Yunus Emre Divanı'nın Karaman Nüshası müzayedeye çıkıyor
Yunus Emre Divanlarının en eski nüshası olarak kabul edilen "Karaman Nüshası" müzayedeye çıkıyor.
Yaklaşık olarak 14. yüzyıla tarihlenen yazma eser, Phebus Müzayede'nin 24 Kasım'da Divan Otel'de düzenleyeceği salon müzayedesiyle koleksiyonerlerin ilgisine sunulacak.
Phebus Müzayede Yöneticisi avukat Fatih Selim Bayram, tarihi yazma eserin fiziki ve teknik özelliklerine, kültürel varlıkların müzayede vasıtasıyla koleksiyonerlerin ilgisine sunulmasının önemine ve bu kapsamda yapılması gereken hukuki altyapı çalışmalarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
Bayram, Yunus Emre Divanı'nın 14. yüzyıla tarihlenen 6 farklı nüshası olduğuna dikkati çekerek, diğer 5 nüshanın çeşitli kütüphanelerin envanterinde olduğunu, Karaman Nüshası'nın ise özel mülkiyette olan tek nüsha olduğunu söyledi.
Eserin 100 yılı aşkın bir zamandır aynı ailede bulunduğunu belirten Bayram, "Geldiğimiz noktada aile, artık ilgilenen başka bir yere intikal etsin niyetiyle satışa sunmaya karar verdiler." dedi.
"Yunus Emre, Türk dilinin en büyük müellifi ve şairi"
Bayram, eseri diğer nüshalardan ayırıcı özelliklere dair şu bilgileri verdi:
"Eserin dil özellikleri ve söz varlığı tamamen Beylikler Dönemine ait olduğunu ve bunun sonraki yüzyıllarda çoğaltılmadığını ispatlar nitelikte. Buna benzer birkaç özellik daha var. Biz bu özelliklerin hepsini tabii ki kendi alanında uzman kişilerden teyit ettik. Eserin yazısını hat alanında uzman olan bir profesör hocamız inceledi. Saatlerce inceledi ve eserin Yakuti tavırda yazıldığını yani Beyazıt dönemindeki Osmanlı hat devriminden önce yazıldığı kanaatini bildirdi. Eserin kağıdını uzman hocalarımız inceledi. Bunun muhakkak bir Doğu kağıdı olduğunu Avrupa'dan ithal olmadığını, 14-15. yüzyıllarda kullanılan kağıtlardan olduğunu tespit ettiler."
Osmanlı Dönemi eserleriyle ilgilenen bir koleksiyoner olarak bu eseri gördüğünde çok heyecanlandığını ifade eden Fatih Selim Bayram, "Bu hem benim hem de ekipteki bütün arkadaşlarımın adına bizim profesyonel hayatımızın en heyecan verici parçası. Çünkü ortadaki isim çok büyük. Yunus Emre, Türk dilinin en büyük müellifi ve şairi. Bütün Anadolu tarafından sahiplenilmiş birisi." değerlendirmesini yaptı.
Bayram, eserin bugüne kadar çok iyi korunduğunun altını çizerek, sadece 18. yüzyılda bir restorasyon görerek, eserin eksik bir sayfasının eklendiğini tespit ettiklerini dile getirdi.
"Türkiye'nin cari açığının çok büyük bir kısmını kapatmak mümkün"
Eserin salon müzayedesiyle koleksiyonerlerin ilgisine sunulacağını aktaran Bayram, "Eser yurt içinde satışına dair gerekli izinler alınarak müzayedeye çıkarılıyor. Dolayısıyla biz ilan etmeye başladığımızda hem resmi kurumlar hem özel koleksiyonlar bundan haberdar olacak." açıklamasını yaptı.
Bayram, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile ilgili resmi kurumlardan izin alınarak yurt içinde eski eserlerin satılabildiğine işaret ederek, şunları kaydetti:
"İlgili makam inceleme yaptığında 'satılamaz' kanaatine ulaşırsa o zaman satışa çıkarılamaz. Biz bütün müzayedelerimizde bu resmi izni alarak hareket ediyoruz. Bizim hem halk arasında hem de resmi kanattaki yöneticiler arasında böyle eski ve kıymetli bir eser satışa çıkarıldığında hemen bir şüpheci gözle bakılır. 'Tarihi eserler nasıl satılır?' bu kötü bir şeydir gibi algı vardır. Bu topraklara ait eserlerin bu topraklarda kanuni izinler alınarak gönül rahatlığıyla el değiştirmesi lazım. Bu alanda bizim sistematik çalışmalarımız devam ediyor. Meslek birlikleri oluşturarak ve bu işin zeminini hazırlayarak kanunun daha akılcı bir zemine oturması için adımlar atacağız."
"Kur'an-ı Kerim Mekke'de indi, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı" sözünü hatırlatan Bayram, bu söze Londra'nın eklenebileceğini altını çizerek, "Tarihi kıymeti olan eserleri Londra'da çok güzel kanuni altyapı ve kurumlar olduğu için insanlar gönül rahatlığıyla oraya götürüyorlar satıyorlar. Koleksiyonerler başlarına bir şey gelmeyeceğinden, el konulmayacağından emin oldukları için de oradan almayı tercih ediyorlar. Biz İstanbul'u, İslam sanat eserleri ticaretinin merkezi haline getirirsek, sadece Türkiye için değil, bütün Orta Doğu için ve İslam dünyasında iki sonuç getirecek bize. Bunlardan birincisi kültür varlıklarının kendi yurdunda kalması, ikinci faydası ise buradan elde edilecek vergi geliriyle ve bu paranın memleketimizin içinde dönüyor olmasıyla Türkiye'nin cari açığının çok büyük bir kısmını kapatmak mümkün." diye konuştu.
"Bu işin merkezini İstanbul'a getirdiğimizde eserler Türkiye'de kalacak"
Bayram, Türkiye'de kültürel varlıkların korunmasına yönelik doğru kanuni zemin olursa, sanat piyasasında güvenilir bir ortamın oluşacağı yorumunu yaptı.
Türkiye'de eski eser piyasası oluşması için gerekli çalışmaları yürüttüklerini aktaran Bayram, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çünkü biz şuna çok şahit oluyoruz. Evlerden eser alan antikacı esnafla bağımız olduğu için bize haber geliyor. Esnaf tarafından bir 'Fatih Fermanı' Moda'da bir evden alındı. Aylar sonra aynı eseri Londra'da bir müzayedenin kataloğunda olduğu görüyoruz. Bunu yaşadığımız zaman bizim yüreğimiz cız ediyor. Eseri bir Türk, el altından oraya götürüyor. Eser orada satılıyor. Çoğu zaman da bir Türk satın alıyor ve buraya geri getiriyor. Bu ticari işlemde üretilen katma değer ve bütün kazanç oraya kalmış oluyor. Bu işin merkezini İstanbul'a getirdiğimizde hem eserler hem de buradaki katma değer, oluşan ticari fayda memleketimizde kalacak."
Bayram, 24 Kasım'daki salon müzayedesi hakkında da, "250'ye yakın eserin yer aldığı karma bir müzayede olacak. Katalog ilgili yerlere gönderildi. Bu Yunus Emre Divanını da yeni koleksiyonerine ulaştırmış olacağız." dedi.