The Economist: Yaşanan savaşlar ve krizler, Batı merkezli düzeni tehdit ediyor!
ABD ve müttefikleri, artık dünyadaki krizlere eskisi kadar kolay müdahale edemiyor. Dünya çapında yaşanan çok sayıda çatışma ve kaos, ABD tarafından kriz olarak, Rusya, Çin ve Türkiye gibi ülkeler tarafından ise fırsat olarak görülüyor.
İngiltere'nin önde gelen yayın organlarından The Economist'te, Ukrayna'dan Filistin'e, Tayvan'dan Afrika'ya kadar dünyada çok sayıda bölgede yaşanan kaosun ABD ve Batı merkezli dünya düzeni üzerindeki etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Çok sayıda uzmanın değerlendirmesine yer verilen analizde, ABD ve müttefiklerinin artık dünyadaki krizlere eskisi kadar kolay müdahale edemediği tespiti yapılırken, Batı merkezli dünya düzeninin ise büyük bir tehdit altında olduğu kaydedildi.
Analizde ayrıca, mevcut gelişmeleri ABD'nin kriz olarak, Rusya, Çin ve Türkiye gibi ülkelerin ise fırsat olarak gördüğü belirtildi.
İşte The Economist'te yayınlanan analiz:
Gazze'deki İsrail-Hamas savaşı Orta Doğu'ya yayılma tehdidi taşıyor ve arka planda Amerika ile İran karşı karşıya geliyor.
Avrupa'da 1945'ten bu yana yaşanan en büyük savaş olan Ukrayna Savaşı, sona erecek gibi görünmüyor. Çin jetleri ve savaş gemileri giderek artan sayıda ve sıklıkta Tayvan'ı tehdit ederken, adada yaklaşan seçimlerin daha fazla kargaşaya yol açması da muhtemel. Mali, Myanmar ve Sudan'daki iç çatışmalar da son haftalarda daha da kötüleşti.
Aslında krizlerin üst üste gelmesi pek de görülmemiş bir şey değil.
Tarihçi Sergey Radchenko, 1956'da Sovyetler Birliği'nin Macaristan'ı işgali ve Süveyş Krizi'nin üst üste gelmesi, 1958'de Lübnan ve Tayvan Boğazı'ndaki krizler ve Çin'in Vietnam'ı işgali, İran'daki İslam Devrimi ve Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgalinin art arda yaşandığı 1978-79 yıllarındaki çalkantılı yılları örnek gösteriyor.
NATO Yugoslavya'daki Sırp güçlerini bombalarken, 1999'da nükleer füzelerle yeni silahlanmış Hindistan ve Pakistan, Keşmir için savaştı. Ancak ABD ve müttefikleri, artık dünyadaki bu krizlere eskisi kadar kolay bir şekilde müdahale edemiyor.
Çin ve Rusya gibi rakipler, daha iddialı ve giderek daha fazla birlikte çalışıyorlar. Hindistan ve Türkiye gibi bağlantısız güçler de uzak olayları şekillendirmek için giderek artan bir güce sahipler ve yeni ve daha elverişli bir düzenin ortaya çıkmakta olduğuna inanıyorlar.
Ve doğrudan büyük güçler arasında bir savaş olasılığı dünyanın üzerinde asılı duruyor ve ülkeleri bugün yangınlarla savaşırken bile bir gözlerini geleceğe dikmeye zorluyor.
Devasa çok oyunculu bir oyun
Büyük güçler bir zamanlar aynı yönde hareket edebilecekleri konularda artık daha da kutuplaşıyor.
Örneğin Orta Doğu'da Rusya, Hamas'a yaklaşarak İsrail ile yıllardır sürdürdüğü dikkatli diplomasiyi bozdu. Geçmiş savaşlarda gerilimi azaltmaya yönelik yumuşak açıklamalar yapan Çin, krizi Amerika'nın bölgedeki rolünü eleştirmek için kullandı.
Bir başka değişim de Amerika'nın düşmanları arasındaki yakınlaşmanın artması.
Stephen Hadley;
Rusya, Çin, Kuzey Kore ve İran arasında ABD'nin liderliğindeki uluslararası düzenin kendi versiyonlarını reddeden bir eksen oluşuyor
değerlendirmesinde bulunuyor.
Hadley, 2005 yılında George W. Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı olmadan önce 1970'lerde Amerika'nın Ulusal Güvenlik Konseyi'nde ve 1980'lerde Pentagon'da görev yaptı.
Ukrayna'daki savaş, Rusya ve Çin arasındaki ortaklığı pekiştirdi. Bu resmi bir ittifak değil ama iki ülke Haziran ayında Batı Pasifik'te dört yıldan biraz daha uzun bir süre içinde altıncı ortak bombardıman devriyesini gerçekleştirdi. Bunu Ağustos ayında bölgede 13.000 km'lik ortak bir deniz devriyesi izledi. İran ve Kuzey Kore, askeri teknoloji karşılığında Rusya'ya silah tedarik etti.
Sonuç olarak bu iç içe geçmişlik, bir düşmanın dahil olduğu bir krizin diğerini de içine çekme olasılığı giderek artıyor. Dahası, her kriz sadece daha fazla düşmanı değil, genel olarak daha fazla oyuncuyu da içeriyor.
Türkiye, askeri teknolojisi ve danışmanlarıyla Libya, Suriye ve Azerbaycan'daki çatışmaları yeniden şekillendirerek bölgede kilit bir silah tedarikçisi haline geldi. Avrupa ülkeleri, Tayvan'la ilgili bir krize nasıl yanıt verebileceklerini daha yoğun bir şekilde planlıyorlar. Dolayısıyla krizlerin daha fazla hareketli parçası var.
Bu da ekonomik ve siyasi güç dağılımındaki daha geniş bir değişimi yansıtıyor. Bir zamanlar akademik çalışmalarla sınırlı bir terim olan ve gücün soğuk savaş döneminde olduğu gibi iki yerde ya da Amerikan egemenliğindeki 1990'larda olduğu gibi tek bir yerde değil, birden fazla yerde yoğunlaştığı bir dünyayı ifade eden "çok kutupluluk" fikri diplomatik ana akıma girdi.
Eylül ayında Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar; "Irak ve Afganistan'ın uzun vadeli sonuçlarıyla ve göreceli ekonomik gerilemeyle karşı karşıya kalan Amerika'nın çok kutuplu bir dünyaya uyum sağladığını" belirtti. Bu argüman tartışmaya açık.
Amerika'nın ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, kısa bir süre önce kaleme aldığı bir makalede, Amerika'nın şu anda bu savaşlarda saplanıp kaldığından daha güçlü bir konumda olduğunu savundu.
Ancak Amerika'nın imajı şüphesiz zedelenmiş durumda. Bir düşünce kuruluşu olan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi tarafından Şubat ayında yapılan bir ankete göre Rusların ve Çinlilerin %61'inden fazlası, Türklerin %51'i ve Hintlilerin %48'i ya çok kutuplu ya da Çin hakimiyetinde bir dünya bekliyor.
Tüm bunların sonucu dünyada düzensizlik hissi artıyor. Amerika ve müttefikleri bunu artan tehditler olarak görürken, Rusya ve Çin ise fırsat olarak görüyor.
Daha büyük güçlerin kur yaptığı, ancak Dünya Ticaret Örgütü ve Birleşmiş Milletler gibi kurumların giderek işlevsizleşmesinden endişe duyan orta güçler ise her ikisini de görüyor.
Şafaktan şafağa
Yeni dünya düzeni Amerika ve müttefiklerinin kurumsal kapasitelerini baskı altına alırken askeri kabiliyetlerini de zorluyor.
Hadley, Soğuk Savaş'ın "organize bir dünya" olduğunu savunuyor. Hadley'e göre, küresel zorluklar vardı ama bunların çoğu daha büyük süper güç mücadelesinin alt kümeleriydi.
Şimdi ise daha fazla krizin bir arada yaşandığı bir dünya, bunları yönetmekle görevli liderler ve diplomatlar için iki tür zorluk ortaya çıkarıyor.
Birincisi, aynı anda birden fazla yangınla mücadele etmenin getirdiği taktiksel sorun. Eski bir üst düzey İngiliz diplomat, krizlerin merkezileştirici bir etki yaratma eğiliminde olduğunu, başbakanların ya da cumhurbaşkanlarının aksi takdirde dışişleri ve savunma bakanlıkları arasında dağılabilecek meselelerin sorumluluğunu bizzat üstlendiğini söylüyor. Büyük ve güçlü devletlerde bile bürokratik bant genişliği şaşırtıcı derecede sınırlı olabilir.
Krizlerin içinde kalan diplomatlar genellikle kendi dönemlerinin alışılmadık derecede kaotik olduğunu düşünürler.
2009-2014 yılları arasında Avrupa Birliği'nin fiili dışişleri bakanı olan Barones Catherine Ashton, aynı dönemde Arap Baharı, İran'ın nükleer programı ve Sırbistan-Kosova anlaşmazlığı ile uğraştığına dikkat çekiyor.
Sorunlardan biri de rekabetin çatışmaya dönüşmesi.
Kalemler ve kılıçlar
Diplomatlar birden fazla sorunu başarılı bir şekilde yönetebilseler bile, askeri güç söz konusu olduğunda krizlerin eşzamanlı olması daha büyük bir stratejik sorun teşkil etmektedir.
Gazze'deki savaş uzar ya da genişlerse, Amerikan deniz kuvvetlerinin burada kalarak Asya dahil dünyanın diğer bölgelerinde boşluklar yaratmak ya da İran'ı cesaretlendirmek arasında bir seçim yapması gerekebilir.
Bu arada Batılı yetkililer, Ukrayna'daki savaşın beş yıl daha sürebileceğini, ne Rusya'nın ne de Ukrayna'nın pes etmeye hazır olduğunu ama ikisinin de çıkmazı kırmaya muktedir olmadığını düşünüyor.
Pek çok Amerikalı istihbarat yetkilisi ve bazı Asyalı yetkililer, Çin'in Tayvan'a saldırma riskinin en yüksek olduğu dönemin bu on yılın sonu olduğuna inanıyor.
Zira çok erken olursa Çin hazır değil. Çok geç kalınırsa ise Çin demografik gerileme ve yeni nesil Batı askeri teknolojisiyle karşı karşıya kalabilir.
Savaş olmasa bile Batı'nın askeri kapasitesi önümüzdeki yıllarda büyük bir baskı altına girecektir.
Ukrayna'daki savaş, hem büyük savaşlarda ne kadar mühimmat tüketildiğini hem de Batı'nın cephaneliklerinin ve bunların ikmal araçlarının ne kadar yetersiz olduğunu hatırlattı.
Amerika 155 mm top mermisi üretimini önemli ölçüde arttırıyor. Buna rağmen 2025 yılındaki üretiminin Rusya'nın 2024 yılındaki üretiminden daha düşük olması muhtemel.
İsrail ve Ukrayna iki farklı savaş türüyle mücadele ediyor. Ukrayna'nın Kırım'ı vurmak için uzun menzilli füzelere, piyadelerin şarapnel parçaları arasında ilerleyebilmesi için zırhlı araçlara ve geniş mayın tarlalarını delmek için mayın temizleme teçhizatına ihtiyacı var. İsrail ise sığınak deliciler de dahil olmak üzere havadan atılan akıllı bombalara ve Demir Kubbe hava savunma sistemi için füzelere ihtiyaç duyuyor.
Ancak örtüşen noktalar da var.
Amerika geçen yıl Ukrayna'yı silahlandırmak için İsrail'deki mermi stokuna el attı. Ekim ayında da Ukrayna'ya gönderilen bazı mermileri İsrail'e yönlendirmek zorunda kaldı. Her iki ülke de uçakları ve daha büyük füzeleri imha eden Patriot füze savunma sistemini kullanıyor.
Gerçekçi olmak gerekirse, ABD için daha büyük sorun ise, Amerika'nın kendisini ve müttefiklerini aynı anda silahlandıramayacağıdır.
Johns Hopkins Üniversitesi'nden Iskander Rehman yaptığı değerlendirmede;
Eğer ABD üretim hatları Ukrayna'yı silahlandırmanın gerekliliklerine ayak uydurmakta zaten zorlanıyorsa, Çin gibi bir düşmanla gerçek bir uzun süreli, eşler arası çatışma durumunda tamamen bunalmış olacaklardır.
ifadelerini kullanıyor.
Bu zorluklar, Amerikan savunma stratejisindeki daha derin gerilimlere işaret ediyor.1992'den itibaren Amerikalı askeri planlamacılar "iki savaş" olarak bilinen standarda bağlı kaldılar.
Amerika'nın silahlı kuvvetleri tek bir büyük savaş yerine, Irak ya da İran gibi bölgesel güçlere karşı eş zamanlı iki orta ölçekli savaşa hazır olmalıydı. Trump yönetimi 2018'de bunu "tek savaş" standardı olarak değiştirdi ve Biden'ın yönetimi bu yaklaşıma sadık kaldı.
Bu arada Çin'in savunma harcamaları artarken Amerika'nın savunma bütçesi reel olarak neredeyse sabit kaldı.
Amerika ve müttefikleri diplomatik ve askeri alanlara bu kadar yayılmakla ne gibi riskler alıyor?
Ukrayna'daki savaş Avrupa'da açık bir yara olarak kalır ve Orta Doğu alev alev yanmaya devam ederse, başka bir ciddi kriz patlak verdiğinde Batı ciddi bir şekilde zorlanacaktır.
Risklerden biri, düşmanların başka yerlerdeki kaostan kendi çıkarları için faydalanmasıdır. Örneğin ABD, Pasifik'te bir savaşa sürüklenirse, İran nükleer silahlara ulaşma konusunda kendine daha fazla güvenecektir.
Daha da endişe verici olan ise aktif bir danışıklı dövüş ihtimali. Avrupalı askeri planlamacılar, Rusya'nın Tayvan'la ilgili bir kriz sırasında Amerika'nın dikkatini başka yöne çekmek ve müttefiklerini bağlayarak Asya'ya yardım etmelerini engellemek için tehditkar manevralar yapabileceği ihtimaline ağırlık veriyor.
Soğuk savaşta olduğu gibi, her kriz, ne kadar dar kapsamlı ya da önemsiz olursa olsun, Amerikan ya da Çin gücünün bir testi olarak görülebilir ve her ülkeyi içine çekebilir.
Bir de sürprizler var.
Batılı istihbarat örgütleri, Çin ve Rusya'yı izlemekle meşgul. Çok az kişi Hamas'ın 7 Ekim'de olduğu gibi Orta Doğu'yu yeniden kargaşaya sürüklemesini bekliyordu.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mali, Myanmar, Somali ve Sudan'daki iç savaşlar ve isyanlar, Sahel'deki Rus etkisi artmaya devam ederken bile diplomatik olarak ihmal edildi. Bu arada 10 Kasım'da düzinelerce Çin gemisi Filipin gemilerini çembere aldı ve Filipin gemileri Çin'in kendisine ait olduğunu iddia ettiği Güney Çin Denizi'ndeki İkinci Thomas Sığlığı'nda bulunan bir karakola ikmal yapmaya çalışırken bir tanesini tazyikli suyla müdahale etti.
Çatışmalar daha da kötüleşirse, Amerika'nın Filipinler'le yaptığı savunma anlaşmasının şartları müdahale etmesini gerektirebilir.
Bütün bu kargaşanın ortasında ise stratejistler "yürümenin ve sakız çiğnemenin" öneminden bahsediyor. Bu, bir zamanlar aynı anda iki önemsiz faaliyeti gerçekleştirmeyi ifade eden, şimdi ise jeopolitik çoklu görevin önemini açıklayan benzersiz bir Amerikan metaforudur.