The Quincy Institute: Avrupa yeni bir karanlık çağa doğru mu ilerliyor?

AP seçimleri ile birlikte; bir asır önce demokratik sistemin Naziler tarafından gasp edilmesinin hayaleti Avrupa kıtasına geri döndü. Avrupa kıtası yeni bir karanlık çağa doğru mu ilerliyor?

1. resim

ABD merkezli düşünce kuruluşlarından The Quincy Institute'de, geçtiğimiz hafta Avrupa'da gerçekleşen parlamento seçimlerinin sonuçlarının ve olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

AP seçimlerinde ortaya çıkan sonuçların 100 yıl önce Hitler'in Alman Nasyonal Sosyalist Özgürlük Partisi'nin katıldığı seçimleri hatırlattığı iddia edilen analizde, Avrupa tarihinin kendini tekrarlamasına neden olacak işaretlerin yaşandığı belirtildi.

Analizde ayrıca; Almanya'nın demokratik sisteminin bir asır önce Naziler tarafından gasp edilmesinin hayaletinin kıtaya musallat olmak üzere geri döndüğü tespiti yapıldı.

İşte The Quincy Institute'de yayınlanan analiz:

Geçtiğimiz hafta Avrupa kıtası sağa doğru sismik bir kayma yaşadı.

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Almanya, Yunanistan, Hollanda, Polonya, İspanya ve Macaristan gibi ülkelerde aşırı sağcı milliyetçi partiler önemli kazanımlar elde etti.

6-9 Haziran'daki seçimden bu yana dikkatlerin büyük bir kısmı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, merkezci Rönesans partisinin ve Avrupa yanlısı koalisyonu Besoin d'Europe'un Marine Le Pen'in aşırı sağcı Ulusal Ralli'si tarafından yenilgiye uğratılması üzerine aldığı erken parlamento seçimi kararına odaklandı.

Bu durum, Mareşal Philippe Petain'in 1940 yılında işbirlikçi Vichy rejimini kurmak için Nazilerin yanında yer almasından bu yana ilk kez Fransa'nın aşırı sağcı bir hükümetin kontrolü altına girebileceği ihtimalini gündeme getirdi.

Bu büyük Avrupa projesi için bir felaket olur ve Brexit'in İngiltere için ne kadar kötü sonuçlandığına dair kanıtlara rağmen Frexit referandumunun önünü açabilir.

Ancak Almanya'daki gelişmeler, tarihsel olarak bakıldığında, en ironik olanı.

Muhafazakar Hıristiyan Demokrat Birlik ve Hıristiyan Sosyal Birlik ittifakı Almanya'daki Avrupa seçimlerinden birinci çıkmış olabilir, ancak asıl şok, yeni popülist parti Alternative fur Deutschland'ın yüzde 16 oyla ikinci sıraya yükselmesidir.

Tam 100 yıl öncesine, yeni popülist Nasyonal Sosyalist Özgürlük Partisi'nin Almanya'daki ilk seçimlerine katıldığı 1924 yılına geri dönelim.

NSFP, lideri Adolf Hitler'in başarısız Münih "Beer Hall" darbesinin ardından hapse atıldığı, daha çok Naziler olarak bilinen ve kısa süre önce yasaklanan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi için bir paravandı.

NSFP 1924 seçimlerinde kötü bir performans sergileyerek oyların sadece yüzde 3'ünü kazandı.

Ancak dokuz yıl içinde Hitler, şansölye olarak bir koalisyon hükümetinin başına geçti ve ertesi yıl Ağustos 1934'te kendini Führer ilan ederek Almanya'yı totaliter bir diktatörlüğe dönüştürdü.

Gerisi trajik, kanlı bir tarih oldu. Ve bir asır sonra, kendini tekrarlamanın rahatsız edici işaretlerini gösteren gelişmeler yaşanıyor.

Belki de "ironi" kelimesi, geçtiğimiz hafta yaşanan olaylar için yetersiz bir kelime kalabilir.

6 Haziran'da Avrupalı liderler, ABD Başkanı Joe Biden ve Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Avrupa'yı Nazilerin pençesinden kurtaran çıkarmanın 80. yıldönümünü anmak üzere Normandiya'da bir araya geldi.

Ancak birkaç gün içinde seçmenler Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kıtanın dört bir yanındaki aşırı sağ partilere şimdiye kadarki en iyi sonuçlarını verdi.

Almanya'nın demokratik sisteminin bir asır önce Naziler tarafından gasp edilmesinin hayaleti kıtaya musallat olmak üzere geri döndü.

Avrupa'nın yeni dirilen sağ partilerinin her birinin Nazilerle ortak bir noktası var ve bu da beceriksiz hükümetlerden ve ekonomik sıkıntılardan bıkmış vatandaşlarda yankı buluyor.

Uzun hastane bekleme listelerinden konut eksikliğine, işlenen suçlardan okul ve hapishanelerdeki aşırı kalabalığa kadar tüm sorunlarının göçmenlere yüklenebileceği yalanı üzerine bir kurgu yapılandırılıyor.

Çeşitli şekillerde tüm Avrupa'da neredeyse her ülkede tekrarlanan İngiliz Brexit ve siyasi süreç deneyimi, sadece birkaç kısa yıl içinde siyasi açıdan düşünülemez olanın kaçınılmaz hale gelebileceğini gösteriyor.

Ve Avrupa tehlikeli zamanlar yaşıyor.

Birbiriyle rekabet halindeki milliyetçi gündemlerle bölünmüş, parçalanmış bir Avrupa, iki kez tüm dünyayı trajik bir çatışmaya sürüklemiş ve her iki durumda da Orta Doğu halkları için feci ve süregelen sonuçlara yol açmıştır.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından böyle bir şeyin bir daha yaşanmaması için kurulan AB, bugün güç kazanmak isteyen aşırı milliyetçilerin kuşatması altında.

Avrupa tarihi; siyasi ve ahlaki uzlaşmanın, ne pahasına olursa olsun iktidara tutunmak için içgüdüsel ve kendine hizmet eden bir arzudan daha iyi bir neden olmaksızın uygulandığında, korkunç sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor.

Şimdi ise dünya, Avrupa'nın yeniden karanlık bir çağa doğru ilerlediğini ekranlarından seyrediyor.

Tartışma