Uydu, Sırbistan’ın gizli Tunç Çağı mega yapılarını ortaya çıkarıyor
Arkeologlar, Google Earth ve uçak keşifleriyle, Sırbistan’da daha önce bilinmeyen 100’den fazla Tunç Çağı alanını tespit etti.
3.000 yılı aşkın bir süre önce Tunç Çağı’nda Avrasya’daki insanlar kıtayı birbirine bağlayan devasa ticaret ağları kurdular. Ancak bugün Romanya, Macaristan ve Sırbistan’ın bazı kısımlarını kapsayan açık bir alan olan Panoniyen Ovası göreceli bir iç bölge olarak kabul ediliyordu. Bu durum, arkeologların 20 yıl önce, bazıları kilometrelerce uzunluktaki duvarlar ve hendeklerle korunan bir avuç devasa Tunç Çağı alanını ortaya çıkarmasından sonra bile doğru kabul edildi.
Dağınık bronz eser buluntuları, bu alanların tamamen izole olmadığını göstermesine rağmen, hiç kimse yapıların Avrupa’nın başka yerlerindeki kültürel gelişmelerle nasıl bağlantılı olduğundan emin değildi. University College Dublin’den arkeolog Barry Molloy, “Bu alanlar, doğal ortam üzerinde tek boynuzlu atlar olarak görülüyorlardı.” diyor.
2015 yılında Molloy ve diğer arkeologlar, yer tabanlı araştırmaların gözden kaçırdığı daha fazla alanı tespit edip edemeyeceklerini görmek için uydu görüntülerine yöneldiler. Geçtiğimiz hafta PLOS ONE’da araştırmacılar, bugünkü Sırbistan’da bu farklı alanlardan 100’den fazlasını bulduğunu bildirdi. Söz konusu alanlar, Panoniyen Ovası’nı bölen kuzey-güney ana arteri olan Tisza Nehri boyunca 150 kilometre boyunca uzanan bir kuşak oluşturuyorlardı.
Bulgular, yerleşmelerin yaklaşık 3.600 yıl önce kıta çapında gelişen bronz ticaretinde yer alan geniş bir yerleşim ağının parçası olduğunu gösteriyor.
Yeni çalışmanın bir parçası olmayan Avusturya Arkeoloji Enstitüsü arkeologu Mario Gavranoviç, “İlk kez bu olgunun boyutunu görebiliyoruz. Uzaktan algılama yaklaşımı harika.” diyor.
Birçoğu ilk kez tespit edilen yapılar aslında göz önünde saklanıyordu. Birçoğu yerden görülemiyor çünkü onlarca yıllık yoğun tarımdan sonra neredeyse düz bir hale gelmişler veya tarih öncesi çağlarda yok edilmişlerdi.
Molloy ve ekibi, Google Earth fotoğraflarındaki kapalı alanları belirledikten sonra küçük bir uçakla bölgenin üzerinden uçtu ve ardından mümkün olduğunca çok sayıda alanı yürüyerek ziyaret etti. Molloy, “Çamurda yürüyerek çok zaman harcadık” diyor.
Çömlek parçaları, tahıl öğütmek için kullanılan taşlar ve yüzeye saçılmış hayvan kemikleri buldular; bunlar onlarca yıllık yoğun çiftçilik sonucu ortaya çıkan eski kalıntılardı. Test çukurları bu türden daha fazla eseri ortaya çıkardı. Çanak çömlekleri bölgedeki bilinen alanlarla karşılaştıran araştırmacılar, MÖ 1550 ile MÖ 1200 arasına tarihlendiğini tahmin etti. Hayvan kemiklerinden alınan radyokarbon tarihleri de bu aralığı doğruladı.
Araştırmacılar, duvarların ve hendeklerin küçük yerleşim yerlerini koruduğunu öne sürüyor ve eserler ile evsel atıkların yoğunlaşmasının, her bir yapının bir avuç geniş aileye ev sahipliği yaptığını gösterdiğini söylüyorlar. Ancak bu yerleşimlerin neye benzediği (veya yıl boyunca iskan edilip edilmediği) belirsizliğini koruyor.
Vršac Şehir Müzesi’nde arkeolog olan ortak yazar Dragan Jovanović, “Bunlar, Geç Tunç Çağı ve Balkanlar hakkındaki bilgilerimizi değiştiren yeni bir hikaye. Şimdiye kadar gizli kalması oldukça şaşırtıcı.” diyor.
Bu insanların neden savunma amaçlı yapılara ihtiyaç duydukları belirsizliğini koruyor. Bazı yapıların yakınındaki mezarlıklarda bulunan kil savaş arabaları ve bronz silahlar, bölge sakinlerinin savaşa aşina olduğunu gösteriyor. Ancak yeni keşfedilen yapıların çoğu yalnızca 5 veya 10 kilometre uzakta ve her biri en yakın komşularından görülebiliyor. Hepsi benzer çömlek tarzlarını ve mimariyi paylaşıyordu.
Molloy, burada yaşayan insanların düşman ya da rakip olma ihtimalinin düşük olduğunu savunuyor: “Bu ortamı paylaşmaları, işbirliği yaptıkları anlamına geliyor.”
Ekip, yerleşimlerin aynı zamanda bronz ve diğer malzemelerin ticareti yoluyla daha geniş bir dünyayla bağlantılı olduğunu öne sürüyor; bu, yeni metalurji tekniklerinin yol açtığı ticaret ve bağlantıdaki kıtasal gelişmenin bir parçası. MÖ 1600’den sonraki 3 yüzyıl, Yunanistan’da Mikenler, Yakın Doğu’da Hititler ve Babiller, Mısır’da Yeni Krallık gibi uygarlıkların da en parlak dönemiydi.
Yeni araştırmanın bir parçası olmayan University College London arkeologu Miljana Radivojević, “Dünya MÖ 1600 civarında değişti. O dönemde davranışlarda büyük bir değişim görüyoruz ve bu, bunun bölgede nasıl gerçekleştiğini gösteren yeni ve güzel bir kanıt.” diyor.
Yeni bulunan arkeolojik alanlar, yakın zamanda Macaristan ve Romanya’da bulunan diğer alanlara eklenerek araştırmacıların “aşağı Panoniyen ağı” dediği şeyi oluşturuyor. Mısır, Yakın Doğu ve Yunanistan’da tercih edilen sıkışık, duvarlarla çevrili şehirler yerine, Pannonian Ovası’ndaki insanlar kendilerine geniş bir hareket alanı bırakmıştı: Romanya’da son 20 yılda kazılan bir yerleşimde, 17 kilometrekareden fazla bir alanı çevreleyen 33 kilometreden fazla sur ve hendek bulunuyordu.
Molloy, “Bu insanlar Akdeniz’deki kentsel medeniyetlerin farkındaydı ama bu yaşam tarzını taklit etmediler.” diyor.
Ancak bu, Pannonian Ovası toplumunun daha az karmaşık olduğu anlamına gelmiyor. Radivojević, “Bu alanlar yatay anlamda büyük. Ne kadar karmaşık olduklarını yargılamak için kullanmamız gereken şey onların bağlantılılığı.” diyor.
Diğer uzmanlar ise hala pek çok sorunun devam ettiğini söylüyor. Şu ana kadar yerleşimlerdeki evler veya kalıcı yapılara dair çok az kanıt var, ancak Molloy gelecekte bunlara dair kanıtlar bulabileceklerini umuyor. Bunların mevsimsel toplanma yerleri, tören merkezleri, hatta sığır ağılları ya da tamamen başka bir şey olması mümkün.
Araştırmada yer almayan Belgrad Üniversitesi’nden arkeolog Marija Ljuština, “Onların yorumu hala kabul edilmiş bir gerçek değil, model düzeyinde. Daha fazla araştırmanın onay getireceğini umuyorum.” diyor.
MÖ 1200’e gelindiğinde bir şeyler ters gitmişti. Yerleşmeler terk edildi. Sondaj kazıları, bazı alanların sadece boşaltılmadığını, aynı zamanda kasıtlı olarak yıkıldığını, hendeklerin doldurulduğunu, duvarlarının yıkıldığını gösterdi. Bunun nedeni bir sır olarak kalmaya devam ediyor, ancak bu, Mısır’dan kuzey Almanya’ya kadar aynı dönemdeki benzer toplumsal çöküşleri yansıtıyor.
Yerleşmelerin büyüklüğü, gelecek yıllar boyunca esrarengiz kalmaya devam edebilecekleri anlamına geliyor. Ancak Tunç Çağı Avrupa haritasındaki boş bir noktanın doldurulmasına yardımcı oluyorlar.
Radivojević, “Kazı ve araştırma için yepyeni bir yol açıldı. Bu noktalar daha önce birbirine bağlanmamıştı, bu da bu araştırmayı değerli kılıyor.” diyor.