Bal yapmayan arı: Ukrayna ordusu

💢 Kerç Köprüsü’ne yönelik son saldırıda da ortalık karışık. 

💢 ABD ve İngiltere, Ukrayna’nın hızlı kazanacağı bir zafer arayışında değil.

💢 Ukrayna'nın karşı saldırısında dağ fare mi doğurdu?

1. resim

Litvanya’nın başkenti Vilnius’taki NATO Zirvesi’nin üzerinden 1 hafta geçti. İttifakın geleceğine ilişkin parlak planlamalar yapıldı, İsveç’in üyelik süreci bir nebze yoluna koyuldu. Zirve’de Ukrayna’nın üyelik süreci ve yürüttüğü savaşın geleceğine ilişkin yaşananlarsa yaz mevsiminin rehaveti içinde kaybolup gidiyor.

NATO mu, Amazon mu?

2008’deki Bükreş zirvesinde verilen üyelik sözünün bir kez daha belirsiz bir tarihe ertelenmesi bir yana, Ukrayna ordusunun 2 bin 500 kilometrelik cephe hattında “kayda değer bir fare tutamaması” Vilnius’ta verilen demeçlere de yansıdı.

İngiltere Savunma Bakanı Wallace, Ukrayna yönetimini kadir kıymet bilmezlikle itham edip, Zelensky’nin sonu gelmeyen silah ve mühimmat sipariş listeleri ile ilgili olarak “Biz Amazon tedarik şirketi değiliz” ifadesini kullanması, Rus füze ve drone saldırılarından daha ağır hasar yarattı. Zelensky’nin bu ve benzeri eleştirilere sosyal medyada NATO’nun zayıflığını ima eden ifadelerle verdiği cevap ve “Wallace nasıl şükran duyacağımızı bize yazılı olarak bildirsin de her gün tekrar edelim” mealindeki yanıtı yangını daha da alevlendirdi.

İngiltere Başbakanı Churchill’in İkinci Dünya Savaşı’nda “demokrasinin cephaneliği” olarak nitelediği ABD ise bu tartışmadan itinayla uzak durarak, misyonunu yerine getirecek yeni silah yardımlarını ilan etti.

Taraflar, zirvenin finalinden bugüne kadar geçen bir haftada bu demeçlerin hasarını hafifletmek ve Rusya karşısında hala tek vücut olduklarını göstermek için çaba harcıyorlar. Ukrayna ordusu da kendilerine temin edilen silah ve mühimmatın boşa gitmediğini müttefiklerine ispat için Pazar gününden bu yana gerek denizden gerek havadan Kırım Yarımadası’na insansız araçlarla peş peşe saldırılar düzenliyor. Ancak tam da “Tahıl Koridoru Anlaşması”nın süresinin dolduğu gün Kırım’ı Rus anakarasına bağlayan Kerç Köprüsü’nün karayolu bağlantısının imha edilmesi haricinde önemli bir vaka gözlenmedi.

“Kuzey Akım 2 Boru Hattı sabotajı” vakasında olduğu gibi Kerç Köprüsü’ne yönelik son saldırı konusunda da ortalık biraz karışık. Washington ve Kiev kaynakları bu saldırının “Tahıl Koridoru Anlaşması”nı sabote etmek için Rusya tarafından düzenlenmiş olabileceği fikrini yayıyorlar. Yine de Amerikan kaynakları, saldırı Ukrayna tarafından düzenlenmiş olsa bile bunun Rusya’nın bölgedeki askeri kapasitesine zarar verecek bir eylem olmadığı görüşünde.

Mazeretler ve gerçekler çarpışıyor

Geride kalan NATO zirvesi ile beraber ittifakın üyeleri arasında hakim olan hava, uzun süredir merakla beklenen Ukrayna karşı saldırısında “Dağın fare dahi doğuramadığı” yönünde. Ukrayna komuta kademesine göre ise kendilerine F-16 temin edilmemesi, Rusya topraklarına yönelik saldırılara izin verilmemesi ve menzili 300 kilometre ötesine ulaşan balistik füze sağlanmamış olması şu ana kadar ki yetersiz performansın sebepleri.

Yine de bu gerekçeler, 4 Haziran’da başladığını varsayabileceğimiz Ukrayna karşı saldırısının üzerinden 45 gün geçtikten sonra hala stratejik bir kazanım elde edilememiş olmasını izah etmiyor. Şu ana kadar elde biriken bilgiler yine bazı teşhisleri mümkün kılıyor.

Öncelikle geride kalan 45 günlük karşı saldırı Ukrayna ordusunun saldırı değil bir savunma ordusu olduğunu ortaya koydu. Ukrayna-Rusya Savaşı kimi teknolojik yeniliklerin sahaya yansıması açısından geleceğe dair kayda değer bir bilgi birikimi yaratsa da, konvansiyonel savaş metotları için gereken üç ana unsurun yaşamsal önemleri bir kez daha ispatlandı.

a) Ne kadar gelişmiş silahlarınız olursa olsun onları kullanacak ve piyade hücumu yapacak insan kaynağına duyulan ihtiyaç

b) Yakın hava desteği olmadan düşman savunmasını aşmanın imkansızlığı

c) Tankların vazgeçilmezliği

Ukrayna’nın savaş alanında bir taktiği var mı?

Ukrayna’nın şu ana kadar yürüttüğü harekatı tarihten bir örnekle mukayese etmek gerekirse, 1942 yılının Ekim-Kasım aylarında Mısır topraklarında vuku bulmuş El Alameyn Savaşı’na gidebiliriz. Bu savaş İngilizler için o denli önemli bir dönüm noktası oldu ki Başbakan Churchill burada kazanılan başarıyı “El Alameyn’e kadar zaferimiz yoktu, El Alameyn’den sonra ise mağlup olmadık fethetmeye başladık” diyerek izah edecekti. El Alameyn’deki zaferin sahadaki mimarı General Bernard Montgomery’nin yıldızı bu muharebe ile parlayacaktı.

Askeri tarihçi Tim Moreman’ın kaleme aldığı biyografisinde defalarca altı çizildiği üzere, Montgomery Birinci Dünya Savaşı’ndaki kişisel tecrübelerine dayanarak ülkesinin insan kaynağını korumayı önceleyen strateji ve taktikleri geliştirmenin peşine düşmüştü. El Alameyn’de, lojistik kriz içerisindeki hasmı Alman General Rommel’in akaryakıt ve mühimmat krizini iyi değerlendirmiş, Alman ordusunun cephe hattını büküp, ihtiyattaki tank birliklerini tuzağa çekip imha ederek başarı kazanmıştı. Ancak Montgomery’nin aşırı temkinli komutasının geri çekilen Alman ordusunu takipte ağır kalması eleştirilere neden olacaktı.

Nitekim El Alameyn’de başarılı olan Montgomery, aynı taktiği Normandiya Çıkarması’nın akabinde Caen’de uygulamaya kalktığında yani saldırı pozisyonunda denediğinde müttefik güçler hem ağır kayıplara uğradılar hem de Alman direnişini aşmakta büyük zaman kaybettiler. Caen’de ortaya çıkan manzara savaşın geri kalanında ABD komuta kademesi ile Montgomery’nin yıldızının barışmasını imkansız kılacak gelişmelerin habercisiydi.

Ukraynalı generaller Rus cephesini bükmeye çalışıyor ancak sonuç alamıyorlar, ihtiyattaki Rus tank ve toplarını cepheye çekerek imha etme stratejisi de şu ana kadar beklenen verimi sağlamadı. Ukrayna ordusunun bugün Rus ordusuna karşı Donbas cephe hattında yürüttüğü mücadele de sınırlı insan kaynağını en rasyonel şekilde kullanma anlayışına dayanıyor. Ukraynalı generaller Rus cephesini bükmeye çalışıyor ancak sonuç alamıyorlar, ihtiyattaki Rus tank ve toplarını cepheye çekerek imha etme stratejisi de şu ana kadar beklenen verimi sağlamadı.

Ukrayna komuta kademesinin müttefiklerine sitem etmekte haklı olabileceği tek konu, Montgomery’nin sahip olduğu ve son derece verimli kullandığı bir unsurun onların elinde olmaması: Yakın hava desteği. Ukrayna ordusuna sonuç alıcı hamleler için insansız hava araçları ve kamikaze dronlardan fazlasının gerektiği muhakkak.

Tank ve zırhlı araç kaybı alarm veriyor

ABD basınına yansıyan bilgiler dahi Ukrayna ordusunun, karşı saldırıda geride kalan 45 günde verdiği kayıplar nedeniyle taktik değiştirmek zorunda kalacağına işaret ediyor. New York Times’a göre karşı saldırının başlangıcından itibaren Ukrayna ordusu elindeki tank ve zırhlı araçların yüzde 20’sini yitirdi. Amerikan yapımı Bradley IFV tipi zırhlı araçlarla donatılan 47. Tugay, 99 Bradley’den 28’ini kaybetti.

Washington Post gazetesine göre bu denli ağır kayıpların yaşanmasının sebebi Rus cephe hatlarının önünde oluşturulmuş 5 ila 15 kilometre derinliğindeki mayın tarlaları. Yine Washington Post’a göre Ukrayna ordusu mayın temizlemek için müttefiklerinden talep ettiği ekipmanın ancak yüzde 15’ini temin edebildi. Rus ordusunun Ka-52 saldırı helikopterlerinin özellikle geceleri, Ukrayna mayın temizleme ekiplerini avlamaya çıktıkları biliniyor. Ukrayna ordusu henüz bu helikopter saldırılarına karşı etkili bir önlem geliştirebilmiş değil.

Cevapları sisler ardında kaybolan sorular

Peki Ukrayna ordusunun kayda değer bir üstünlük sağlayamadığı bu şartlarda savaşı nasıl bir gelecek bekliyor? ABD tarafından temin edilen misket bombaları ya da F-16 savaş uçaklarındaki eğitimleri yeni başlayan Ukraynalı pilotlar dengeyi değiştirebilir mi?

NATO üyeleri bu savaşa daha ne kadar silah ve mühimmat temin edebilir, taşıma suyla bu değirmen döner mi? Rusya Devlet Başkanı Putin’in geçen hafta yaptığı bir konuşmada paylaştığı şu bilgiyi dikkate almakta fayda var:

 “Ukrayna ordusu günde 5 ila 6 bin top mermisi harcıyor. ABD’nin aylık top mermisi üretimi ise yaklaşık 15 bin. Bu şartlar altında misket bombası göndermeleri anlaşılabilir.”

Ukrayna’nın kısıtlı insan gücü için ise savaşın başından bu yana olduğu gibi Polonya ve Baltık ülkelerinin gerek NATO gerekse Avrupa Birliği’nden farklı planlar yaptığı anlaşılıyor. Fransız LCI Televizyonunun haberine göre, Ukrayna karşı saldırısının önümüzdeki günlerdeki durumuna göre, Rusya’nın daha avantajlı bir pozisyon elde etmesi halinde, Polonya ve 3 Baltık ülkesi gönüllülerinden oluşacak bir tümen Ukrayna’ya gönderilecek. Bu tür bir gelişme, Ukrayna’yı tam anlamıyla 87 yıl önce 17 Temmuz 1936’da başlayan İspanya İç Savaşı’ndaki benzer bir manzaraya sürükleyebilir.

Her ne kadar adı “iç savaş” olsa da İspanya’daki mücadele, Cumhuriyetçileri destekleyen Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen gönüllüler, Sovyetlerin sağladığı silah, mühimmat ve subaylarla, Alman silah endüstrisi ve İtalyan faşizmi tarafından desteklenen General Franco arasındaki bilek güreşine evrilmişti. Avrupa 1939’da başlayacak dünya savaşının provasını 1936’dan itibaren İspanya’da yapmış, Alman silah endüstrisinin geliştirdiği Stuka bombardıman uçakları ile tanklar burada denenmişti.

Kardinal Zuppi haklı olabilir mi?

Kısa vadede, Ukrayna’nın sonuçsuz kalacak karşı saldırısı tarafları sonbaharda müzakere masasına oturtabileceği gibi, Papa Francis’in özel temsilcisi Kardinal Matteo Zuppi’nin 28-30 Haziran’daki Moskova ziyareti sonrasında ifade ettiği üzere “Bu hiç bitmeyecek bir savaş” da olabilir. ABD ve İngiltere’nin Rusya’yı siyasi, ekonomik, sosyal olarak dibe çekecek ve uzun yıllara yayılacak bir savaş istedikleri, Ukrayna’nın hızlı kazanacağı bir zafer arayışında olmadıkları aşikar. Peki, sonbaharda bir müzakere imkanın doğmasıyla sağlanabilecek barışın kalıcı olması beklenebilir mi? Yoksa bugün izlediğimiz bir sonraki daha büyük çatışmanın açılışı mı?

Tartışma