Yahudi sığınmacılar ve Evian Konferansı’nda dünyanın sessizliği

Almanya’da Nazi rejiminin Yahudilere yönelik zulmü başladığında, birçok Yahudi için hayatları kurtarmanın tek yolu ülkeden kaçmaktı. Ancak, dünyanın birçok ülkesi onları kabul etmemekte kararlıydı.

1. resim

Amerika Birleşik Devletleri göç kotalarını oldukça sınırlı tutarken, Kanada yalnızca birkaç yüz kişiye kapılarını açtı. Brezilya, Yahudilerin ülkeye girişini tamamen yasakladı ve Avustralya da aynı politikayı izledi. Bu dönemde, dünya liderleri Yahudi sığınmacıların acil durumunu göz ardı ederken, dönemin ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt, konunun uluslararası bir boyutta ele alınması için Fransa’da Evian Konferansı’nı organize etti.

Evian konferansı

1938 yılında düzenlenen Evian Konferansı, Nazi Almanyası’ndan kaçmak isteyen Yahudi sığınmacılar için bir umut ışığıydı. Konferansa, 32 ülke temsilcisi katıldı, ancak sonuçlar hayal kırıklığı yaratmaktan öteye geçemedi. Toplantıda, ülkeler Yahudi mültecileri kabul etmek için gereken adımları atmaktan kaçındı. Özellikle ABD ve İngiltere gibi güçlü ülkeler, Yahudi göçmenlere kapılarını açmayı reddetti. Evian Konferansı, aslında bir dayanışma örneği olarak tarihe geçmek yerine, Yahudilerin umutsuzluğunu artıran bir olay olarak tarihe kazındı. Bu, Hitler’in “Yahudi sorununa nihai çözüm” fikrinin önünde hiçbir engel kalmadığını ona gösterdi.

Kristal gece: Evian Konferansı’nın sessiz çığlığı

Evian Konferansı’ndan yalnızca dört ay sonra, Yahudiler için tarihin en kara günlerinden biri yaşandı: Kristal Gece. Bu olay, Nazi Almanyası’ndaki Yahudilere karşı şiddetin zirveye çıktığı anlardan biriydi. Yahudilere ait dükkanlar, sinagoglar ve evler tahrip edildi, binlerce Yahudi tutuklandı ve hayatları darmadağın edildi. Evian Konferansı sırasında Yahudi göçmenleri kabul etmek istemeyen ülkeler, aslında Hitler’e karşı çıkmadıklarını dolaylı olarak göstermiş oldu.

Evian Konferansı ve sonrasında yaşananlar, dünyanın mültecilere yaklaşımını yeniden değerlendirmesi gerektiğine dair önemli bir ders vermiştir. Bugün, dünyanın farklı bölgelerinde benzer şekilde zulüm gören insanlar için kapılar açılmalı mı, açılmamalı mı sorusu hâlâ geçerliliğini koruyor. Bu olay, yalnızca bir tarih dersi değil, insanlık adına alınacak kararların sonuçlarını göz önünde bulundurmanın da bir örneğidir.

Tartışma