War on the Rocks: Güçlenen Çin-Rus ortaklığı NATO ve dünya için ne anlama geliyor?

Güçlenen Çin-Rus ortaklığı ve anti-Amerikan bloğu Avrupa ve dünya için ne anlama geliyor? Washington'da gerçekleşecek olan zirvede, NATO hangi adımları atacak?

1. resim

ABD merkezli yayın organlarından War on the Rocks'da, Washington'da düzenenecek olan NATO zirvesinde alınacak olan kararların etkilerinin ve birliğin hedeflerine yönelik stratejinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

10-11 Temmuz'da Washington'da gerçekleşecek olan NATO Zirvesi'nin ana konusunun Rusya-Ukrayna savaşı olmaya devam edeceği belirtilen analizde, ancak bu savaşın artık sadece bir Avrupa-Atlantik meselesi olmadığı ve küresel bir aşamaya evrildiği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; NATO ülkelerinin Rusya ve Çin arasında artan ortaklığın ele alınması gerektiği ve ABD'nin zirvede, NATO üyelerine “genişletilmiş caydırıcılık stratejisi” uygulama konusunda plan sunması gerektiği belirtildi.

İşte War on the Rocks'da yayınlanan analiz:

NATO liderleri 10-11 Temmuz'da Washington'da bir araya geldiklerinde, Ukrayna'daki savaş muhtemelen zirvenin ana gündem maddesi olacak.

Ancak savaş artık sadece bir Avrupa-Atlantik meselesi olarak görülemez.

Zira Çin ilk günden beri Rusya'nın Batı'nın ekonomik ve siyasi baskısını hafifletmesine yardımcı oldu ve çift kullanımlı malların transferi yoluyla Moskova'nın savunma sanayii ve savaş alanı çabalarını desteklemeye devam ediyor.

İran da, özellikle insansız hava aracı ihracatı yoluyla aynı yolu izledi. Buna karşılık Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Kore gibi ülkeler Ukrayna'nın arkasında durmaya devam ediyor.

Ukrayna'da yaşananların daha geniş jeo-stratejik sonuçları da olacaktır.

Çin-Rusya ilişkileri güçlenerek devam edebilir. Davaştan çıkarılacak en önemli sonuç, bu iki gücü birleştiren şeylerin onları ayıran şeylerden daha büyük olduğudur.

ABD'nin gücünü geriletmeye yönelik ortak çıkarları, özellikle Avrupa, Orta Doğu ve Doğu Asya'nın kritik bölgeleri etrafında daha geniş bir Çin-Rus jeopolitik hizalanmasını canlandırıyor gibi görünüyor.

Ukrayna'daki savaş Çin için fırsatlar sunuyor

Azalan ulusal güvenlik kaynaklarını Avrupa'da bitmek bilmeyen uzun süreli bir savaşa yönlendiren bir ABD, Hint-Pasifik'e tam olarak odaklanamaz. Buna bağlı olarak, Rusya'nın Kuzey Kore ve İran'a füze ve nükleer programlarını destekleyerek yaptığı ödeme, Orta Doğu ve Kore yarımadasındaki bölgesel istikrarsızlığı körükleyebilir ve ABD'nin dikkatinin daha da dağılmasına yardımcı olabilir.

Sonuç olarak Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran'la kurduğu bir dizi stratejik ortaklıkla "kaos ortamında avantajlar elde edip dezavantajlardan kaçınmayı" hedefleyebilir.

Pekin-Moskova-Tahran-Pyongyang eksenine atıfta bulunmak gerçekten de erken olabilir. Rusya, Kuzey Kore ile bağlarını güçlendirerek ya da Hindistan ile işlevsel bir ilişki sürdürmeye çalışarak Çin'e olan bağımlılığını azaltmaya çalışacaktır.

Kuzey Kore ve İran da Çin ve Rusya arasında manevra yaparak kendi nüfuzlarını arttırmaya çalışacaklardır. Ancak tüm bu sürtüşmelere rağmen Ukrayna'daki savaş, ne kadar kusurlu ya da nispeten uyumsuz olursa olsun, iki düşman hizalanma kümesinin sağlamlaşmasını katalize ediyor gibi görünüyor.

Bunlardan ilki Çin ve Rusya etrafında şekilleniyor ancak Kuzey Kore ve İran'ı da içeriyor.

İkincisi ise Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupalı ve Hint-Pasifik müttefiklerinden oluşuyor ve daha az gelişmiş olsa da aslında çok daha büyük bir potansiyele sahip.

NATO ile Hint-Pasifik dörtlüsü (IP4) ortakları Japonya, Avustralya, Güney Kore ve Yeni Zelanda arasında Washington'da yapılacak olan toplantı tam da bunu yapmak için mükemmel bir fırsat sunuyor.

Avrupa-Atlantik ve Hint-Pasifik ittifaklarının net bir çıpa (ABD'nin askeri gücü) etrafında yapılandırılmış olması, Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore'yi birbirine bağlayan ortaklıklara kıyasla onları daha uyumlu kılmakta ve stratejik bir üstünlük sağlamaktadır.

Ancak bu avantajdan yararlanmak için NATO ve IP4 ortakları büyük düşünmeli, ulus ötesi sorunlarla mücadele konusunda beyanat vermenin ötesine geçmeli ve ortaklıklarını büyük güç revizyonizmini caydırma ihtiyacı etrafında ifade etmelidirler.

Operasyonel olarak kendi bölgelerine odaklanmaya devam edecek olsalar bile, NATO ve IP4 ortakları, özellikle yıpranma ve uzama bağlamında rakiplerine üstünlük sağlamak için gereken ölçeği sağlayacak ortak kavramlar, doktrinler, yetenekler, teknolojiler ve standartlardan oluşan alanlar arası bir caydırıcılık ekosistemini nasıl geliştireceklerini düşünmelidirler.

NATO-IP4 ortaklığına giden dolambaçlı yol

ABD ve Avrupalı ve Hint-Pasifik müttefikleri Ukrayna'daki savaşı daha geniş jeo-stratejik dinamikler bağlamına oturtma ihtiyacının gayet farkında görünüyorlar.

NATO'nun Şubat 2022 sonrası söylemine bakıldığında, ittifakın ağırlık merkezinin Avrupa'da olduğu konusunda olduğu kadar Hint-Pasifik bölgesinin siyasi, askeri, ekonomik ve teknolojik olarak küresel güç rekabetinin merkez üssü haline geldiği konusunda da net olduğu görülmektedir.

Nitekim müttefik liderler Madrid (2022) ve Vilnius'taki toplantılarında Avrupa-Atlantik'in kaderinin giderek daha geniş jeostratejik dinamiklere bağlı olduğunu kabul ettiler.

NATO'nun kurulduğu 1949 yılından bu yana, Avrupa-Atlantik bölgesi küresel güç dinamiklerinin merkez üssü olmuştur. Ancak artık böyle bir durum söz konusu değil.

Ve bu yeni normal, ittifakı Avrupa ile Hint-Pasifik arasındaki bağlantılar üzerinde daha sistematik bir şekilde düşünmeye zorlamaktadır.

Elbette NATO'nun daha küresel veya Hint-Pasifik duyarlılığı geliştirme çabaları stratejik ve siyasi engellerle doludur.

Bir kere, Avrupalı müttefiklerin çoğu Avrupa-Atlantik bölgesinin NATO'nun ana işi olması gerektiğine ve bu bölgede güvenliği korumanın zaten yeterince zor olduğuna inanmaktadırlar.

Bir başka açıdan, NATO'nun Hint-Pasifik ortaklarının çoğu ittifakı kendi bölgelerinde veya yakınlarında istememektedir. NATO'nun Avrupa'nın güvenliğine odaklanmasını ve böylece ABD'nin Asya'ya odaklanmak için mümkün olduğunca fazla boş bant genişliğine sahip olmasını tercih ederler.

Daha da önemlisi, Amerika Birleşik Devletleri'nin kendisi bile NATO'nun Hint-Pasifik'teki rolüyle pek ilgilenmiyor gibi görünüyor.

Asya'daki toprak anlaşmazlıkları konusunda Avrupa'nın diplomatik dayanışması şüphesiz memnuniyet vericidir ve Çin'e karşı daha fazla transatlantik teknolojik koordinasyon da öyle. Ancak askeri açıdan bakıldığında Avrupalılar konvansiyonel savunmalarını güçlendirmeye odaklanmalıdır.

Bu nedenle NATO ve Hint-Pasifik ortakları arasındaki mevcut işbirliği çabası, birbirlerinin sorunlarına karşı daha fazla diplomatik dayanışma oluşturmak ve küresel ve alanlar arası durumsal farkındalığı teşvik etmekle ilgilidir.

Çin, NATO'nun yayılmacı geninin Avrupa'da bir istikrarsızlık kaynağı olduğuna dair Rus referanslarını benimseyip güçlendirmekte ve bu mantığı Hint-Pasifik ve küresel düzeylere yansıtmaktadır. Avrupalılar, Amerikalılar ve Hint-Pasifik ülkelerinin kendileri NATO'nun Hint-Pasifik'te yer almasını istemiyor gibi görünüyor.

NATO ve Hint-Pasifik ortakları farklı rakiplere ve sorumluluk alanlarına odaklanmak zorundadırlar ve bu da onları kendi özel ihtiyaçlarına göre uyarlanmış aşağıdan yukarıya operasyonel konseptler ve stratejiler geliştirmeye teşvik eder.

Her iki ittifak grubu da nükleer cephaneliklerini genişleterek ve yerel tırmanma hâkimiyeti elde etmek için Erişim ve Alan Engelleme (A2/AD) yeteneklerini sahaya sürerek ABD'nin genişletilmiş caydırıcılığının inandırıcılığını zayıflatmaya çalışan revizyonist büyük güçlere karşı durma zorluğuyla karşı karşıyadır.

Çin ve Rusya'nın askeri-teknolojik işbirliğine girmeleri ve birbirlerinin stratejilerini yansıtmaları, Avrupalı ve Hint-Pasifik müttefiklerinin karşı karşıya olduğu tehdidin boyutunu ortaya koymaktadır.

NATO liderleri Washington'da bir araya geldiklerinde Çin ve Rusya'nın güçlenen ortaklığı ana konulardan birisi olmalıdır.

Tartışma