Wilson Institute: Washington Türkiye'yi anlamalı ve iyi ilişkiler kurmalı

Diplomatik uzmanlığı, askeri gücü ve kritik konumu ile Türkiye, bu tehlikeli dönemde kesinlikle Batı için gerekli bir müttefik. Küresel durum o kadar tehlikeli ve Türkiye o kadar önemli ki; Biden Yönetimi, Erdoğan ile iyi ilişkiler kurmak zorunda. 

1. resim

ABD merkezli düşünce kuruluşu Wilson Institute, ABD-Türkiye ilişkilerini değerlendirdiği bir analiz yayımladı. 

Amerikalı diplomat ve ABD'nin eski Irak ve Ankara Büyükelçisi James Jeffrey imzalı analizde, "Amerikan dış politikasında en büyük sorun, başka devletlerin yakın çevresindeki güvenlik endişelerinin çok geç olana kadar hafife alınmasıdır." ifadeleri kullanılarak, ABD'nin Türkiye'nin endişelerini anlama konusunda yetersiz kaldığı tespiti yapıldı. 

Türkiye'nin "diplomatik uzmanlığı, askeri gücü ve kritik konumu ile bu tehlikeli dönemde kesinlikle Batı için gerekli bir müttefik." olduğu belirtilen analizde ayrıca, terör örgütü PKK, Yunanistan ve Kafkasya'da yaşanan sorunlara dair de Türkiye'nin haklı tezlerinin dikkate alınması gerektiği belirtildi. 

İşte Wilson Institute'de yayımlanan analizin tamamı: 

Türkler, tarihi bir üçüncü dönem için Erdoğan'ı yeniden Cumhurbaşkanı olarak seçti. Erdoğan'ın liderliği muhtemelen Batı'yı kızdırmaya devam edecek. Ancak Washington, Türkiye'nin yakın çevresindeki endişelerini anlamaya çalışırsa, ilişkilerindeki gerilimi aşacaktır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, benzeri görülmemiş bir üçüncü dönem zaferi kazandı. Bu galibiyet ve Türk parlamentosundaki elde ettiği çoğunluk ile Erdoğan, muhtemelen Batı için önümüzdeki yıllarda da sorun olarak kalacak.

G-20 standarlarındaki ekonomisi, diplomatik uzmanlığı, askeri gücü ve her şeyden önce kritik konumu ile Türkiye, bu tehlikeli dönemde kesinlikle Batı için gerekli bir müttefiktir.

Biden yönetiminin Ekim 2022'de yayınladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde belirttiği üzere Dünya, uluslararası düzenin geleceğini şekillendirmek için stratejik bir rekabet içerisinde.

Türkiye'nin önemi göz önüne alındığında, bu stratejik rekabette Türkiye ile olumlu bir şekilde çalışmak, kritik önem taşıyor. Ancak bu, olumlu ilişkilerin önündeki engellerle başa çıkmak için; "ilişkiye gir, anla ve üstesinden gel" politikasının uygulanması gerekecek.

Erdoğan'la ilişki kurmak için en önemli ve en zor adım, Türkiye'ye karşı anlayışın değişmesinden başlıyor. Çoğu Türk gibi Erdoğan da, son yirmi yılda Amerika ve Avrupa'ya yönelik derin ve haklı bir kızgınlık besliyor.

Küresel durum o kadar tehlikeli ve Türkiye o kadar önemli ki; Biden yönetimi, özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iyi ilişkiler kurmak zorunda.

Nitekim Biden'ın 30 Mayıs'ta Erdoğan'ı araması, bu konuda önemli bir ilk adımdı.

Türkiye'yi uzun süredir Washington ve AB ile çatışmaya sokan mesele, Ankara'nın 'yakın çevresiyle' ilgili sorunlardan kaynaklanıyor. Dahası, Türkiye ile gerilimleri çözmek ve yönetmek, Batı'da uzun zamandır yerleşik olan zihniyetler tarafından engelleniyor.

Dolayısıyla Ankara ile iyi ilişkiler sürdürmek için Batı'nın, Türkiye'nin bu sorunlarını anlaması ve yerleşik zihniyetleri aşmasını gerektiriyor.

AB'nin Türkiye ile daha yakın ekonomik bağları olmasına ve güvenlik kararlarına daha fazla bağımlı olmasına rağmen diplomatik zayıflıkları, bu görevlerin Washington'un liderliğinde yapılması gerektiğini gösteriyor.

Amerikan dış politikasında en büyük sorun, devletlerin yakın çevredeki güvenlik endişelerini çok geç olana kadar hafife alma eğiliminde olmasıdır. Bu nedenle; Rusya, PKK, Yunanistan ve Kıbrıs ve Kafkaslar gibi Türkiye'nin yakın çevre meselelerinde, Wahington'un Ankara ile daha verimli bir şekilde diyalog kurması ve Ankara'yı anlaması önemlidir.

PKK (Terör Örgütü)

Türkiye; 2020'den beri Suriye'nin kuzeyinde, Libya'da, Kafkaslar'da ve en önemlisi Ukrayna'da Rusya'ya karşı eylemler yürütüyor. Türkiye aslında, Rus yayılmacılığına varoluşsal olarak karşıdır.

Ancak Türkiye'nin Moskova konusunda son derece dikkatli olmasını gerektiren kritik çıkarları ve zafiyetleri var. Türkiye'nin Rusya ile iki yönlü ticareti 60 milyar doların üzerinde. Yani bu rakam ABD ile olan ticaretinin neredeyse iki katı. Diğer yandan Türkiye'nin ana enerji kaynağı da Rusya.

Bu şartlarda Türkiye'den, Rusya'ya karşı NATO yaptırımlarına katılmasını veya S-400'leri iade etmesini istemek, Batı'ya çok az kazanç sağlayacak ve Türkiye için de baş ağrısı yaratacaktır.

1984'ten beri faal olan ve Batı tarafından da terörist bir grup olarak kabul edilen PKK, ABD ve Türkiye arasındaki en zorlu meselelerden birisi haline gelmiştir. PKK'nın Irak ve Suriye sınırında askeri güçleri bulunuyor ve bu da Türkiye'ye karşı tehdidi artırıyor.

ABD uzun süredir PKK'yı bir terör hareketi olarak kabul ettiğinden ve hatta bu konuda geçmiş yıllarda Ankara'ya yardım ettiğinden dolayı, bu konunun ikili ilişkilerde öne çıkması oldukça ironik.

Bu konudaki keskin değişim ise, 2014 yılında ABD'nin IŞİD'e karşı, PKK'nın Suriye'deki askeri kolu YPG'yi desteklemesinden sonra başladı. (Bu grup, PKK ile bağlantısını kamufle etmek için daha sonra Suriye Demokratik Güçleri veya SDG olarak yeniden adlandırıldı.)

Amerika'nın SDG'ye IŞİD'i devirmek için yaptığı destekler, bu gurubun Suriye'nin yüzde 20'sini ve milyonlarca Suriyeliyi kontrol etmesine yol açtı. Bu sonuç Türkiye ile ikili ilişkilerde önemli bir gerilim yarattı. Washington'un yarattığı SDG "mini devleti", Türkiye tarafından kabul edilemez ve tam anlamı ile bir güvenlik sorunu olarak tanımlanmaya başlandı.

Türkler, o zamanki Başkan Yardımcısı Biden ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun bu konudaki çeşitli taahhütlerine rağmen, Washington'un SDG'yi Menbiç kasabasından çekilmeye zorlamadığına ve silahlandırdığına dikkat çekerek karşı hamlelerini artırdı.

Mesele, Türkiye ve ABD arasındaki ilişkileri hala zehirliyor ve SDG'nin akıbeti, Ankara ve Washington arasındaki ilişkileri belirsizlik denklemine sokuyor.

Kıbrıs ve Kafkasya

Yunan-Türk gerilimlerinin tarihi kökleri var ama şu anda 1914 ile 1948 arasında imzalanan uluslararası anlaşmalar ve Kıbrıs'ın bağımsızlığını garanti eden 1960 Londra-Zürih Anlaşmaları, sorunun ana çözümleyicileri olarak görünüyor.

Ancak bu anlaşmalar, Ege adalarının askerden arındırılması ve Kıbrıslı Türk azınlıkların hakları gibi başlıklarda Türk çıkarlarını koruyor. 1970'lerden bu yana, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar, bu uluslararası anlaşmalara meydan okuyarak çeşitli adımlar atıyor.

Bu sorunlar varlığını korurken son dönemde, deniz altı rezevlerinin üzerindeki haklarla ilgili daha yeni sorunlar da ortaya çıktı.

Türkiye Kafkasya'da ise, etnik, dilsel, jeostratejik ve enerji ilişkilerinin olduğu Azerbaycan'ı destekliyor. Rusya ve İran'ın da bu bölgede “genişlemeyi” içeren hedefleri var. Zira aynı bölgede, Moskova ve Tahran, Ermenistan yanlısı olarak hareket ediyor ve Türkiye'nin desteklediği Azerbaycan, Ermenistan ile çatışıyor.

Anlamak ve üstesinden gelmek

Washington ve Brüksel'in, bu dengeler ışığında Türk bakış açısını anlaması; Ermeni, Yunan ve Kürt gruplardan tutun da Erdoğan karşıtı olanlar ve S-400 alımına sinirlenen savunma yetkililerine kadar çok sayıda lobi tarafından sistematik olarak engelleniyor.

Türk kamuoyu da, bu nedenle çok daha fazla Batı karşıtı hale geldi. Dolayısıyla, Türkiye ile belirli konularda ilerleme ancak Washington'un bunları anlaması ve bu engellerin üstesinden gelebilmesi ile mümkün olabilir.

Şimdi, Erdoğan'ın yeni seçim zaferi ABD ve Türkiye'ye yeniden başlama şansı veriyor. Washington ve Ankara, artık mümkün olan tüm ortak kazanımlar üzerinde birlikte çalışmalıdır.

İsveç'in NATO'ya katılımı, Türkiye'ye F-16 satışları, PKK meselesi, Yunanistan ile sükunet ve Dışişleri Bakanı Tony Blinken tarafından desteklenen son Ermeni-Azeri yakınlaşmasındaki ilerleme gibi başlıklar, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda ivedilikle halledilmelidir.

Yukarıdaki engeller göz önüne alındığında, daha iyi ilişkiler kurma konusunda hiçbir garanti yok. Ancak ne Washington ne de Ankara, dünyada ortaya çıkan bu stratejik rekabet ortamında, ikili ilişkilerin önündeki bu engelleri görmezden gelemez.

Tartışma