Türkiye uluslararası sahneye damgasını vuruyor

Daha bu yılın başında, birçok kesim Erdoğan'ın kararsız davranışlarından dolayı, onunla ilişkiler kurmak konusunda çekiniyordu. Şimdi ise, neredeyse tüm devlet ve hükümet başkanları hem siyasi hem de coğrafi olarak onunla yakınlık fırsatları arıyor.

1. resim
28.07.2022

Yıllardır Türkiye cumhurbaşkanının davranışlarından rahatsız olan Batılı gözlemciler bunu kabul etmek istemeseler de Recep Tayyip Erdoğan, şu anda uluslararası arenada birbiri ardına prestijli başarıların keyfini çıkarıyor.

AB, Ukrayna ve Rusya, Türkiye'nin mekik diplomasisini ve tahıl krizinin uluslararası hukuka göre çözme taahhüdünü övgüyle karşılıyor. İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelik müzakereleri bağlamında İskandinavlardan önemli tavizler alan Erdoğan, bu süreçte ABD Başkanı Joe Biden ilede prestijli ilişkiler kurmayı başardı. Ve son olarak, Rusya ve Ukrayna, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in İstanbul'da kişisel arabuluculuğunda, dünya çapında acilen ihtiyaç duyulan Ukrayna buğdayının ihracatı için Karadeniz üzerinden bir koridor kurulması konusunda anlaştılar. Guterres de ABD Dışişleri Bakanlığı gibi Türkiye'nin ve Erdoğan'ın yapıcı rolünü açıkça övdü.

Türkiye'nin şu anda uluslararası sahneye damgasını vurabilmesi tesadüf değil, uluslararası güç dengelerindeki tektonik değişimlerin bir ifadesidir.

Türkiye, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının başlangıcından bu yana hiç bu kadar önemli olmamıştı. NATO'nun geleneksel güneydoğu kanadı, Karadeniz'de Rusya'ya karşı her zamankinden daha fazla karşı ağırlığı oluşturuyor.

Ayrıca Türkiye, bölgedeki tüm ilgili aktörlerle temas halinde olan, düzeni koruyabilen ve köprüler kurabilen bölgesel bir güç olarak algılanmaktadır. Türkiye'yi değişen dünya düzeninde bir ortak olarak tanımak, şu anda tüm gelişmelerden daha önemlidir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan durumun farkında ve bu nedenle istediğini elde etmek için uluslararası forumlarda elini taşın altına koyuyor.

Erdoğan'ın uluslararası arenadaki son başarıları, Türkiye cumhurbaşkanı için her şeyin yolunda gittiğini gösteriyor. Ancak geçen hafta Tahran'da ciddi bir aksilik yaşadı ve dünya kamuoyunun gözleri önünde tuhaf bir zirve toplantısı düzenlendi.

Medya ve uluslararası gözlemciler, 2017'den bu yana Suriye'deki ihtilafın seçilmiş taraflarını bir araya getiren Astana Süreci toplantısını ilgiyle izledi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin için bu zirve savaş başladıktan sonra yurtdışına yapılan ilk resmi ziyaretti. Pek çok gözlemciye göre, Putin'in ilk ziyaret için uluslararası alanda katı yaptırımlarla izole edilmiş İran'ı seçmesi, Rusya'nın dünya toplumundaki yeni konumunun bir dışa yansımasıydı.

Rusya'nın Batılı devletler tarafından büyük bedeller ödenerek tecrit edildiği ve İran'la nükleer programı konusundaki müzakerelerin çökmek üzere olduğu bir dönemde Erdoğan, Batı'nın düşmanlarıyla küresel ölçekte görüşmeler yaptı. AB ve NATO endişeyle Erdoğan'ın dış politikası konusundaki gelişmeleri izledi.

Doğru yaklaşım; Erdoğan'ın dış politikada üç hedef peşinde olduğunu gösteriyor. İlk olarak Erdoğan'ın Tahran ziyareti, Türk dış politikasının stratejik belirsizliğini ortaya koydu. İknci olarak Erdoğan sistematik olarak bir taraf olmaktan kaçındığını ortaya koydu. Üçüncü olarak ise Erdoğan, kendi ülkesinin çıkarları doğrultusunda herşeyi denemekten çekinmiyor.

Şüphesiz Erdoğanîn bu adımları, Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana devam eden ve Erdoğan'ı en önemli dünya liderleriyle eşit şartlarda dünyaya lanse eden bir imaj kampanyasının parçası.

Madrid'deki NATO zirvesi sırasında Erdoğan'ın AB liderleri ve ABD Başkanı Biden ile verdiği güçlü görüntü, bu zirve ile birlikte Reisi ve Putin ile de aynı görüntüyü vermesi ile sonuçlandı.

Bu sadece Erdoğan'ın uluslararası sahnedeki ağırlığını göstermekle kalmıyor, aynı zamanda Türk halkı ve onun koalisyon ortağı radikal milliyetçi MHP'ninkiler arasında NATO'yu eleştiren sayısız sesi de yatıştırıyor. Erdoğan çok somut bir şekilde, güçlü bir politik hedefin peşinden koşuyor.

Türk birlikleri son haftalarda Suriye topraklarındaki YPG mevzilerine defalarca saldırı düzenledi ancak bu Erdoğan için yeterli değil. Erdoğan'ın Suriye'ye geniş çaplı bir saldırı düşünüyor ve bunun için Esad rejiminin iki koruyucusu Rusya ve İran'ın onayına ihtiyacı var.

Putin ve Reisi, Erdoğan'ın terör örgütleriyle mücadele ilkesine ilişkin genel bir anlaşmaya olumlu bakmadı. Her ikisi de Suriye'nin toprak bütünlüğünün önemini vurguladı ve Türkiye'nin herhangi bir işgal planını açıkça reddetti.

Böyle bir kararı kabul etmek, Erdoğan için açıkça bir gerilemedir. Eğer Erdoğan bu operasyonu yapamazsa Tahran'da elde ettiği tek başarı, Putin'i dünya kamuoyunun kameraları önünde 45 saniye bekletmesi olacak.

Ancak deneyimler gösteriyor ki, Türkiye Cumhurbaşkanını asla küçümsememek gerekiyor. Türkiye'yi oldukça zekice NATO'yu istediği gibi konumlandırdı ve neredeyse tamamen bağımsız bir dış politika izliyor ve tüm dünya Türkiye'nin yeni hamlelerini yakından izlemek zorunda kalacak.

International Politics and Society'de yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.