The Middle East Institute: ABD'nin İsrail'e verdiği koşulsuz destek acilen sona erdirilmeli!

ABD'nin İsrail politikası, Amerika'nın dünyadaki konumuna zarar veren bir noktaya ulaştı. Peki İsrail, neden hala ABD için bir istisna olmaya devam ediyor?

1. resim

ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından The Middle East Institute'de, ABD'nin İsrail'in soykırım savaşına verdiği desteğin sorgulandığı ve bu “kayıtsız şartsız” desteğin ABD'nin uluslararası çıkarlarına etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Gazze'deki insani durumun felaket boyutunda olduğunu söylememenin bile hafif kalacağı belirtilen analizde, ABD'nin ise uluslararası hukuk ve insan haklarını yok sayan İsrail'e verdiği kayıtsız şartsız desteğin artık sonlandırılması gerektiği belirtildi.

Analizde ayrıca, sürecin ABD'ye gerek uluslararası anlamda gerekse de iç gündemde büyük zararlar verdiği anketler ve benzer süreçlerle özetlendi.

İşte The Middle East Institute'de yayınlanan analiz:

13 Aralık 2023 tarihinde İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile İsrail'in Gazze'deki askeri saldırısı üzerine yaptığı görüşmelerin ardından ABD Başkanı Joe Biden, ABD'nin İsrail'e yaptığı askeri yardımın durdurulması ya da şarta bağlanması yönündeki kongre çağrılarını reddetti.

ABD Başkanı Joe Biden o tarihte yaptığı değerlendirmede;

"Bu süreçte İsrail'i korumak dışında hiçbir şey yapmayacağız. Tek bir şey bile."

ifadelerini kullandı.

Bu gelişmeden bir ay sonra da ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris;

“İsrail'e kendisini savunması için verdiği destek konusunda herhangi bir koşul koymadık."

açıklamasında bulundu.

Daha sonra ise partisinin artan baskısıyla karşı karşıya kalan Biden, 9 Şubat'ta ABD'den askeri yardım alanların insan hakları yasalarına uyacaklarına dair yazılı güvence sunmalarını ya da ABD yardımını kaybetmelerini gerektiren bir genelge yayınladı.

Ancak yine de Beyaz Saray, ABD'nin İsrail'e yardımında herhangi bir koşula bağlılık olmayacağını ve "yeni standartlar olmadığını" açıkça belirtti.

Biden yönetimi İsrail'e koşulsuz askeri yardım politikasını onaylayan ilk yönetim değil. Harry Truman'dan Biden'a kadar neredeyse her Amerikan Başkanı aynı şeyi yapmıştı.

Kötü politika

ABD'nin bu politikasını bir kenara bırakmasının zamanı geldi.

Zira; hiçbir müttefik ya da ortak mükemmel değildir ve dolayısıyla Washington'un ortağının davranışlarından bağımsız olarak tam destek politikasına bağlı kalması ne akıllıca ne de sağduyuludur.

Böyle bir politika, Amerika'nın uzun vadeli çıkarlarına ve dünyadaki konumuna zarar veren bir noktaya gelmiştir.

İsrail'in İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ABD askeri yardımlarının kümülatif olarak en büyük alıcısı olması ve bu yardımları kullanma biçiminde benzersiz ayrıcalıklara sahip olması Washington'un mutlak desteğini daha da sorumsuz hale getiriyor.

Diğer tüm uluslar gibi İsrail de, düşmanlarından gelen tehditlere karşı kendini savunma hakkına sahiptir. Bu meşru müdafaa hakkı kutsaldır ve uluslararası hukuk tarafından tanınmaktadır.

Ancak savunulamaz olan, ABD'nin İsrail'e yaptığı yardımı objektif bir şekilde değerlendirme konusundaki ahlaki, hukuki ve stratejik sorumluluğundan vazgeçmesidir.

ABD vergi mükelleflerinin yüz milyarlarca doları, büyük miktarlardaki güçlü ABD silahları ve Birleşmiş Milletler'deki destek, hiçbir koşul olmaksızın asla sağlanmamalıdır.

Gelinen noktada Washington, bu politikasını yeniden değerlendirmek ve ayarlamak için her türlü çabayı göstermelidir.

Peki İsrail neden bir istisna?

Bu soru, İsrail'in Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısına misilleme yapması nedeniyle yeniden gündeme geldi. Biden yönetimi, rahatsız edici derecede yüksek sivil ölümlerine rağmen İsrail'in askeri saldırılarına tereddütsüz destek verdi.

Şu ana kadar 30,000'den fazla Filistinli öldürüldü ve bunların üçte ikisinin kadın ve çocuk olduğu bildiriliyor.

BM ayrıca 1,7 milyon Filistinlinin yerinden edildiğini, 2,2 milyon kişinin "açlık riski" altında olduğunu, Gazze'deki konutların %60'ından fazlasının hasar gördüğünü ve yaklaşık 17.000 çocuğun refakatsiz ya da ebeveynlerinden ayrı olduğunu bildiriyor.

Kuşatma altındaki Gazze'deki insani durumun felaket boyutunda olduğunu söylemek hafif kalır.

ABD'nin İsrail'e koşulsuz askeri yardımının olası maliyetlerinin kapsamlı ve samimi bir şekilde değerlendirilmesi şarttır. ABD'nin böyle bir çalışmayı hiç yapmamış olduğuna inanmak zor ama ne yazık ki bu doğru.

ABD hukukunun altını oymak

Yaşanan süreç, ABD'nin askeri yardımlarını düzenleyen kendi yasalarını baltalaması anlamına geliyor.

ABD, Gazze'deki askeri saldırılarda, İsrail'e adeta açık çek vererek ve ABD askeri yardımları üzerinde etkili bir denetim uygulamayarak, ABD askeri yardımlarının alıcılarını insan hakları standartlarını karşılamakla yükümlü kılan Dış Yardım Yasası, Silah İhracatı Yasası ve Leahy Yasalarının altını oymaktadır.

İsrail, Washington'un hangi silahların hangi askeri birime gittiğini belirlemek için izleme yöntemlerine sahip olmadığı ve dolayısıyla ABD yasalarının olası ihlallerini değerlendirmeyi neredeyse imkansız hale getiren dünyadaki tek ABD askeri yardım alıcısıdır.

Bu standartları ihlal eden herhangi bir ülke yaptırımlara maruz kalabilir ve ABD fonlarından yararlanamaz. Ancak İsrail için bu geçerli olmuyor.

ABD'nin İsrail'e yönelik askeri yardımlarına herhangi bir koşul getirilmemesi, diğer alıcıları ABD yasalarına saygı gösterme konusunda caydırabilir.

Bu ülkelerin tek yapması gereken İsrail'in ihlallerine işaret ederek kendi ihlallerini mazur göstermek ve devam ettirmektir. Bu Amerikan çifte standardının ve uluslararası hukuku yok saymanın bir bedelinin olacağı kesindir.

Güvenilirlik zedelendi

ABD, Ukrayna'nın Rus saldırganlığına karşı koyma çabalarını desteklemek için uluslararası hukuka dayalı argümanlar kullanırken, İsrail'in Filistinlilerin insan haklarına yönelik ağır ihlallerini görmezden gelemez.

Aksi takdirde Washington'un önem verdiği konularda uluslararası işbirliği talep etmesi ve uluslararası platformlarda koalisyonlar kurması giderek zorlaşacaktır.

Örneğin Washington küresel güney ile daha güçlü bağlar kurmak ve Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşını kınamasını teşvik etmek istiyorsa, kendi söylemini ve İsrail'in Gazze'deki operasyonuna verdiği koşulsuz desteği değiştirmelidir.

Biden yönetimi, ABD'nin küresel sahnedeki liderliğini, çok taraflılığı ve kurallara dayalı düzeni yeniden tesis etmek gibi yüce hedeflerle iktidara geldi. Ancak ABD, İsrail'i hukukun üstünde tutarak kendi değerlerine ihanet etmeye devam ederse, bu dış politika yeniden düzenlemesi daha az inandırıcı görünmektedir.

Stratejik olarak, İsrail'e koşulsuz askeri yardım politikası, ABD'nin ve uluslararası toplumun mevcut savaşı sona erdirme ve nihayetinde İsrail-Filistin barış anlaşmasına varma çabalarını baltalamaktadır ki bu olmadan kapsamlı bir Arap-İsrail normalleşmesinin gerçekleşmesi olası değildir.

Suudi liderler, Biden'ın Orta Doğu'ya yönelik dönüşüm planının merkezinde yer alan Suudi-İsrail normalleşmesinin gereklilikleri konusunda net ve bu gereklilikler 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin tanınmasını da içeriyor.

Ancak Netanyahu, Filistin toprakları üzerindeki Yahudi yerleşimlerini yasadışı bir şekilde genişletmeye kararlı ve iki devletli bir çözüme karşı çıkıyor. Biden yönetimi de işte bu hükümeti tamamen destekleyerek Orta Doğu'da yapmaya çalıştığı her şeyin altını oyuyor.

İç siyasi maliyet

Son olarak, Biden'ın İsrail'i sınırsızca desteklemesinin iç politikada da bir maliyeti var.

Kamuoyu yoklamalarına göre ABD tarihinde ilk kez Demokratlar Filistinlilere (%49) İsraillilerden (%38) daha fazla sempati duyuyor.

Biden'ın göreve gelmesinde önemli bir rol oynayan Demokrat Parti'nin daha genç ve ilerici tabanı, Washington'un İsrail'e verdiği kayıtsız şartsız destek konusunda giderek daha şüpheci hale geliyor.

Biden'ın İsrail politikasında ısrar etmesi halinde bu seçmenlerin yaklaşan başkanlık seçimlerinde başka bir adayın yanında yer alıp almayacağı belli değil, ancak hayır oyu bile şansını azaltabilir.

Amerika Birleşik Devletleri'nin yasaların, kuralların ve insan haklarının küresel savunucusu olarak güvenilirliği ve itibarı söz konusu olduğunda yapması gereken çok şey var.

Washington'un durdurmak için çok az şey yaptığı Gazze'deki yıkım ve ölümün boyutu göz önüne alındığında, bu ahlaki otoriteyi yeniden kazanmak zaman alacaktır.

Ancak kurtuluşa giden yol iki şeyle başlar.

Birincisi Gazze'de ateşkes çağrısında bulunmak. Çünkü bu ahlaki, akıllıca, insancıl ve stratejik bir davranış olacaktır.

İkincisi ise, ABD'nin İsrail'e askeri yardımını şarta bağlamak ve tıpkı Washington'un dünyadaki diğer müttefiklerine ya da ortaklarına yaptığı gibi ABD yasalarını uygulamaktır.

Tartışma