran ile yürütülen süreç. Tarihi, jeopolitik ve dini-mezhepsel rakip konumunda olan iki ülke, başta Yemen olmak üzere çeşitli coğrafyalarda vekalet savaşlarında karşı karşıya gelmişti. Bu durumun Orta Doğu’daki istikrarsızlığı derinleştirdiği aşikar.

Bununla birlikte ABD’nin Orta Doğu’daki etkisinin azalmasına paralel olarak Çin’in arabuluculuğunda Suudi Arabistan ile İran’ın normalleşme süreci yaşadığı biliniyor. Bu süreç, karşılıklı olarak büyükelçiliklerin aktive edilmesiyle önemli bir noktaya geldi. Bunun bölgenin istikrarına katkı sağlayacağı açık.

İkinci olarak Suudi Arabistan, İslam Dünyası’nın temsilciliği iddiasının da etkisiyle geleneksel ötekisi olan İsrail ile normalleşme anlaşması yapmaya hazırlanıyor. Bu kararın etik anlamda ne kadar doğru olduğu eleştiriye müsait olsa da devletlerin rasyonel birimler olarak kaygan zeminde kaypak ilişkiler kurduğu ve kendi çıkarlarına öncelik verdiği unutulmamalı.

Bölgesel güvenlik ve istikrar ortamını birinci önceliği haline getiren Suudi Arabistan için de 2030 hedeflerine ulaşılması noktasında en az İran normalleşmesi kadar İsrail normalleşmesi de mühim.

Koridorların güvenliği

Suudi Arabistan’ın ABD ile uzun bir geçmişi bulunan özel bir ilişkisi var. ABD’nin petrol ihtiyacını karşılayan Suudi Arabistan, Washington yönetminden güvenlik desteği alıyor. Lakin petrole bağlı ekonomiden kurtulma arzusu, Riyad’ı yeni arayışlara ve bu bağlamda çok yönlü diplomasi anlayışına yönlendirmiş vaziyette.

Bu kapsamda iş ortamının güvenliğinin en kritik sac ayağını güzerhgahların; yani koridorların güvenlği oluşturuyor. Suudi Arabistan, çok yönlü diplomasi anlayışının bir parçası olarak bir yandan Şanghay İşbirliği Örgütü’ne gözlemci üye statüsüyle katılıp BRICS’e üye olarak Kuşak-Yol Projesi’ne yeşil ışık yakarken; diğer taraftan da G-20 Zirvesi’nde görüldüğü üzere Baharat-Orta Doğu-Avrupa bağlantısında kilit ülke olarak konumlanmaya hazırlanıyor. Buna Tarihi Baharat Yolu’nun canlandırılması; yani Yeni Baharat Yolu da denilebilir.

Nitekim Selman, Baharat ile Suudi Arabistan arasında imzalanan 50 farklı mutabakat zaptını imzalarken, oluşturulacak koridorun küresel ekonomiye katkıda bulunacağını belirtti. Çünkü Veliaht Prens, özelde Suudi Arabistan ve genelde ise Orta Doğu limanlarının dünyayla bağlantısının güçlenmesini bölgesel kalkınmanın anahtarı olarak değerlendiriyor. Bu Orta Doğu’nun Avrupalılaşmasına giden yol şeklinde de görülebilir.

Sonuç olarak Suudi Arabistan, ekonomisini çeşitlendirme arayışı içerisinde. Petrolün tükeneceği realitesinden hareketle farklı bir kalkınma yoluna yönelen Riyad, hedeflerine ulaşabilmek için bölgedeki normalleşme süreçlerine katkı verirken, koridorların güvenlğini de önemsiyor. Bu da bölgesel istikrar ortamının artması demek. Veliaht Prens Selman ise buradaki hedefi, Orta Doğu’nun Avrupalılaşması şeklinde ifade ediyor.

Tartışma