World Politics Review: Avrupa'nın Türkiye ve Yunanistan seçim sonuçlarına bağladığı çok sayıda çıkarı var
Avrupa'nın, Türkiye ve Yunanistan'da gerçekleşecek olan seçim sonuçlarına bağladığı çok sayıda çıkarı var. CHP liderliğindeki yeni bir hükümet, AB ve Yunanistan için daha fazla alan sağlayacaktır.
ABD merkezli düşünce kuruluşu World Politics Review'de Mayıs ayı içerisinde hem Türkiye, hem de Yunanistan'da gerçekleşecek olan seçimlerin Avrupa'ya etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayımlandı.
Avrupa'nın, Türkiye ve Yunanistan'da gerçekleşecek olan seçim sonuçlarına bağladığı çok sayıda çıkarı olduğu belirtilen analizde, olası bir CHP liderliğinde kurulacak yeni bir hükümetin AB ve Yunanistan için daha fazla alan sağlayacağı iddia edildi.
Brüksel'in, iki ülke arasında daha derin bir uzlaşma ve işbirliği süreci geliştirmek için her türlü fırsatı teşvik etmesi gerektiği belirtilen analizde ayrıca, Ankara'nın "Avrupa yolunun Atina'dan geçtiği" gerçeğini kabul etmesi gerektiği iddia edildi.
İşte World Politics Review'de yayımlanan analizin tamamı:
Türkiye'deki muhalefet destekçileri arasında heyecan artarken, Avrupa için de dönüştürücü bir gelişme olan14 Mayıs seçimleri öncesinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın destekçilerinde kaygı giderek daha hissedilir hale geldi.
Milliyetçi bir parti olan İyi Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) arasındaki muhalefet ittifakı içinde zaman zaman gerilimler alevlense de, Erdoğan'ın yıllarca ekonomiyi kötü yönetmesinden kaynaklanan yaygın hayal kırıklığı, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidarı üzerinde büyük baskı oluşturdu.
CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın 20 yıllık iktidar döneminde kurduğu otoriter sistemin üstesinden gelmeyi başarırsa, Türkiye ile NATO ve Avrupa Birliği'ndeki ortakları arasında daha dostane bir ilişki kurmak için bir fırsat penceresi doğabilir. Erdoğan kıl payı farkla kazansa bile, muhalefetin son aylardaki benzeri görülmemiş düzeydeki seferberliği, er ya da geç Erdoğan'ı muhtemel yeni kırılganlıklarının göstergesi olacaktır.
Ancak bu Mayıs'ta, AK Parti ile CHP arasındaki hesaplaşma kadar belirleyici olabilecek bir seçim daha var. 21 Mayıs'ta, Türkiye ile son derece karmaşık bir ilişkisi olan Yunanistan'daki seçmenler de, siyasi manevralara yol açması muhtemel olan milletvekili seçimleri için sandık başına gidecek.
Kamuoyu yoklamaları şu anda, Yunan Başbakan Kyriakos Mitsotakis liderliğindeki iktidardaki merkez sağ pozisyonundaki Yeni Demokrat partinin hakim konumunu kaybedeceğini, ancak eski Başbakan Çipras'ın da çoğunluğunu elde edemeyeceğini gösteriyor. Sonuç olarak, Yunanistan'ın siyasi gidişatı belirsizliğini koruyor.
Yunanistan'ın 1832'de Osmanlı İmparatorluğu'ndan ilk kez ayrılmasından bu yana iki ülke arasında tekrar eden çatışmalar, her iki tarafta da karşılıklı düşmanlığı derinden tetikledi. Osmanlı'nın çökmesinden sonra, 1921'de işgalci bir Yunan ordusunun Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki birlikler tarafından yenilgiye uğratılması, Türkiye'deki ulusal direnişin belirleyici anlatısı haline gelmiş ve bu, Yunanistan'ın tarihsel hafızasında ise önemli bir ulusal travmaya dönüşmüştür.
20. yüzyılın başlarındaki bu husumetin mirası, şu anda da devam ediyor. Doğu Akdeniz'deki deniz sınırları konusundaki anlaşmazlıkların yanı sıra Kıbrıs'ta Rum ve Türk toplulukları arasındaki şiddetin tırmanmasıyla körüklenen bu gerilimler, 1970'lerin başında yeniden yükseldi.
1974'te Kıbrıs Rum devleti ile yalnızca Ankara tarafından tanınan "Kıbrıs Türk varlığı" arasında sorunlar sonucunda Kıbrıs'a yapılan Türk askeri müdahalesi, Yunanistan'ın Türkiye'nin yakınındaki adaları militarize etmesine yol açtı.İki NATO üyesi ülke arasındaki bu kısasa kısasa tırmanış, Washington'un kapsamlı arabuluculuğuyla önlendi.
Hem Yunanistan hem de Türkiye Avrupa'nın tamamını etkileyecek zorluklarla karşı karşıyayken, Brüksel iki ülke arasındaki olası bir uzlaşma ve işbirliği sürecini teşvik etmelidir.
Atina ve Ankara NATO içinde işbirliğini sürdürürken bile, Türk ve Yunan hava kuvvetleri ve donanmaları 1990'lar ve 2000'ler boyunca düzenli çatışmalara girdiler. Brüksel'in Türkiye'nin AB adaylığını kabul etmesine ve 2000'li yılların ortalarında Kıbrıs konusundaki bölünmeleri çözme girişimlerine rağmen, her iki sürecin de fazla ilerleme kaydetmemesi, birbirini izleyen Yunan hükümetleri ile AK Parti kontrolündeki Türk devleti arasındaki ilişkileri daha da gerdi.
Gelinen noktada ise; Yunanistan ile Türkiye arasında Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'deki doğal gaz zengini deniz bölgelerinin kontrolü konusunda gerilimler bölgedeki diğer güvenlik krizleriyle iç içe geçmiş durumda.
Soğuk Savaş döneminde Sovyet genişlemesine ilişkin ortak korkular, her iki devleti de ABD önderliğindeki NATO ittifakına katılmaya teşvik etmişti. Ayrıca, Yunanistan'ın 1981'de AB'ye katılması ve Türkiye'nin 1990'ların ortalarından itibaren Brüksel'le gümrük birliği müzakereleri ve diğer düzenleyici uyum biçimleri, her ikisinin de aynı ekonomik sistemin parçası olduğu anlamına geliyordu.
Erdoğan'ın kaybedebileceğini hissettiği bir seçimden önce Yunanistan'la karşı karşıya gelerek, Türk milliyetçilerinin desteğini çekmeye çalışma riski her zaman var. Ancak Türkiye'nin, Erdoğan'ın ekonomik politikaları nedeniyle ne ölçüde zayıfladığı, Türk seçmenler arasındaki Yunan karşıtı duruşun etkinliğini büyük olasılıkla sınırlayacaktır.
Yunanistan'a gelince, Yunanistan 2010'lardaki borç krizinin ardından yıllarca süren sancılı kemer sıkma politikalarının ardından ekonomik toparlanmanın meyvelerini ancak son zamanlarda görmeye başladı. Sonuç olarak, hem Yeni Demokrasi Partisi hem de Syriza, Ankara ile herhangi bir rekabetten çok, seçmenlerin ülke içindeki cüzdan kaygılarına odaklanıyor.
Her iki ülke de bir bütün olarak Avrupa'yı etkileyecek zorluklarla karşı karşıyayken Brüksel, iki ülke arasında daha derin bir uzlaşma ve işbirliği süreci geliştirmek için her türlü fırsatı teşvik etmelidir.
Bölgesel gerilimler ve Kıbrıs'ın geleceğine ilişkin anlaşmazlıklar bir gecede çözülemez. Acak en azından Atina ile Ankara arasında rutin diyalog süreçleri oluşturmak, bu tür anlaşmazlıkların çatışma yerine müzakere yoluyla çözülmesini sağlayabilir.
Ankara'da CHP liderliğindeki bir hükümetin ticaret, seyahat ve güvenlik işbirliği yoluyla Atina ile daha güçlü bağlar kurmaya odaklandığı bir sonuç, AB ve Yunanistan hükümetine daha az militarize bir duruş benimsemeleri için daha fazla alan sağlayacaktır.
Doğu Akdeniz'de tansiyonun düşürülmesi, bölge genelinde daha fazla altyapı gelişimini teşvik edecek ve AB ile NATO'nun çok ihtiyaç duyulan kaynaklarını diğer güvenlik sorunlarına odaklamasını sağlayacaktır.
Tüm bu potansiyel riskler ve aksiliklere karşın, iki ülkede Mayıs ayında gerçekleşecek olan seçim sonuçları, Yunanistan, Türkiye ve AB için çok büyük fırsatlar doğuracaktır.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Fransız-Alman ortaklığının Avrupa'nın büyük bölümünde barış ve ekonomik refahın temellerini oluşturması gibi, Yunanistan ile Türkiye arasındaki çatışmadan ortaklığa geçiş, benzer ekonomik büyümeyi ve Akdeniz çevresinde siyasi entegrasyona yönelik adımları hızlandırabilir.
Zira; Yunanistan ve Türkiye'deki liderler için ne kadar zor olursa olsun, Ankara'nın "Avrupa yolunun Atina'dan geçtiği" gerçeğini aşması mümkün değil.