ABD Afganistan’a dönmeye mi hazırlanıyor?
💢 ABD’nin Afganistan’dan niçin çekildiği ve nasıl bir dönüş hazırlığı içerisinde olduğu sorusunu tartışmak gerekiyor.
💢 Çekilmenin nedeni gerekirse çok daha güçlü bir biçimde dönmek miydi?
ABD’den son dönemde Afganistan konusunda oldukça dikkat çekici çıkışlar gelmekte. Bu durum ise Irak’tan çekildikten sonra söz konusu ülkeye DEAŞ’la mücadele iddiası çerçevesinde terör tehdidini gerekçe göstererek dönen Washington yönetiminin Afganistan’a da dönebileceğine ilişkin tartışmaları beraberinde getirmekte.
Hatırlanacağı üzere ABD’nin çekilme sürecinde Kabil Havalimanı’nda gerçekleşen saldırının ardından Beyaz Saray, terörle mücadele operasyonlarının süreceğini açıklamıştı. Zaten halihazırda Afganistan semalarında Amerikan insansız hava araçları uçmakta ve ABD, Pakistan hava sahasını kullanarak Afganistan’da keşif, gözlem ve operasyon yapabilmekte. Fakat son dönemde ABD’den gelen mesajlar, bunun bir tık daha ötesine işaret etmekte. Ne demek mi istiyoruz?
Bu noktada iki açıklamaya değinmekte yarar var. Yakın geçmişte ABD’nin Afganistan’a dönebileceğinin işaretlerini barındıran iki açıklama geldi. Bunlardan ilki CENTCOM Komutanı General Michael Kurilla’dan. Kurilla, söz konusu açıklamasında DEAŞ terör örgütünün faaliyetlerinin altı ay içerisinde başta ABD olmak üzere Batı’nın çıkarlarını tehdit edecek boyuta ulaşabileceğini ifade etti.
Son olarak da ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini Nisan ayı içerisinde Senato’da tartışacaklarını açıkladı. Bu durum ise Washington yönetiminin tıpkı Irak’ta olduğu gibi Afganistan’da da terörle mücadele iddiası çerçevesinde geri dönüş hazırlığı yaptığına işaret etmekte.
Dahası Blinken, işgal tezkeresi olarak nitelendirilebilecek bir çıkış da yapmış durumda. Çünkü ABD Dışişleri Bakanı, 11 Eylül 2001 tarihli terör saldırıları sonrasında çıkarılan ve teröre karşı küresel savaş operasyonlarına imkan veren 2001 Askeri Güç Kullanma Yetki Yasası’nın kaldırılması durumunda, ABD’nin ihtiyaçlarına odaklı, uygun maksatlı yeni bir yetki yasasının çıkarılmasını beklediklerini dile getirdi. Bu da DEAŞ’la mücadele gerekçesiyle Afganistan’a dönüşün ihtimal dahilinde olduğunu ortaya koyar nitelikte.
Dolayısıyla ABD’nin Afganistan’dan niçin çekildiği ve gelinen nokta itibariyle nasıl bir dönüş hazırlığı içerisinde olduğu sorusunu tartışmak gerekiyor. Öncelikle Washington yönetiminin 20 yıllık işgal boyunca Afganistan’da barışçıl bir düzen tesis edemediği, bizzat ABD Başkanı Joe Biden’ın “ulus inşası” sürecinde başarısız olunduğunu itiraf ettiği ve ülkede düzenlenen her seçim esnasında sistemin çöktüğü hatırlatılmalı.
Buna ek olarak ABD’nin Taliban’la mücadele iddiasıyla gerçekleştirdiği operasyonlarda sivilleri öldürmesinin ülkedeki Amerikan karşıtlığını tetiklediği de bilinmektedir. Süreç içerisinde Taliban, iktidardan uzaklaştırılmışsa da yok edilememiştir.
Nihayetinde ABD, tüm jeopolitik teorilerin özel önem atfettiği Avrasya coğrafyasını kontrol etmek maksadıyla geldiği Afganistan’da barışçıl bir düzen teşkil edememiş ve bu nedenle de söz konusu ülkeden çekilerek burada oluşacak güç boşluğundan birtakım kazanımlar elde etmeye odaklanmıştır.
Öncelikle ABD, Afganistan’dan çekilerek söz konusu ülkede oluşan güç boşluğunun radikal terör örgütlerinin güçlenmesine olanak sağlayacağına ilişkin bir hesap yapmış ve hatta böylesi bir süreci desteklemiş gözükmektedir.
Nitekim ABD’nin eskortluğunda Suriye ve Irak’taki DEAŞ unsurlarının Afganistan’a taşındığına ilişkin görüntüler hafızalardaki yerini koruyor. Dolayısıyla terör örgütlerini vekil unsur olarak kullanma konusunda önemli bir deneyimi bulunan Washington yönetiminin Afganistan konusunda da benzer bir aksiyon geliştirdiği söylenebilir. Peki niçin?
Burada Afganistan merkezli bir radikalleşme durumunda terör ve istikrarsızlığın Afganistan topraklarıyla sınırlı kalmayacağı düşünülmüş olabilir. Yani terörün bir yandan Vahan Koridoru üzerinden küresel güç mücadelesindeki temel rakip olan Çin’i; diğer taraftan da Orta Asya üzerinden geleneksel düşman konumundaki Rusya’yı istikrarsızlaştırması planlanmıştır, denilebilir. Yani hegemon güçten beklenildiği gibi istikrarlı bir düzen inşa edemeyen ABD, istikrarsızlık, kaos, iç savaş ve bölgesel savaş senaryolarını çalışarak Afganistan’dan çekilme kararı almış olabilir. Büyük hedef ise Çin ve Rusya olarak belirlenmiş olabilir. DEAŞ’ın Afganistan’daki saldırılarında Rusya Büyükelçiliği’ni ve Çinli işçileri hedef alması da tesadüf olmasa gerek.
Bu senaryoya rağmen Rusya, Çin, Pakistan, Hindistan ve Orta Asya devletlerinin risklerin farkında olduğu görülüyor. Nitekim bölge devletleri Taliban’ı resmen tanımasa da de facto ilişkiler geliştirmek suretiyle bölgede istikrar, güvenlik, işbirliği ve refahı esas alan projeler uygulamaya çalışıyor.
Dolayısıyla küresel bir gücün bölgeyi dizayn etmesine karşı, bölgenin de kendi refleksini ortaya koyduğu aşikar. Zaten bu nedenle de bölge devletleri sık sık Afgan Sorunu’nu ele alan konferanslarda bir araya gelmekte. Bu da ABD’nin planını boşa çıkarmakta. İşte bu ortamda ikinci seçeneğin gündeme geldiği ifade edilebilir. Öyleyse sorulması gereken soru şu: Çekilmenin nedeni gerekirse çok daha güçlü bir biçimde dönmek miydi?
Bilindiği üzere ABD, 2021 Ağustos’undan bu yana Afganistan’ı yöneten Taliban’ın tanınmasını engellemekte, ülkedeki sorunları çözümsüzlüğe mahkum edercesine Afganistan ulusal rezervlerini bloke altında tutmaktadır. Bu da ekonomik krizi derinleştirirken; insani krizi de beraberinde getiriyor. Taliban, tanınma sorununun da etkisiyle yönetmeme problemiyle karşı karşıya.
Üstelik Washington yönetiminden son dönemde Penşir Hareketi’ne destek şeklinde okunabilecek açıklamalar da gelmekte ve bir anlamda Afganistan’ı yalnızca terör boyutunda değil; her anlamda iç savaşa sürüklemek için bütün tuşlara basılmakta.
Belki de ABD, işgalci aktör olarak görüldüğü için çıktığı ülkeye, istediğini alamayınca “beklenen-davet edilen” güç olarak dönmek istiyor. Bir diğer ifadeyle Washington yönetimi, Taliban’a “Size fırsat verdik ama Afganistan’ı yönetemediniz.” demeye hazırlanıyor.
Neticede ABD, Afganistan’dan çekilmesine rağmen Taliban’ın tanınma sorununun sürmesi için elinden geleni yapmış ve ülkede çıkacak kaos vesilesiyle rakiplerini istikrarsızlaştırmaya dönük bir strateji geliştirmiştir. Fakat bölge devletlerinin sağduyulu yaklaşımı, bölgesel kaos senaryosunu önlemiş gibi gözüküyor.
Bu yüzden de son dönemde Washington, bir yandan Penşir Hareketi’yle temaslarını yoğunlaştırırken; diğer taraftan da vekil unsur olarak kullandığı DEAŞ’ın ciddi bir tehdit olduğuna dikkat çekerek Afganistan’a dönebileceği mesajını veriyor. Tüm bu süreç ise Irak’ı hatırlatarak ABD’nin Afganistan’a dönmeye hazırlandığına işaret ediyor.