Türkiye Rusya'nın "enerji süper gücü" statüsünün yerini doldurmaya hazırlanıyor

💢 Enerji rekabetinde Rusya-Ukrayna Savaşı'nın kazananları ve kaybedenleri kimler?

💢 Türkiye enerjide geleceğin süper gücü olabilir mi?

💢 Enerji yarışında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin şansı var mı?

1. resim

Avrupa, Rusya’nın Ukrayna saldırısının ardından Kremlin’in şantajına boyun eğmedi ve büyük bedeller ödemek pahasına Rusya enerjisinden vazgeçmeyi başardı. Enerji piyasasının yeniden bölünmesinden en çok faydalanan ise sanılanın aksine Çin ve Hindistan'dan önce Türkiye oldu. Recep Tayyip Erdoğan, kendi ülkesini enerji piyasasının en önemli oyuncularından biri haline getirmeye çalışıyor, ancak beklenmedik bir rekabet unsuru -cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucu veya geleceği büyük oranda bölgedeki enerji oyununun sonuçlarına bağlı olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi- Erdoğan’ın planlarını bozabilir.

Kazananlar ve kaybedenler

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ardından Avrupa’nın enerji haritasındaki tektonik değişiklikler 2022’nin sonuna doğru belirginleşti. Avrupa Birliği sadece Rus petrol ve doğalgazına bağımlılığına son vermekle kalmadı, hem de tavan fiyatlarının belirlenmesi için lobicilik yaptı, bu da beklenmedik şekilde Urals türünün fiyatının Brent’in yüzde 50’lerine kadar düşmesine neden oldu. Rus kömürünün, petrolünün ve petrol ürünlerinin kullanılmasını yasaklayan Avrupa, kendi kaybedenlerinin ve kazananlarının olduğu yeni piyasa dağılımını ortaya çıkardı.

2022’nin sonuçlarına göre en büyük kaybeden, oldukça yüksek fiyatlarla enerji tedarikine ve ulusal tüketicilerin sübvansiyonuna en az 500 milyar Euro harcayan Avrupa Birliği’nin kendisi oldu. Avrupalılar yeni koşullara uyum sağlama konusunda mucizevi bir duruş sergilediler ve Putin’in Eski Dünya’yı dondurma girişimlerini boşa çıkarttılar.

Şimdi uzmanların büyük çoğunluğu gelecek kışın bu kıştan daha zorlu geçeceğini söylüyor, ancak bu kuşku doğuruyor. En azından Avrupa’da petrol ve doğalgaz fiyatları muhtemelen geçen yıldaki rekorları kırmayacak.

Kazananlara gelince, burada resim daha renkli görünüyor. Her şeyden önce Doğu Sibirya yataklarından çıkan kömür ve doğalgaz fiyatlarını Rusya’ya tek başına dikte etme imkanı kazanan Çin’i hatırlatmak gerekiyor. Çin ayrıca petrolü de indirimli fiyatla aldı ve almaya devam ediyor. Son aylarda Suudi Arabistan’dan gelen yakıta kıyasla indirimler varil başına 13 doları buldu. Yakın senelerde Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya enerji kaynaklarının en büyük alıcısı pozisyonunu koruma şansına sahip.

Aralık 2022’de bir sene öncesine göre 33 kat fazla Rus petrolü alan ve toplam ithalatının neredeyse dörtte birini Rusya’dan sağlayan Hindistan da Ukrayna ihtilafından yararlanan taraf oldu. Yıl boyunca ortalama tedarik fiyatları Brent’ten 25-20 dolar düşük seviyelerde seyretti. Bunun yanı sıra, Hindistan rafinerileri daha şimdiden Rus petrolünden petrol ürünleri üretmeye başladılar ve onları Avrupa’ya göndermeye hazırlanıyorlar.

Türkiye geleceğin süper gücü mü?

Ancak yaşanan krizden kompleks şekilde en karlı çıkan Türkiye oldu. Ankara, Rusya’dan petrol alımını neredeyse iki katına çıkardı. Geçtiğimiz yılın sonunda Rusya doğalgazının en büyük ithalatçısı haline geldi ve kuşkusuz, bu pozisyonunu bu sene de sürdürecek. Zira Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu etrafındaki Rusya-Kazakistan sürtüşmeleri nedeniyle Türkiye üzerinden transit talebi arttı ve Kremlin Ankara ile zorlu ilişkilere rağmen Erdoğan’a Trakya’da Rus yakıtının Avrupa’ya nakli için doğalgaz merkezi kurulması önerisinde bulunma riskini aldı.

Bütün bunlar Türkiye’nin sadece bölgesel ölçekte değil, dünya çapında yeni enerji süper gücüne dönüşmesini sağlıyor. Bunun yanısıra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akdeniz’deki enerji denklemini çok yakından takip ediyor. Türkiye son yıllarda Karadeniz ve Akdeniz sahalarında kanıtlanmış gaz rezervlerini 700 milyar metreküpe çıkarttı. Türkler, bölgede yeni yataklar arayışında. Ayrıca bölgesel doğalgaz piyasası için önemini anladıkları Mısır ve İsrail ile diplomatik ilişkilerini onarıyorlar.

Bu ortamda Erdoğan Türkiye’yi sadece Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan değil, hem de Ortadoğu petrol ve doğalgazı için bir merkeze dönüştürmeyi ve Avrupa’nın tüm enerji piyasasında olmasa da doğalgaz piyasasında Rusya’nın yerini almayı planlıyor. Bunun için Ankara yönetimi çok sert atımlar da attı. Avrupa’da büyük yankı uyandıran Girit ve Kastellorizon yakınlarındaki sondaj girişimlerini, ENİ ve TOTAL’ın Kıbrıs çevresindeki karasularında gaz arama seferlerine savaş gemilerinin eşlik etmesini ve bu gibi diğer olayları hatırlatmak mümkün.

Ankara’nın Rusya-Ukrayna krizindeki arabuluculuktan elde ettiği kazanımlar, önemli Avrupa güçlerinin NATO’nun genişlemesi konusunda Türkiye ile uzlaşma konusundaki çıkarları Batı’nın Akdeniz’deki Türk denemelerine nispeten hoşgörülü yaklaşmasını sağlıyor. Son döneme kadar Güney Kıbrıs da bu pozisyondaydı. Nikos Anastasiadis Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile BM çatısı altındaki barış sürecini devam ettirmeye çalışıyordu. Ancak yakın gelecekte bu durum tamamen değişebilir.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi sahneye çıkıyor

Türkiye’nin davranışı Yunanistan’da ve Kıbrıs Rum kesiminde seçmenin rahatsızlığına neden oluyor. Güney Kıbrıs Rum Kesimi 5 Şubat’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerine bölünmüş halde gidiyor. Türkiye karşıtlığı ile ünlü olan eski Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides şimdilik anketlerde önde gidiyor, ancak iktidardaki Demokratik Birlik Partisi onun adaylığını desteklemediği gibi, kendi sıralarından da ihraç ettiği için birçok kişiye göre “sistem dışı” aday olarak görülüyor. Sonuç olarak Christodoulides üç küçük parti tarafından aday gösterildi ve kendisini bağımsız aday olarak konumlandırıyor. Bunların yanında cumhurbaşkanlığı yarışında küçük bir ada devleti için rekor sayıda 14 aday var.

2023 seçim kampanyası daha önceki seçim yarışları gibi adanın bölünmesi sorununa, finans sisteminin dayanıklılığına ve çoğu insana göre küresel “offshore ekonomisine” aşırı bağımlılığa odaklanmış durumda. Ancak bununla birlikte bir önemli özelliği de var.

Güney Kıbrıs’ın son zamanlara kadar Avrupa ile Büyük Ortadoğu’yu birleştiren ve bölen enerji sorunları ve çelişkileri ile pek ilgisi yoktu. Bu bölgede doğalgaz sahalarının keşfine 2000’li yılların sonlarında başlandı, ilk büyük doğalgaz yatağı Afrodita 2011’de keşfedildi ve 2015’te ticari açıdan cazip olarak kabul edildi. Ardından birkaç yatak daha bulundu ve şu an Güney Kıbrıs’ın yetkisindeki alandaki doğalgaz rezervi 400-600 milyar metreküp olarak değerlendiriliyor. Kıyaslamak gerekiyorsa, İsrail’in doğalgaz rezervi 1 trilyon, Türkiye’nin ise 700 milyar metreküpten fazla. Bununla birlikte Güney Kıbrıs’ın ticari yatakları İsrail ve Mısır yataklarının yakınlarında bulunuyor. Oradan Avrupa’ya ihracat zaten kurulmuşken adanın batısında ve kuzeyinde Türkiye ve KKTC ile ihtilaflı alanlar ciddi sorun oluşturuyor. En umut verici olduğu düşünülen alanların neredeyse yarısı henüz sınırlandırılamadı.

İlk yatak keşfinden hemen sonra düzinelerce şirket Güney Kıbrıs karasularında daha fazla sondaj yapmak için başvuruda bulundu ve şimdi bu görev Fransız Total, İngiliz-Hollanda RoyalDutchShell, Amerikan Chevron, İtalyan ENI, Güney Kore Kogas, Qatar Petroleum ve hatta İsrailli Delek Group gibi devlerde.

Ayrıca, Avrupa’ya ihracat için İsrail ve Mısır’ın sualtı doğalgaz boru hatlarını Güney Kıbrıs ve daha sonra Yunanistan’daki yataklarla birleştirmek için projeler üzerinde de çalışılıyor. Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilen EuroAsia elektrik köprüsünün inşası da Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail tarafından tüm hızla yürütülüyor. Bu nedenle de bu sene Güney Kıbrıs’taki seçimlerde söz konusu olan sadece ada devletinin birleşmesi değil, hem de dünya enerji devlerinin çıkarlarıdır.

Elbette, Türkiye ve Güney Kıbrıs arasında gerçek bir rekabetten bahsedilemez; zira bugün Türkiye seçeneği daha çok rağbet görüyor ve daha büyük hacimde doğalgazla dolu. Ancak ne Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne de seçilmesi durumunda (gerçi seçimlerde zorlu ikinci tur olasılığı yüksek) Christodoulides birbirilerine “enerji savaşı” suçlamalarında bulunmaktan vazgeçmeyecekler ve bu da bölgede zaten kolay olmayan durumu daha da zorlaştıracak.

Bu nedenle bugün Güney Kıbrıs’ta çoğu kişi oldukça fazla reklamı yapılan, ancak fazla eksantrik biri olan Christodoulides’in seçilmesinin komşularla yapıcı ilişkilere ihtiyaç duyan ülke çıkarları için yararlı olmadığını düşünüyor. Washington ve Brüksel’in yarışın mevcut liderine yaklaşımı temkinli.

Moskova ve Ankara’da ise onun kazanmasını alkışlamaya bile hazırlar. Rusya, bu durumda Güney Kıbrıs’ın “barış süreci”nin devamından yana olan Batılı güçlerle ilişkilerinin bozulmasını umuyor. Türkiye’de ise Rum kesiminin uzlaşmaya hazır olmamasının uluslararası arenada KKTC’nin tanınması fırsatını arttıracağı düşünülüyor.

Şimdilik seçimlerin nasıl sonuçlanacağını söylemek için çok erken, ancak belli olan bir şey var: Rusya ile Avrupa arasındaki enerji ilişkilerinin kopmasıyla birlikte Avrupa enerji politikalarının odağı güneye kayacak. Artık İsrail ve Mısır’dan doğalgaz alımı ile ilgili görüşmeler yapılıyor; Basra Körfezi ülkelerindeki petrol rafinerileri ise Rusya ürünlerine Avrupa ambargolarının başlayacağı Şubat öncesinde petrol ürünleri üretimini arttırıyorlar. Körfez ülkeleri, Doğu Akdeniz’in yeni oyuncuları ve Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan doğalgazını elinde toplayan Türkiye büyük enerji oyununda Avrupa’nın yeni partnerleri konumundalar. Ve AB bu oyuna yerel seçmenlerin siyasi tercihlerini ve onlar tarafından seçilmiş politikacıların niteliklerini dikkate alma ihtiyacı ile giriyor.

Tartışma