The European Policy Centre: AB, Türkiye ile ilişkileri geliştirmek için ne yapmalı?
Türkiye'nin giderek artan jeostratejik önemi göz önüne alındığında, AB liderleri Türkiye'ye angaje olmaya mecbur. AB, Türkiye ile ilişkileri istikrara kavuşturmak için güçlü bir vizyon ve siyasi irade ortaya koymalıdır.
Brüksel merkezli düşünce kuruluşu The European Policy Centre, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim zaferinin ardından Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden ele alınması gerektiğini değerlendirdiği bir analiz yayımladı.
Türkiye'nin Erdoğan yönetiminde Türk dış politikasının, sert ve yumuşak gücün ve esnek diplomasinin kullanılması ile daha özerk hale geldiği belirtilen analizde, AB'nin Türkiye'nin giderek artan jeostratejik önemini göz önüne alarak Türkiye'ye angaje olmaya mecbur olduğu tespiti yapıldı.
İşte The European Policy Centre Düşünce Kuruluşu'nda yayımlanan analizin tamamı:
AB-Türkiye Gümrük Birliği'nin modernizasyonu konulu müzakerelere başlamak, Ankara üzerinde koz elde etmenin, ilişkileri geliştirmenin ve sivil toplumu ve diğer demokrasi aktörlerini desteklemenin en etkili yoludur.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Mayıs'ta çok çekişmeli bir ikinci turdan sonra üçüncü beş yıllık yeni bir dönem kazandı. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi liderliğindeki Cumhur İttifakı da, anayasa değişikliği için gereken barajın altında kalmasına rağmen mecliste çoğunluğu sağladı.
Erdoğan'ın yönetim anlayışı genel olarak aynı kalacak olsa da, Türkiye'nin ekonomik krizini acilen ele alma ihtiyacı, iç ve dış politikada değişikliklere yol açabilir. Erdoğan'ın Mart 2024 belediye seçimlerinde İstanbul ve Ankara'yı muhalefetten geri alma hedefi, yaşam standartlarının iyileştirilmesini çok önemli kılıyor.
Bu, ekonomi ve uygulanan dış politikalar arasında daha güçlü bir bağ kurabilir ve AB'nin Türkiye için ekonomik önemi göz önüne alındığında, AB ile daha işbirlikçi bir ilişkinin kapılarını açabilir. AB, Ankara üzerinde bir miktar avantaj elde etmek ve Türkiye'nin bir dizi kriteri karşılaması koşuluyla AB-Türkiye Gümrük Birliği'ni güncellemek için müzakereleri başlatmalı ve bu fırsatı kaçırmamalıdır.
Ekonomi
Ekonomiyi yeniden canlandırmak Erdoğan'ın en büyük önceliği. Kabinesi için yapacağı atamaların da öncelikli olarak ekonomik ihtiyaçlardan kaynaklandığı görülüyor. Erdoğan bu hamlesi ile, belediye seçimleri öncesinde seçmen güvenini pekiştirmenin yanı sıra yabancı yatırımcıları Türkiye'ye çekmeyi amaçlıyor.
Uluslararası itibara sahip eski Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı olan Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye Bakanı olarak Erdoğan'ın kurmaylarının arasına geri döndü. Türkiye'nin ekonomik sıkıntılarının başlıca sorumlusu olarak, Erdoğan'ın alışılmışın dışında uyguladığı politikalara son verilecek gibi görünüyor.
Diğer yandan eski Wall Street yöneticisi Hafize Gaye Erkan'ın Merkez Bankası Başkanı olarak göreve gelmesi ve ortodoks bir ekonomi yöneticisi olan Cevdet Yılmaz'n Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanması, Türkiye'nin ekonomi alanındaki çekirdek ekibini güçlendiriyor.
Ancak Erdoğan'ın yaklaşan seçimler nedeniyle hayati önem taşıyan kemer sıkma politikalarını hızla uygulamaya pek istekli olmayacağı düşünülürse, yatırımcıların güvenini hızlı bir şekilde yeniden tesis etmesi zaman alabilir. Dolayısıyla Şimşek'in ekonomiyi yönetmek için Erdoğan'dan talep ettiği özerkliği alıp almayacağı merak konusu.
Dış politika
Türkiye'nin dış politikasında süreklilik olması muhtemeldir. Yeni Dışişleri Bakanı, Türk Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) eski başkanı Hakan Fidan, Türkiye'nin yeni jeopolitik angajmanının önde gelen mimarlarından biridir.
Fidan, Erdoğan'ın yakın çevresinin önemli bir üyesi olarak, üst düzey ziyaretlerde cumhurbaşkanına eşlik etti ve aralarında Libya, Suriye, Mısır ve İsrail'in de bulunduğu birçok dış politika dosyasında çok önemli arka kanal diplomasisi yürüttü.
Erdoğan yönetiminde Türk dış politikası, sert ve yumuşak gücün ve esnek diplomasinin kullanılması ile daha özerk hale geldi. Türkiye'yi hem çevresinde hem de ötesinde giderek daha etkili bir aktör haline geliyor.
Erdoğan'ın göreve başlama törenine 78 ülkeden yabancı ileri gelenlerin katılması, Türkiye'nin etkisinin küresel algısının altını çizdi.
Türkiye, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü desteklemek, Rusya'nın işgalini kınamak ve Ukrayna'ya silah sağlamak konusunda NATO müttefikleriyle omuz omuza dururken, Moskova ile çeşitli başlıklarda ortaklık yapmaya ise devam ediyor. Türkiye ayrıca, Rusya'ya karşı Batı yaptırımlarına katılmadı ve katılmayacak. Diğer yandan NATO'nun Vilnius Zirvesi'ne haftalar kalmışken, Ankara henüz İsveç'in üyeliğine yeşil ışık yakmadı.
Türkiye için daha fazla yabancı yatırım çekmek, küresel tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılmasından yararlanmak ve daha fazla mali istikrar yaratmak için AB ile daha iyi ilişkiler hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle Erdoğan, Batı karşıtı söylemini yumuşatabilir ve Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs da dahil olmak üzere Batı ile bağları tırmandırabilecek kararlar konusunda daha temkinli olabilir.
AB-Türkiye ilişkileri
Türkiye-AB ilişkileri yıllardır zor durumda ve ilerleme sağlanamıyor. Erdoğan şüphesiz bir ortak olarak zorluklar sunuyor. Ancak Türkiye'nin giderek parçalanan bir dünyada artan jeostratejik önemi göz önüne alındığında, AB liderleri Türkiye'ye angaje olmaya mecbur.
Nitekim Erdoğan'ı Berlin'e davet eden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz da dahil olmak üzere birçok AB liderinden seçim sonrası olumlu mesajlar geldi.
AB ülkelerine taşınmak isteyen artan sayıda Türk göz önüne alındığında, vize serbestisi sürecini yeniden canlandırmak zorlu olsa da, benzer bir etkiye sahip olabilir. Tanınmış sanatçılar, iş adamları ve üniversite öğrencileri de dahil olmak üzere birçok Türk, Schengen vizesi alma konusunda önemli zorluklarla karşılaşmakta ve başvurular sıklıkla AB tarafından haksız yere reddedilmektedir.
Türkler için mevcut vize ret oranı Ruslara göre beş kat daha fazladır. Birçoğu, prestijli üniversitelerden kabul almalarına veya AB kurumlarına onaylanmış staj başvurularına rağmen Türklerin başvuruları reddediliyor. Bu tür retler Avrupa değerlerine aykırıdır ve önemli bir insan hakları sorunu olarak kabul edilmelidir.
Türkiye ile daha fazla işbirliği için başka fırsatlar da var. Türkiye-AB Göç Beyannamesi'nin başlangıcından yedi yıl sonra güncellenmesi gerekmektedir. Buna AB desteğinin güçlendirilmesi de dahildir.
AB, Türkiye ile bilim, araştırma, teknoloji ve yenilik konulu üst düzey diyaloğa ek olarak, enerji, ekonomi ve ulaşım alanlarında da yeni süreçler başlatmalıdır.
Ayrıca, hem AB'nin hem de Türkiye'nin daha geniş bir çevrede karşı karşıya kaldığı ortak güvenlik sorunları göz önüne alındığında, en azından Rusya'nın Ukrayna'yı tam ölçekli işgali nedeniyle, tarafların üst düzey Ortak ve Dış Güvenlik Politikası Diyaloğu'nu (ODGP) yeniden başlatması gerekmektedir.
AB, Türkiye ile ilişkileri istikrara kavuşturmaya ve geliştirmeye yardımcı olabilecek gerçekçi bir strateji tasarlamak da dahil olmak üzere, güçlü bir vizyon ve siyasi irade ortaya koymalıdır.
Nihai olarak Türkiye, AB için büyük bir meydan okumadır ve olmaya da devam edecektir.