gdh'de ara...

The Naked Capitalism: Batı'nın Türkiye'ye karşı yaklaşımını değiştirme vaktı geldi

Türkiye'yi NATO'nun bozuk bir dişlisi olarak görmek yerine, bölgesel bir oyuncu olarak görmeye başlamak gerekiyor. Batılı güçler, havuç-sopa yaklaşımını kullanma sırasının Türkiye'de olduğunu anladı.

1. resim

ABD merkezli düşünce kululuşlarından The Naked Capitalism'de Türkiye'nin son dönemdeki dış politika hamlelerinin ve Doğu Akdeniz'den Karadeniz'e, Karabağ'dan İsveç'in NATO üyeliğine kadar izlediği politikaların değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Türkiye'nin Batı ve Rusya arasında izlediği strateji ile büyük kazanımlar elde ettiği belirtilen analizde, Batı'nın artık Türkiye'yi bölgesel bir güç olarak görme zamanının geldiği ve Türkiye'ye istediğinden daha fazlasını vermek zorunda kalabileceği belirtildi.

Analizde ayrıca, yıllardır Türkiye'ye karşı kullanılan havuç-sopa yaklaşmının artık Türkiye tarafından Batı'ya karşı kullanıldığı tespitine yer verildi.

İşte The Naked Capitalism'de yayınlanan analiz:

Geçtiğimiz ay Vilnius'ta düzenlenen NATO Zirvesi'nden çıkan en önemli açıklama, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsveç'in askeri ittifaka katılmasına yönelik muhalefetini geri çekmeyi kabul etmesiydi.

Türk parlamentosunun böyle bir adımı onaylaması gerekiyor ancak, ABD Başkanı Joe Biden'ın Türkiye'ye F-16 savaş bombardıman uçakları satma sözünün ardından bunun daha çok bir formalite olduğuna inanılıyordu.

Anlaşma, Batı'nın Ukrayna'daki çabalarının başarısız olarak etiketlenmesini önledi.

Diğer yandan anlaşmanın duyurulmasından bu yana İsveç'in üyeliği yönünde neredeyse hiçbir gelişme olmadı. Hatta bazı açılardan taraflar birbirlerinden daha da uzaklaşmış gibi görünüyor.

Batı'da karmaşık durumları açıklamak için Rusya'nın suçlanması hiçbir zaman iyiye işaret değil. Ancak şu anda tamamen bu gerçekleşiyor. Stockholm, Moskova'nın NATO üyeliğine zarar vermek amacıyla İsveç'teki son Kuran yakma olaylarıyla ilgili "yanlış iddialar yayarak" zihinleri zehirlediğini iddia ediyor.

İsveçli yetkililer Rusya'yı, Kur'an yakma olaylarının dünya çapında nasıl görüldüğünü etkilemeye çalışmakla suçladı. Bunun, Türkiye ve Macaristan'ın onayını bekleyen İsveç'in NATO üyelik sürecini sekteye uğratma girişiminin bir parçası olduğuna inanılıyor.

İsveç Savunma Bakanlığı, Rus devletinin kontrolündeki RT ve Sputnik medya kuruluşlarının, İsveç hükümetinin Kur'an yakılmasını desteklediğini iddia eden bir dizi makale yayınladığını açıkladı. Haziran sonundan bu yana yetkililer Arapça ve diğer dillerde yaklaşık bir milyon benzer paylaşımı kayıt altına aldı.

Kur'an yakma olayları Türkiye'nin üyelik onayını engelleyen ana bir meseleye dönüşüyor. Anca bu olaydan dolayı görüşmelerin tamamen tıkandığı sonucunu da çıkarmak zor.

Bununla birlikte, Erdoğan'ın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Ankara'nın İsveç'in Türkiye'nin terörle suçladığı kişileri iade etmesini beklediğini bir kez daha teyit etti. Tunç, Stockholm'ün alacağı kararların TBMM'nin sonbaharda yapacağı görüşmelerde ağırlığını hissettireceğini de sözlerine ekledi.

ABD'nin; F-16'ların satışından ekonomik desteğe, Türkiye'nin Akdeniz'deki hak iddialarına destekten ABD'nin Suriye'deki ilişkide olduğu gruplara desteğini kesmesine kadar her türlü adımı atabilir.

Başka bir deyişle: Türkiye'yi NATO makinesinin bozuk bir dişlisi olarak görmek yerine bölgesel bir oyuncu olarak görmeye başlamak gerekiyor. Zira nihayetinde Türkiye'nin gitmek istediği nokta bu.

Erdoğan'ın siyasi projesi Doğu-Batı ilişkisini tersine çevirmeyi hedefliyor. Başka bir deyişle, Türkiye'nin Batılı ülkeler için standartlar belirlemesini ve buna göre ödüllendirmesini veya cezalandırmasını istiyor. İsveç'in NATO'ya başvurusu tam da böyle bir fırsattı.

Türkiye'yi yakından takip eden herkes, şimdi havuç-sopa yaklaşımını kullanma sırasının Türkiye'de olduğunu anladı.

İsveç de Türkiye'nin istediği doğrultuda adımla atmaya çalıştı. Ama sadece bir noktaya kadar. Terörle mücadele yasalarını, PKK destekçileri için hayatı biraz daha zorlaştıracak şekilde yeniden düzenledi. Ancak daha fazlasını yapmaya hazır değildi. Madrid anlaşması iki Avrupa ülkesinin kendi topraklarında kutsal metinlere saygısızlık yapılmasına izin vermeyeceğini tam olarak belirtmiyordu ama Erdoğan muhtemelen bunun İsveç'in tüm bu oyundaki samimiyetsizliğinin bir sembolü olduğunu düşündü.

Türkiye'nin ulusal önceliklerini tamamen yeniden düzenlemesi mümkün. Batı'nın inandığı gibi, aslında tek gereken şey Erdoğan'ı iktidardan uzaklaştırmaktır ama bu pek mümkün görünmüyor. Türk milliyetçileri son seçimlerin en büyük kazananları oldu.

Batı'nın Ankara'nın daha eşit muamele görme talebini kabul etmeye başlaması, Türkiye'ye istediklerinden daha fazlasını vermesini de mümkün hale getirebilir.

Türkiye'nin doğusunda, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki durum bölgeyi yeniden alevlendirmekle tehdit ediyor. ABD'nin Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana Yunanistan'a verdiği askeri desteği artırması Ankara'da potansiyel bir dezavantaj endişesi yaratıyor. Güneyde uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti ile kuzeyde sadece Ankara tarafından tanınan Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında bölünmüş olan Kıbrıs'ta da işler pek iyi görünmüyor.

Geçtiğimiz yıl ABD'nin Kıbrıs'a silah satışına yönelik 35 yıllık yasağını kaldıran Biden yönetimi, geçtiğimiz günlerde bu kararı bir yıl uzatma kararı aldı. Ancak Türkiye, açık denizlerdeki petrol ve doğal gaz iddiaları nedeniyle her zamankinden daha çekişmeli olan adadaki statükoyu bozacağından korkuyor.

İngiltere, Fransa, ABD ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen hızla Kıbrıslı Türkleri kınarken Ankara da BM güçlerini kınadı. Rusya ise BM'deki resmi kınama kararını veto etti.

Karadeniz'deki durum da hızla tırmanıyor ve Türkiye'yi daha derin sulara çekiyor. Rus güçleri, Temmuz ayında tahıl anlaşmasından çıkılmasından bu yana Ukrayna'nın Karadeniz limanlarına acımasızca saldırdı. Ayrıca Ukrayna'nın İzmail limanına gitmekte olan Palau bandıralı bir Türk yük gemisini durdurup denetleyerek Erdoğan için büyük bir baş ağrısı yarattılar. Birkaç gün süren sessizliğin ardından Erdoğan'ın ofisinden yapılan açıklamada Rusya'nın "Karadeniz'de gerilimi tırmandıracak bu tür girişimlerden kaçınması konusunda uyarıldığı" ve olaya asıl tepki vermesi gerekenin Palau olduğu belirtildi.

Görünen o ki Erdoğan bir kez daha her iki tarafı da kendi lehine kullanmaya çalışıyor. Bu durum, Batı ve Rusya için ne kadar sinir bozucu olsa da Erdoğan'ın bu politikayı bırakması için bir neden yok. Çünkü bu Türkiye için en karlı yol ve Erdoğan buna devam edecek gibi görünüyor.

Tartışma