The Hill: Erdoğan, Türkiye'nin dış politikasında etkili manevralar yapıyor
Tehlikeli ve kritik bir coğrafyada merkezi bir konuma sahip olan Türkiye, dış politikasında kritik hamleler yapıyor. Erdoğan'ın bağımsız politikaları, Türkiye'nin küresel hesaplarındaki değişimi yansıtıyor.
ABD'nin önde gelen yayın organlarında The Hill, Türkiye'nin son dönemde attığı dış politika adımlarının değerlendirildiği bir analiz yayınladı.
Türkiye'nin uzun yıllardır bekletildiği ve geçtiğimiz yıllarda tamamen askıya alınan AB sürecine geri dönme niyetini ortaya koyduğu belirtilen analizde, ancak Erdoğan'ın bağımsız politikalarının AB ile sınırlı kalmadığı tespitine de yer verildi.
Analizde ayrıca, tehlikeli ve kritik bir coğrafyada merkezi bir konuma sahip olan Türkiye'nin hem Batı hem de Çin ve Rusya için çok önemli olduğu belirtilirken, son hamleleri ile Türkiye'nin, "Ülkeler için kalıcı dostlar veya düşmanlar yoktur, yalnızca çıkarları vardır" ilkesi ile hareket ettiği tespiti yapıldı.
İşte The Hill'de yayınlanan analizin tamamı:
Türkiye ve Rusya, uzun zamandır garip bir denge politikası yürütüyor.
1952'den beri NATO üyesi olan Türkiye, büyük bir ABD askeri üssüne ev sahipliği yapıyor ve Karadeniz'in güvenliği açısından Rusya'ya karşı eşsiz bir konuma sahip. İki ülkenin lideri de, Batı tarafından kendilerine yapılan muameleye dair derin bir kırgınlık duyuyor.
Türkiye 1999'da AB'ye aday üye ilan edildi ancak günümüze kadar 10 eski komünist ülkenin AB'ye katılmasını izlemek zorunda kaldı.
Rusya ile olan bu ilişki, çeşitli zamanlarda Türkiye'ye önemli kazançlar sağladı. Rus kuvvetleri 2008'de Gürcistan'ı işgal edip ülkeyi ikiye ayırdığında Türk yetkililer, 1936 tarihli Montrö Antlaşması'nın verdiği hakkı kullanarak, ABD Donanması'nın bölgeye Türk Boğazları'ndan gemi göndermesini engelledi. 2016'dan 2022'ye kadar Türk-Rus ticareti beş kat artarak Rusya'nın Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı haline gelmesine neden oldu.
Rusya-Türkiye ilişkileri, Recep Erdoğan ve Vladimir Putin arasındaki derin kişisel bağlarla destekleniyor. Türk Hava Kuvvetleri'nin 2015'te bir Rus jetini düşürmesi ve Putin'in Türkiye'ye ekonomik yaptırımlar uygulaması sonrasında, Türkiye cumhurbaşkanı Moskova'ya gitti ve ekonomik ilişkiler yeniden rayına girdi.
Son dönemde ise Rusya, Türk Akımı boru hattına Avrupa'ya giden gazı tedarik ederek Türkiye'nin bir “enerji merkezi” olmasına yardımcı oldu. Diğer yandan milyonlarca Rus turist, Antalya ve İzmir'deki tatil köylerine akın etti.
Bu süreçte Rusya-Türkiye ilişkileri gelişirken ABD ile gerilim ise arttı.
ABD'nin Suriye ve Irak'ta IŞİD'le savaşan “Kürt gruplara” verdiği destek de dahil olmak üzere iki ülke arasında pek çok sorun oldu. Ancak en düşük nokta, Türkiye'nin Rus S-400 karadan havaya füzeleri satın alıp yerleştirmeye yönelik 2017 anlaşmasının ardından geldi.
Anlaşma, NATO'nun savunması konusunda Batı başkentlerinde endişelere yol açtı ve ABD'nin yaptırımlarını beraberinde getirdi. Ayrıca Türkiye'ye yeni F-16 uçaklarının satışı engellendi ve Türkiye, F-35 savaş uçağı programından çıkarıldı.
Tehlikeli ve kritik bir coğrafyada merkezi bir konuma sahip olan Türkiye, “orta güç” olarak dış politikasında çevik davranıyor. Türkiye'nin büyüklüğü, stratejik konumu ve Avrupa ile olan bağlantıları, ülkeyi Batı'nın dışında Rusya ve Çin gibi güçler için de çekici hale getiriyor.
Çin şu anda Türkiye'nin en büyük ithalat sağlayıcısı konumunda. Ayrıca yatırımlar çoğaldı ve Türkiye'nin üçüncü büyük limanı olan Kumport'u da bünyesine kattı.
Ankara, Rusya'ya karşı Batı yaptırımlarını desteklemedi ve Çin ile birlikte Rus petrol ve gazının ihracatı için çok önemli bir çıkış noktası haline geldi. Aynı zamanda Türkiye, 2022'de Karadeniz'i Rus savaş gemilerine kapattı ve yakın zamana kadar Ukrayna'nın tahıl ve tarım ürünlerinin ihracatına izin veren Karadeniz Tahıl Girişimi'ne başarıyla aracılık etti.
Ayrıca Türkiye, dronlar gibi kilit savaş unsurlarını Ukrayna'ya sağlamasının reklamını da yapıyor. Bu ayın başlarında Türkiye, Ukrayna'nın Mariupol şehrinin savunmasında görev alan Azak Taburu'nun beş komutanının ülkelerine geri gönderilmesine izin verdi. Bu isimler, Rusya ile bir esir mübadelesinde Türkiye'ye iade edilmişlerdi. Ancak Moskova'nın canını sıkacak şekilde evlerine dönmelerine izin verildi.
Savaş, Ankara'nın bu iki dostunun (Çin ve Rusya) gücüne ve statüsüne keskin bir meydan okumasına da katkıda bulundu. Örnek olarak; Çin'in yavaşlayan ekonomi göstergeleri ve nüfus artışı, dengesiz uluslararası hesaplar ve felç edici Covid kilitlenmesi ticaret ve yatırımını sekteye uğrattı.
Diğer yandan Ankara bir yılı aşkın bir süredir İsveç'in NATO üyeliğini engelliyor ve terörist olarak gördüğü grupların faaliyetlerini bastırması için baskı yapıyordu. Ardından, Vilnius'taki NATO zirvesinden hemen önce, Türkiye'nin itirazlarından geri çekildi ve İsveç'in üyeliği bir bakıma güvence altına alındı.
NATO bu hamle ile; neredeyse tüm Baltık kıyılarının kontrolünü ele geçirerek olan stratejik konumunu güçlendirdi ve Baltık üyeleri ile birlikte Avrupa'nın kuzeyini savunma yeteneğini büyük ölçüde geliştirdi. Diğer bir ifade ile Putin'in kabuslarından biri daha canlandı.
Muvafakat karşılığında Türkiye'nin Amerikan F-16 jetleri almasına izin verilecek. İsveç, anayasasını ve yasalarını değiştirdi ve bonus olarak Türkiye'nin AB'ye katılma hedeflerini desteklemeyi kabul etti. Ancak AB ile ciddi bir ilerleme pek mümkün görünmüyor.
Yine de bu anlaşma ve Erdoğan'ın bağımsız politikaları Türkiye'nin küresel hesaplarındaki değişimi yansıtıyor. Türkiye'nin bu eylemleri, "Amerika'nın kalıcı dostları veya düşmanları yoktur, yalnızca çıkarları vardır" diyen eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'ın dış politika yaklaşımını hatırlatıyor.