The Washington Institute: Türkiye'deki muhalefetin seçimleri kazanması iki koşula bağlı
Türkiye'de muhalefet için, seçimleri ikinci tura taşımak zafere giden tek olası yol gibi görünüyor. Muhalefet için ufukta başka bir kriz beliriyor ve kazanmaları iki önemli koşula bağlı.
Türkiye'deki muhalefet, iç anlaşmazlıkları nedeni ile seçimlere giden yolda çok sayıda zorlukla karşılaşıyor.
Türkiye'de yaklaşan seçimler, ülkenin 100. yıldönümü olması nedeni le son derece sembolik bir değere sahip olacak. 2023, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanının 100. yıldönümü ve muhalefet ilk kez, yirmi yılı aşkın süredir iktidarda olan Erdoğan'a karşı biraz şekilde birleşti ve kendine güveniyor.
Bir süredir görüşmelerine devam eden altılı muhalefet bloğu, Erdoğan'a karşı tek bir ortak aday çıkarmayı başardı. İttifakın son derece heterojen doğası düşünüldüğünde, bunu yapabilmeleri takdiri hak eden bir başarı olarak görülebilir.
Türkiye'deki Erdoğan liderliğindeki ittifakın, kendi iç çatışmaları yok gibi görünüyor. Ancak muhalefet bloğu pek öyle değil.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile geniş bir laik seçmen kitlesinden oluşan İYİ Parti arasında kurulan ilk ittifak, Türkiye'deki iki önemli şehrin belediye başkanlığını kazanmayı başardı. Erdoğan siyasi kariyerinde, İstanbul belediye başkanı olarak öne çıkmıştı. Bu başarı, Erdoğan'ın düşüş habercisi olarak yorumlandı.
Altılı ittifak, AKP'den ayrılan eski isimler tarafından kurulan küçük partileri de içerecek şekilde genişledi ve Erdoğan'a karşı ortak bir aday belirleme başarısı gösterdi.
Aslında bunu başarmak hiç kolay bir iş değildi. Özellikle de merkez sol parti CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iki belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın popülaritesini, parti içindeki otoritesine bir tehdit olarak gördü. Kılıçdaroğlu ayrıca, küçük partilerin destekleri karşılığında milletvekili listelerinde ve potansiyel bakanlıklarla ilgili çok fazla talepte bulunduklarını düşündü.
Ilımlı bir Milliyetçi parti olan İYİ Parti'nin genel başkanı Meral Akşener sonunda iki belediye başkanından birini aday olarak desteklediğini açıklayınca, altılı ittifak büyük bir kaos yaşadı. Akşener ittifaktan ayrıldı ve İYİ Parti'nin artık pazarlık yapamayacağını kamuoyuna duyurdu.
İttifak içindeki önceki gizli anlaşmazlıklar kamuoyuna açıklanmadığı için, bu tavır karşısında büyük bir kesim şok oldu.
Kısa bir krizin ardından, aracılık yapan İmamoğlu ve Yavaş, taraflar arasında ortak payda bulmayı başardı ve Akşener masaya döndü. Kısa süre sonra ise ittifak, Kılıçdaroğlu'nun adaylığını kamuoyuna açıkladı.
Bu kriz hızlı bir şekilde çözülse de, muhtemelen altılı ittifak için son olmayacak. Nitekim ufukta başka bir kriz beliriyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) sorunu, altılı ittifak için yeni sorun başlığı olarak duruyor. HDP seçmeninin büyük bir kısmı Kürtlerden oluşuyor ve gündemleri ittifaktaki partilerinkinden farklı.
Talepleri neredeyse her zaman Kürt milliyetçiliği tarafından dikte ediliyor ve beklenebileceği gibi, Türk milliyetçileriyle işbirliği yapmaları bekleniyorsa bu pek de iyiye işaret değil.
Kılıçdaroğlu, HDP tabanının sağlayabileceği %10'luk oyu çok önemli görüyor. Ancak HDP'nin ittifaka olası katılımı, çoğunlukla İYİ Parti ve CHP'den olmak üzere, altılı ittifak için seçmen kaybetmek anlamına gelebilir.
HDP'nin önde gelen isimlerinden Hasip Kaplan'dan gelen “Sizi o koltuklara bizim oylarımız oturtacak” gibi şahin açıklamalar ise işleri daha da kötüleştirebilir.
Kılıçdaroğlu'nun bir başka sorunu daha var. Geleneksel muhalefet tabanındaki pek çok kişi, referandum sırasında ve sonrasında AKP'yi desteklemeye devam eden eski AKP'lilere oy verme fikrinden hoşlanmıyor. Kılıçdaroğlu çok değişkenli bir denklemle karşı karşıya ve seçimlere çok az bir zaman kaldığı için bu denklemi çözebilecek pek bir yolu yok.
HDP ile işbirliği yapmak, HDP'nin Kürt nüfuslu bölgelerdeki konumunu önemli ölçüde güçlendirdi. Ancak HDP'nin, siyasi ortamın geri kalanında hiçbir doğal müttefiki yok ve bu da çoğu zaman müttefiklerinden herhangi birini halkın geri kalanından uzaklaştırıyor. HDP'ye çok yakın görülenler, seçmen tarafından bir şekilde cezalandırılıyor.
Örnek olarak AKP, HDP ile yürütmek istediği “Çözüm süreci” sonrasında, 2015'te ilk kez hükümeti kurmaya yetecek çoğunluğu sağlayamadı ve seçmen tarafından cezalandırıldı.
Gezi Protestoları sırasında bile, HDP ve PKK'ya bağlı örgütlerin sokaklara çıkması üzerine çok sayıda protestocu hareketten ayrılma kararı aldı. HDP'nin kutuplaştırıcı etkisi düşünüldüğünde, zaten bölünmüş olan Altılı ittifak daha da fazla çalkantı yaşayabilir.
Bu arada birçok anket, AKP seçmenlerinin zayıf ekonomik yönetim nedeniyle partiden yavaş ama tutarlı bir şekilde uzaklaşmaya başladığını gösteriyor. Bu eğilim, Şubat ayı başlarında Türkiye'nin güneydoğusunu vuran yıkıcı depremin kötü yönetilmesi ile birlikte hızlandı.
Somut siyasi vaatlerin eksikliği, şimdi çoğunlukla eğitimsiz ve yoksul kitleleri hedef alan anlatılarla telafi ediliyor. Kılıçdaroğlu'nun ilgi çekmesi için bu tür kitlelere ulaşması ve tasvir edildiği şekliyle “dış güçlerin ajanı” olmadığını kanıtlaması gerekiyor ve bunu yapmak için sadece iki ayı var.
Muhalefet için, seçimleri ikinci tura taşımak, zafere giden tek olası yol gibi görünüyor. Böyle bir senaryoda, muhalefetin parçalanmış bileşenlerinde bir toparlanma etkisi olabilir ve muhalefetin bir süredir eksikliğini duyduğu güveni kazanmasına olanak sağlayabilir.
Ancak bu iki koşula bağlı.
Birincisi; HDP'nin kendi adayıyla aday olup olmayacağı ikincisi ise bağımsız bir milliyetçi adayın ortaya çıkığ çıkmayacağıdır. Bağımsız bir milliyetçi aday, alabileceği oy oranıyla orantısız bir şekilde büyük bir etkiye sahip olabilir ve birkaç puan bile seçimlerde büyük bir fark yaratabilir.
Bağımsız bir milliyetçi aday MHP tabanından birkaç puan alırsa ne Kılıçdaroğlu ne de Erdoğan ilk turda kazanamaz. İkinci turdaki bu hava ise muhalefetin lehine olacaktır.