The Telegraph : NATO'nun mu ABD'ye, ABD'nin mi NATO'ya daha fazla ihtiyacı var?

NATO ittifakının gücü ve genişliği, ABD için hiç olmadığı kadar önemli. Peki NATO'nun mu ABD'ye, ABD'nin mi NATO'ya daha fazla ihtiyacı var?

1. resim

İngiltere merkezli yayın organlarından The Telegraph'da, NATO ülkelerinin son dönemdeki yatırımlarının ve NATO'nun güç projeksiyonunun değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

NATO üyesi ülkelerin, askeri anlamda gerekli yatırımları yapmadığına dikkat çekilen analizde, Rusya'nın açık bir şekidle NATO'yu zayıf ve bölünmüş olarak gördüğü ve birliğin kararlılığını test etmeye giderek daha istekli hale geldiği belirtildi.

Analizde ayrıca; NATO'nun bugün oynadığı rolün hem ABD hem de küresel gelişmeler için her zaman olduğundan daha büyük bir hayati önem taşıdiğı belirtildi.

İşte The Telegraph'da yayınlanan analiz:

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü ittifakı Temmuz ayında Washington'da yapılacak zirvede 75. yıldönümünü kutlayacak.

Yakın zamanda Finlandiya'nın da katılımıyla bugün 31 üyesi bulunan ittifakın üye sayısı, yakında resmen katılması beklenen İsveç ile birlikte 32'ye yükselecek.

Bugün NATO, doğu kanadındaki Rusya'yı durduran ve Vladimir Putin'in Ukrayna'yı acımasızca işgalinde açıkça görülen emperyalist hırslarını kontrol altında tutan bir siper olmaya devam etmektedir.

NATO'nun rolü, Rus saldırganlığı karşısında Avrupa'nın savunulmasında hayati önem taşımaktadır. NATO olmasaydı, Rus güçlerinin bugün Baltık Devletlerine doğru ilerliyor ve Polonya, Almanya ve ABD'nin Avrupa'daki diğer müttefiklerini doğrudan tehdit ediyor olması çok muhtemeldi.

Bugün NATO aynı zamanda Çin'in ve İran'daki soykırımcı rejimin yarattığı ve giderek büyüyen tehdide karşı koymaya hazır olacak şekilde gelişmelidir. NATO ilk 75 yılında ağırlıklı olarak Moskova'nın yarattığı tehdide odaklanmış olsa da, Komünist Çin ve nükleer silaha sahip bir İran'ın hayaleti ufukta belirmektedir.

Geçtiğimiz günlerde İran destekli bir grubun Ürdün'deki ABD güçlerine insansız hava aracıyla düzenlediği ve üç ABD askerinin hayatını kaybettiği saldırı, Tahran'ın oluşturduğu ölümcül tehdidi bir kez daha hatırlattı.

ABD'ye yönelik 11 Eylül saldırılarının ardından NATO'nun Afganistan'da oynadığı kritik rol, ittifakın El Kaide'den IŞİD'e kadar Batı'yı tehdit etmeye çalışan çok çeşitli terör hareketleriyle mücadeleye de hazır olması gerektiğini göstermiştir.

ABD'nin, ABD vergi mükellefleri tarafından önemli bir yatırımın yararlanıcısı olan NATO ittifakını desteklemek ve güçlendirmek konusunda önemli bir ulusal çıkarı var.

Güvenli bir Avrupa ve güçlü bir transatlantik ittifak, Amerikan halkının güvenliğini de arttırmaktadır. Eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'ın 1991 yılında Chicago Dış İlişkiler Konseyi'nde yaptığı bir konuşmada belirttiği gibi,

"ABD'nin dünya liderliği gibi bir görevde dostlara ihtiyacı vardır."

Ancak ittifakın sürdürülebilmesi için Amerika'nın NATO müttefiklerinin ellerini taşın altına koymaya ve ABD ile yük paylaşımına tam olarak katılmaya hazır olmaları gerekmektedir.

Ruslar açıkça NATO'yu zayıf ve bölünmüş olarak görüyor ve kararlılığını test etmeye giderek daha istekli hale geliyor.

Başkan Biden ittifakın "her zamankinden daha birlik içinde" olduğunu iddia ediyor, ancak sadece retorik değil, gerçek bir maddi birlik görmemiz gerekiyor.

Bir sonraki ABD başkanlığı, Amerika'nın müttefiklerine bağımlılık yerine ortaklığı teşvik etmek için çok daha fazlasını yapmaları yönünde baskı uygulamalıdır.

Bu, ABD'nin özgür dünyanın savunması için ezici bir askeri yük taşıdığı iki katmanlı bir ittifak olamaz. Geçen yıl sadece 11 NATO üyesi (Estonya, Finlandiya, Yunanistan, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Slovak Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve ABD) neredeyse on yıl önce ve Putin'in Ukrayna'yı işgalinden neredeyse iki yıl sonra kararlaştırılan GSYİH'nın %2'sini savunma için harcadı.

Bu kabul edilemez bir durumdur. Güç ve kararlılık yansıtması gereken ittifakı tehlikeli bir şekilde savunmasız bırakmaktadır.

Her NATO üyesi kendi savunması için üzerinde mutabık kalınan asgari harcama düzeyine yatırım yapmakla kalmamalı, aynı zamanda ABD'nin GSYH'sinin yüzde 3,5'i düzeyine ulaşmayı hedeflemelidir.

Örneğin Kanada, 2024 yılında GSYH'sinin sadece %1.29'unu savunmaya harcayacak ki bu rakam dünyanın en büyük 10. GSYH'sine sahip bir ülke için şok edici derecede düşük.

Almanya 2024 yılında savunma harcamalarını GSYH'sinin yüzde 2'sine çıkarma sözü verdi, ancak on yıllardır pervasızca az yatırım yapan dünyanın dördüncü büyük ekonomisi, Rusya'nın gelecekteki olası bir saldırısına karşı kendi sınırlarını savunma konusunda ciddiyse bu yatırımı iki katına çıkarmalıdır.

ABD aynı zamanda NATO'nun, ittifakı bölecek ve hayati kaynakları NATO görevlerinden uzaklaştıracak bir Avrupa Birliği ordusuna dair Paris'in görkemli vizyonları tarafından baltalanmasına izin veremez.

NATO'nun geleceğine yönelik en büyük tehditlerden biri, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un son zamanlarda Avrupa için ABD'den uzaklaşarak daha fazla "stratejik özerklik" çağrısında bulunmasıdır.

NATO'yu "beyin ölümü gerçekleşmiş" olarak nitelendiren Macron, transatlantik ittifaktan giderek kopan ve Batı'nın düşmanlarına, özellikle de Çin ve Rusya'ya açıkça fayda sağlayan pervasız bir Avrupa geleceği vizyonu sunuyor.

Bir sonraki ABD yönetimi, Avrupa'nın güvenliğinin, NATO'nun ulus-devlet işbirliğinin yerine Brüksel'in dayattığı uluslarüstü işbirliğini koyacak, askeri açıdan güçlü bir AB'nin hayal ürünü fikirlerine dayanması gerektiği şeklindeki son derece hatalı fikri reddetme konusunda son derece net olmalıdır.

NATO'nun bugün oynadığı rol, hem ABD hem de küresel anlamda her zaman olduğundan  daha fazla hayati önem taşımaktadır.

NATO ittifakının gücü ve genişliği, ABD ve ortaklarımızı tehdit eden zorbalık ve barbarlık güçlerine karşı dünyadaki en güçlü caydırıcı unsurdur.

İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana olduğu gibi ABD lider olmalıdır. Ancak müttefikleri de hem söz hem de eylem olarak onun yanında yer almalıdır.

Bu, Avrupa'nın ordularını yeniden inşa etmeye yönelik yenilenmiş bir taahhüdü ve NATO toprakları için savaşma ve savunma ile Asya ve Orta Doğu'dakiler de dahil olmak üzere güvenliğimizi tehdit eden düşmanlarla yüzleşme istekliliğini içermelidir.

Tartışma