Yeni dönemde Pakistan: Nasıl bir dış politika?
9 Nisan 2022 tarihinde Yüksek Mahkeme’den dönen Güvensizlik Oylaması neticesinde Pakistan Parlamentosu, dönemin Başbakanı İmran Han’ı görevden almış ve 11 Nisan 2022 tarihinde yapılan seçim neticesinde Şahbaz Şerif, Pakistan Başbakanı olmuştur. Söz konusu gelişme yeni dönemde Pakistan dış politikasının nasıl şekilleneceği sorusunu gündeme getirmiştir. Bu noktada sorulması gereken ilk soru “İmran Han niçin devrildi?” sorusudur.
Han yönetimi niçin devrildi?
2018 yılında gerçekleşen sokak protestoları neticesinde Han’ı iktidara taşıyan temel dinamiğin ülkedeki ekonomik kriz olduğu söylenebilir. Lakin Han, iktidarda olduğu süreçte ekonomik sorunların aşılmasını sağlayamamış; aksine korona salgınının da etkisiyle ülkedeki ekonomik sorunlar daha da derinleşmiştir. Bu durum ise Han’ın ülkeyi yönetme kapasitesini tartışmaya açmıştır. Fakat mesele bununla sınırlı değil.
Han’ı iktidara taşıyan iki jeopolitik dinamikten bahsetmek mümkün. Bunlardan ilki Çin faktörü. Küresel güç mücadelesinin Hint-Pasifik coğrafyasında yoğunlaştığı güncel konjonktürde Hindistan-ABD ittifakına karşı Pakistan, Çin’in yanında yer alarak Kuşak ve Yol Girişimi’ne dahil olmuş ve söz konusu girişim bağlamında Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun en kilit ülkelerinden biri haline gelmiştir. Fakat Çin tercihi, Pakistan’ın beklentilerini karşılamadı. Aksine sürecin Pakistan’ı Çin’e bağımlı kıldığı ve tek taraflı bağımlılık durumu oluştuğu görülüyor.
İkincisi ise Afgan Sorunu bağlamında Peştun Meselesi olarak ön plana çıkıyor. 2018 senesinde Han iktidara geldiğinde Afganistan’da ABD, Taliban’la müzakerelerde bulunuyordu ve Taliban’ın dönüşüne kesin gözüyle bakılıyordu. Bu anlamda Peştun milliyetçisi Taliban’la iyi ilişkiler kuracak Peştun kökenli bir devlet başkanı, Pakistan derin devleti açısından tercih edilebilir bir senaryoydu. Böylelikle Pakistan, temel rakibi olarak gördüğü Hindistan’a karşı Afganistan üzerinden stratejik derinlik elde edecek ve ülke içerisindeki ayrılıkçı Peştun hareketlerini dizginleyebilecekti. Lakin Taliban’al ilşikiler de yolunda gitmemiştir. Daha da önemlisi başta TTP olmak üzere ayrılıkçı Peştun hareketlerinin Pakistan’daki faaliyetleri ve terör eylemleri artmıştır.
Kısacası Han’ı iktidara taşıyan iki nedende de beklentiler karşılanamamıştır. Bu da Pakistan’ı bir değişime zorlamıştır. Dahası Pakistan, Afganistan politikası nedeniyle uluslararası toplumun eleştirilerini almıştır. Hatta ABD’li senatörler Pakistan’ı terörü destekleyen devlet statüsüne sürüklemek ve bu ülkeye yaptırım uygulamak istemiştir. İşin nihayetinde de Şerif, Pakistan Başbakanı seçilmiştir. Bu süreçte Pakistan Ordusu ise belirleyici aktör olarak ön plana çıktı.
Yeni dönemde Pakistan’ın jeopolitik tercihleri
Pakistan, ordunun siyaset üzerindeki etkisiyle dikkat çeken bir ülke. Han’ın devrilmesinde de ordunun tutumu belirleyici oldu. Bu noktada Pakistan’ın eski bir İngiliz sömürgesi olduğu düşünüldüğünde, ordunun gerek sömürge kültürüyle gerekse de Soğuk Savaş döneminin jeopolitik tercihleriyle Batı yanlısı eğilimleri içselleştirdiği söylenebilir. Dolayısıyla Pakistan’ın Çin’e bağımlılığının askerler nezdinde rahatsızlık yarattığı aşikar.
Şerif ise yeni döneme ilişkin verdiği mesajlarda Batı’yla ilişkileri geliştirmeye odaklanacağını ortaya koyuyor. Nitekim Şerif liderliğindeki Pakistan’ın Çin’le olan bağları koparmayarak kazanımlarını korumaya çalışacağı; fakat tek taraflı bağımlılık durumu oluşturmamak adına dengeye dayalı çok yönlü ilişkiler kuracağı öngörülebilir. Bu da Pakistan’ın başta ABD olmak üzere Batı’yla ilişkilerini onaracağı anlamına geliyor. Buna ek olarak İslamabad’ın Körfez’deki Arap ülkeleriyle de ilişkilerini geliştireceği söylenebilir.
Bu noktada ABD’nin küresel güç mücadelesindeki temel rakibinin Çin olduğu ve Çin’e yönelik çevreleme stratejisine Pakistan’ı da dahil etmek isteyeceği söylenebilir. Bu ise Pakistan-Hindistan İlişkilerini önemli kılıyor.
Hindistan’la ilişkiler
Hindistan, ABD’nin “Özgür ve Açık Hint-Pasifik” stratejisindeki temel müttefiki. Zira Washington, Çin’e yönelik çevreleme stratejisinde bu ülkeye özel önem atfetmekte. Pakistan ise bağımsızlığını kazandığı 1947 senesinden beri Hindistan’ın başlıca rakibi ve hatta düşmanı. Bununla birlikte iki devlet arasında Keşmir Sorunu dışında bir problem bulunmamakta.
Bahse konu olan sorun ise tarafların defalarca savaşmasına neden olmuş, tehdit algılarını ve buna bağlı olarak jeopolitik tercihlerini şekillendirmiş. Pakistan’ın Çin’le yakınlaşması, Hindistan’ı ABD’ye iterken; İslamabad’ın Washington’la yakın ilişkiler tesis ettiği Soğuk Savaş döneminde Yeni Delhi bir yandan Bağlantısızlar Hareketi’ne öncülük etmiş; diğer taraftan da ABD’ye kıyasla Sovyetler Birliği’ne yakın konumlanmış. Mevcut durumda ise Pakistan, Çin’in ve Hindistan’da ABD’nin müttefiki.
Zikredilen hususlar, Yeni Pakistan’ın Batı’yla ilişkilerini onarma çabasına gireceği realitesiyle birlikte düşünüldüğünde, Pakistan dış politikasında bir Hindistan açılımının yaşanacağı ve Keşmir merkezli bir normalleşme sürecinin gündeme gelebileceği öngörülebilir. Hatta bu süreç ABD tarafından teşvik edilebilir. Çünkü Yeni Delhi ile İslamabad’ın birlikte hareket etmesi, ABD nezdinde Çin’e yönelik kuşatma stratejisinin çok daha sert bir boyuta taşınacağı anlamına geliyor.
Afganistan boyutu
Pakistan, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD tarafından ötekileştirilmiş ve bir anlamda Taliban’la olan ilişkilerinden ötürü cezalandırılmış bir devlet. Hindistan ise Pakistan’ın dışlandığı Afganistan denkleminde oluşan güç boşluğunu doldurmuş bir ülke. Fakat Taliban’ın Afganistan’daki dönüşü, Pakistan’a Hindistan karşısında stratejik derinlik elde etme fırsatı sunmuştur. Hindistan ise bu süreçte Pakistan’ı iki cepheli bir savaşa sürükleyemeyeceğini anlamıştır.
Han döneminde Pakistan, Taliban’ın hamisi olarak konumlandı. Bu ise Hindistan’ın Pakistan denkleminden dışlanması demek. Şerif döneminde ise Pakistan’ın işbirliğine çok daha açık bir aktör olarak konumlanacağı anlaşılıyor. Bu da Hindistan’ın Afganistan’a dönüşünü mümkün kılmakta.
Neticede Han yönetimi hem Taliban’la ilişkilerin başarısız olması hem ekonomik sorunların aşılamaması hem de Çin’le ilişkilerde oluşan tek taraflı bağımlılık durumu sebebiyle Pakistan Ordusu’nun da etkisiyle devrilmiştir. Şahbaz döneminde ise Pakistan, Pakistan Ordusu’nun da etkisiyle Batı’yla münasebetleri geliştirmeye odaklanacak. Aynı zamanda bu durum Hindistan’la yürütülecek normalleşme sürecinin habercisidir. Afganistan denkleminde ise Pakistan’ın işbirliğine çok daha yatkın bir aktör olarak konumlanacağı açık. Şerif’in yaptığı açıklamalar da bunu teyit eder nitelikte.