Ukrayna Savaşı nereye gidiyor?
Her savaşta görüldüğü biçimde, Rusya-Ukrayna Savaşı da 3 ayı geçtikten sonra bir sonuca ulaşılamaması nedeniyle her iki ülke için sosyal ve ekonomik yıkım halini aldı.
24 Şubat’ta başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı doğuda Donetsk ve Luhansk, güneyde ise Kherson cephesinde sıkışmış durumda. Rusya’nın “Özel Operasyonumuz planlandığı şekilde devam ediyor” söyleminin sahada bir karşılığının olmadığı, Kremlin’in doğalgazı Avrupa’ya karşı giderek daha etkili bir silah olarak kullanmaya yönelmesiyle kendisini açık ediyor. İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace’ın 29 Temmuz’da Sky News televizyonuna verdiği mülakatta ifade ettiği gibi
“Putin’in A, B ve C planları çuvalladı. Şu anda D Planı’nı değerlendiriyor olabilir”.
1815 yılından bu yana devletler arası her savaşta görüldüğü biçimde, Rusya-Ukrayna Savaşı da 3 ayı geçtikten sonra bir sonuca ulaşılamaması nedeniyle her iki ülke için sosyal ve ekonomik yıkım halini aldı. Ancak bu yıkımın etkileri dalga dalga yer küreye yayılıyor. Avrupa artık Rusya’nın enerjiyi silah olarak kullanacağı gerçeğiyle barışarak 2022-2023 kış mevsiminde yaşayacağı sosyal patlamalarla nasıl baş edeceğini planlıyor. ABD-İngiltere ikilisinin, Putin yıkılmadan savaşın bitmesini istemedikleri aşikar. Gelişmeler eski ABD Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Kissinger’ın Mayıs ayında gündeme getirdiği bir çözümün kendisini dayatabileceğine işaret ediyor. Ukrayna’nın ülkenin doğusundaki toprakların bir kısmını Rusya’ya terk etmesi karşılığında barışın tesisi.
Kissinger, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden vazgeçerek barışın sağlanması yönündeki bu fikrini Mayıs ayında Davos Dünya Ekonomik Forumu toplantıları sırasında dile getirmişti. Ukrayna’nın iki ay içerisinde masaya oturması için Batı’nın baskı yapması gerektiğini savunan Kissinger’ın sözleri Kiev başta olmak üzere pek çok kesimden tepki görmüştü.
Ukrayna’da ele geçirdiği toprakları elinde tutmak için Wagner özel ordusuna giderek daha fazla yaslanmak zorunda kalan Rusya’nın askeri durumu da parlak görünmüyor. ABD’nin yüksek harekat kabiliyetine sahip HIMARS çok namlulu roket atar sistemlerini Ukrayna’ya sağlaması ve bunların sayısının giderek artması da Rus ordusu için işleri zorlaştıracak. Hem Kissinger’ın önerisini karşılayacak, hem de Kiev’in beklentilerini tatmin edecek şartların oluşması için ise en yakın tarih olarak Eylül ayı görünüyor.
Kiev yönetiminin elindeki insan ve silah kaynağını ağırlıklı olarak güneydeki Herson kentini geri almaya odakladığı görülüyor. 15 binden fazla Rus askeri tarafından savunulan kentin Ukrayna güçlerinin eline geçmesi halinde Dinyeper Nehri’nin Karadeniz çıkışı Kiev’in kontrolüne geçecek. Ukrayna ordusunun bununla yetinmeyip Almanya’nın temin ettiği seyyar köprüleri kullanmak suretiyle nehrin diğer yakasında da köprü başı elde etmeyi planladığı anlaşılıyor.
Bu noktadan sonra meselenin püf noktası Ukrayna ordusunun elindeki HIMARS ve diğer uzun menzilli topçu sistemlerini kullanarak Kırım Yarımadası’na saldırıp saldırmayacağı olacak. 2014 yılında Rusya tarafından ilhak edilen Kırım Yarımadası SSBC lideri Kruşçev döneminden bu yana Moskova ile Kiev arasında bir tartışma konusu. Kuruşçev’in Kırım’ı Ukrayna toprağı olarak kabul etmesi bugün Kremlin’deki yönetim kadrosu tarafından ihanet olarak değerlendiriliyor. SSBC dağılırken Rusya Federasyonu Kırım’daki Sivastopol deniz üssünden kiralama imkanıyla yararlanma fırsatı bulmuştu. Ancak 2008 yılında Gürcistan Savaşı sırasında buradaki Rus filosunun Karadeniz’e çıkışının engellenmesi ve Suriye’deki Rus çıkarlarının koruması için Rusya’nın Karadeniz’de kendisine ait donanımlı bir limana duyduğu ihtiyaç 2014’teki ilhakı Moskova açısından hayati hale getirdi.
Rusya, Kırım’ı ilhak ederek yalnızca stratejik bir deniz üssüne sahip olmakla kalmadı. NATO’ya ait hava ve deniz güçlerinin Karadeniz’deki hareket imkanlarını kısıtlamaya yönelik hava savunma sistemlerini buraya yerleştirdi. Ukrayna, Herson’u ele geçirdikten sonra Kırım’ı savaşa dahil ederek Rusya’yı köşeye sıkıştırmayı hedefliyor. Kremlin’in Kırım’ın hedef alınmasına karşı daha yıkıcı misillemelere girişmesi de ihtimal dahilinde. Ancak ABD ve İngiltere istihbarat raporlarına göre akıllı mühimmat kapasitesi tükenmeye yaklaşan Rusya’nın Kırım’ı hedef alacak saldırılara karşı etkili bir caydırıcılık temin etmesi kolay değil.
Eylül ayında Herson kentinin düşmesini umut eden Ukrayna, Kırım üzerinde arzu ettiği baskıyı kurabilir hatta Rus ordusunu buradan çekilmeye mecbur edebilirse anlaşmanın yolu da açabilir. Rusya’nın Kırım’ı terk etmesi karşılığında Donetsk ve Luhans’taki Rusça konuşan nüfusun bağımsız devletler kurmaları, dolayısıyla Moskova’nın bu ülkeler sayesinde bir tampon bölge oluşturması gündeme gelebilir. Şu anki dengeler savaşın düğümünün Eylül ayında Herson’da çözüleceğine işaret ediyor.
Ukrayna-Rusya Savaşı’nın bitmesine gerek kalmadan alınması gereken dersler ise yakın gelecekte jeopolitik mücadelelerin karakterini belirleyecek. Savaşın şu ana kadar bize öğrettikleri:
Ülkelerin yerli ve milli mühimmat üretim kapasitelerinin hayatiyeti
İnsan kaynağının önemi. Özel ordulara ve lejyonerlere ihtiyaç duymadan savaş yürütme kapasitesine sahip olunması
Konvansiyonel savaşların gerektirdiği amaca uygun yeni silah ve teknoloji sistemlerine sahip olmak. SİHA’lar, GPS ile yönlendirilebilen topçu mühimmatı ve çok namlulu roket atar sistemleri, gerçek zamanlı istihbarat için alçak irtifa uydu sistemleri ve stoklardaki miktarıyla dahi düşmanı caydıracak yeni nesil anti-tank silahları.
Enerji güvenliğinin garanti altına alınması.
Rusya-Ukrayna Savaşı ile ortaya çıkan şartlar Birinci Soğuk Savaş sonrası başlayan profesyonel ordulara geçiş sürecinin artık dönemin gerçekleriyle tam olarak örtüşmediğini ortaya koyuyor. Gidişat, ülkelerin sıradan vatandaşları için de zorunlu askerlik sistemini geri getirmeye açık. Ukrayna’daki iktidar 2014 yılından farklı olarak halkın savaşma iradesini sahaya yansıtarak Rus ordusunun ülkeyi tamamen işgal etmesini engelledi. Teknoloji ya da hibrit savaş metotları ne kadar gelişirse gelişsin toplumların vatanlarını koruma iradeleri ve “Halk Savaşı” prensiplerinin, savaşların sonucunda belirleyici olmaları kaçınılmaz.
Nitekim Japonya Savunma Bakanlığı’nın 2022 yılında yayınladığı “Beyaz Kitap”ta Çin Halk Cumhuriyeti’nin geliştirdiği “CMF” ( Fusion of Military and Civilian Resources ) konseptine dikkat çekiliyor. Mao ve General Giap tarafından geliştirilen Halk Savaşı konseptinin çağın yenilikleri doğrultusunda yeniden yorumlanması olarak ifade edilebilecek olan “CMF” askeri ve sivil tüm ekonomik kaynakların entegre şekilde kullanımına dayanıyor. Çin Halk Cumhuriyeti’nin seri şekilde donanma gemileri inşa etmesinin yanısıra balıkçı teknesi görünümlü, istihbarat ve silah teknolojileri bulunduran bir donanma teşkil etmesi buna örnek gösterilebilir.
Çin bir yandan klasik konvansiyonel silah sistemlerini ve savaş yöntemlerini amaçlarına ve çatışma yaşanma ihtimali yüksek coğrafyaya uygun şekilde yeniden yorumlarken bir yandan da uzaya ve siber uzaya hakim olmak için yeni teknolojilere yatırım yapıyor. Ki bu alan Birinci Soğuk Savaş’tan bu yana Rusya’nın ihmal etmeye devam ettiği en önemli başlık. Ukrayna Savaşı’nda ele geçirilen Rus silah sistemleri, bu ülkenin hala çip teknolojileri ve diğer sofistike teknolojilerde ABD ve Batı’ya ne kadar bağımlı olduğunu ispatladı. Çin Halk Cumhuriyeti “Intelligentized Warfare” ( Akıllandırılmış - Yapay Zeka- Savaş Sistemleri ) alanına yaptığı yatırımlarla da Asya-Pasifik bölgesinin Donbas’ı olarak tanımlanabilecek Tayvan Adası’ndaki bir çatışma ihtimaline hazırlanıyor.
Gerek F-35 ve F-16 savaş uçakları konusunda ABD ile yaşanan sorunlar, gerek Almanya’nın Piri Reis sınıfı denizaltılar konusunda Yunanistan’ın suyuna gidecek şekilde davranma ihtimali Ukrayna-Rusya Savaşı’nın verdiği derslere günü gününe çalışmamızı gerektiriyor.