Adana Altın Koza’da Ulusal yarışma şovu

Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, 31. yılında sinemaseverlerle buluşuyor. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması heyecanının yaşandığı festivaldeki filmleri, gdh dijital kültür sanat editörü Deniz Ali Tatar takip ediyor. Tatar, yarışma filmlerinden; Bildiğin Gibi Değil, Ölü Mevsim, Döngü ve Gecenin Kıyısı hakkında yazdı.

1. resim

31. yılında sinemaseverlerle buluşan Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, Ulusal yarışma filmleriyle start aldı. Adana halkı tarafından doldurulan salonlarda izlenen ve büyük ilgi gören yarışma filmleri, gösterimlerinin ardından soru cevap bölümleriyle de dikkat çekiyor. Köklü festivallerin her zaman iyi yönetimlerle ilerlemesi ve iyi salonlarda gösterim yapması kıymetli. O açıdan Adana 01 PGM’de yapılan gösterimler hem filmleri anlamak hem de hikayelerini duymak açısından izleyicide de anlamlı bir his bırakıyor. Ulusal Yarışma’da çok film izlediğim için, bu filmleri sizler için iki yazıya bölmeye karar verdim. O zaman Bildiğin Gibi Değil, Ölü Mevsim, Döngü ve Gecenin Kıyısı hakkında fikirlerimi sizlerle paylaşmaya hazırım.

Aslında hiçbir şey ’Bildiğin Gibi Değil’

Bazen hayat bizi koparır, çok yakın olduğunda bir anda uzak olursun. O kadar üzücü bir histir ki, yeniden bir araya gediğinde bir duygu karmaşası yaşarsın. Birbirlerinden tamamen farklı hayatlara sahip olan üç kardeş olan Tahsin, Yasin ve Remziye’nin hikayesini anlatan film; babalarının ölümü üzerine bir araya gelen kardeşlerin yeni hikayesine odaklanıyor. Birbirlerine yakınlaşıyor gibi gözükseler de aslında gerginliklerin de olduğu bir hikaye izliyoruz. Ortaya çıkan sırlar ise, bilinen yanlış gerçeklerin doğruluğunu sorgulatıyor.

Vuslat Saraçoğlu’nun ikinci uzun metrajlı filmi olan Bildiğin Gibi Değil, kardeşlik çatışması üzerinden sorguladığı inzan manzaralarıyla dikkat çekici bir senaryo sunuyor. Kardeş çatışması çok güzel işleniyor filmde ve filmin zirve sahneleri de oldukça yalın ve olması gerektiği haliyle ilerlemiş. Vuslat Saraçoğlu, ilk filmi Borç’un üstüne çok fazla done koyarak ikinci filminde daha güçlü bir reji kurgulamış ve başarılı olmuş. Ayrıca auteur tarzını da devam ettirmiş. Tokat fonunda bir çok bilinmeyen alanı da gezdiren film, bir yanıyla da çok sevdiğim Tolga Karaçelik filmi Kelebekler’i de yer yer anımsattı. Ama ona rağmen kendi öz hikayesinden de şaşmaması çok sevindirdi. Serdar Orçin’in performansı olağan üstüydü, ağabey Tahsin’in yaşadığı hissi yaşatıyor. Hazal Türesan da olukça başarılı ve iddiasını kaybetmeyen bir performansla karşımıza çıkıyor. Alican Yücesoy da özlediğimiz başarılı oyunculuğuyla yeniden merhaba demeyi es geçmiyor. Denk gelirseniz mutlaka izleyin derim...

Hayat çok acımasız: ’Ölü Mevsim’

Doğuş Algün’ün ilk uzun metrajlı filmi olan ’Ölü Mevsim’ İstanbul'un varoşlarında yaşayan iki kardeşin hayatına odaklanıyor. Nimet ve Öznur’un hayatları, aile sırlarının da altında eziliyor. Ama bir yandan çevreden susmayan insanların da yaftaları altında kendi hayat mücadelelerine odaklandığımız yaklaşık iki saatlik bir hayat manzaraları izliyoruz.

İlk uzun metrajlı filmini çeken Doğuş Algün, çarpık kentleşme üzerinden varoş insanların yaşamına başarılı bir ışık tutuyor. Hayatın çok içinden ve bir o kadar toplumsal da durumları irdeleyen film, Afgan bir göçmen üzerinden de güncel durumu anlatmayı ihmal etmiyor. Hem koca dünyada bir başına kalma korkusu, bir yandan rahata alışmak ama bir yandan da her şeyin altında kalma hissi… Filmin bunca zor meseleyi anlatma derdi aslında çok basitken, 2 saat gibi uzun bir süreye yayması biraz zorluyor. Çıkarılabilecek çok sahnesi varken, hatta daha kısa sürede derdi anlatabilecekken, zor bir izleme yaşayabiliyorsunuz. Ama biraz sabrederek, biraz da nefes alarak izlediğinizde aslında görüyorsunuz ki, hayat gerçekten acımasızlıklarla dolu. İlk filmini çeken bir yönetmen için çok başarılı bir film, ama süresi daha kıza olsa daha da güçlü olabilirdi. Funda Eryiğit ve Ece Yaşar çok iyi abla-kardeş olmuşlar, uyumlarına bayıldım. Ama en çok beğendiğim performanslar, Tolga Tekin ve Naz Göktan’a ait. Kısa süre de olsalar, o kısa sahnelerinde filme çok büyük artılar eklemişler.

Döngü içinde kaybolan Döngü

’Koridor’ filminde iki yaşlı kardeşin hayatına odaklanan yönetmen Erkan Tahhuşoğlu, ikinci uzun metrajı olan ’Döngü’ de, gündelik temizlikçi olan Sevim’e odaklanıyor. 75 yaşındaki Ayten’in evini yıllardır temizleyen Sevim’in, Ayten’e ayarladığı genç bakıcı Lena’nın yaşadığı kaza sonrası hayatı değişir. Ayten ve iş insanı olan oğlu Ergin, Lena yerine başka bakıcı bakar. Ancak Lena, hakkını almadan bir yere gitmek istemez. Bu noktada olayların içine çekilen Sevim ise, hem ailesinin sorunlarıyla hem de bu olayın içine sürüklenir. Büyük bir çıkmaza giren Sevim, ne yapacağını şaşırır.

’Bir Dokun Bin Ah İşit’ sözünün birebir yaşandığı Döngü filminde; hem hayatın planlar yaparken karşına çıkardığı sürprizler, hem de istemediğin olayların içinde kendini bulmanın yarattığı huzursuzluk üzerine büyük soru işaretleri sorgulanıyor. Sevim’in yaşadığı çıkmaz, hem minnet hem merhamet hem de utanç duygularını bir arada yaşatıyor. Filmde damasının borcu için patronundan para da isteyen Sevim, bir yandan bakıcı Lena’nın olayını zorla çözdürmek gibi bir misyonu da üstleniyor. Bu durum Sevim’in çıkmazını çok doğru şekilde anlatıyor filmde. Belki bir umut ışı eklense daha sakinleyebilirdi izleyici, bu nokta biraz düşündürücü. Filmin görüntü akışı da biraz sıkıntılı, daha akıcı bir ilerleyiş olabilirdi. Sevim’e hayat veren Serpil Gül’ün performansına hayran kaldım, tam da Sevim’i canlandırmak için biçilmiş kaftan gibi bir hissi taşıyor. Ayrıca Emel Göksu da oldukça harika bir performansla filmdeki yerini alıyor.

Darbe girişimi gölgesinde kalan iki kardeş: ’Gecenin Kıyısı’

Venedik Film Festivali’nde açılışını yapan ’Gecenin Kıyısı’, yıllar önce Es-Es dizisinde ağabey-kardeş oynayan Ahmet Rıfat Şungar ve Berk Hakman’ı bir araya getiriyor. Türker Süer’in yönettiği film; görevi ile kardeşi arasında kalan Sinan’a odaklanıyor. Orduda subay olarak görev yapan Sinan, kardeşi Kenan’ı askeri mahkemeye teslim etmekle görevlendirilir. Tam yolculuk esnasında askeri darbeye yakalanan iki kardeş, politik kargaşanın içerisinde; hem değerleri, hem meslekleri, hem kardeşlikleri, hem de ülkeleri için ortada kalırlar.

Tertemiz anlatım dili ve güçlü senaryosuyla tam bir sinema izletisi hissiyle izlediğim ’Gecenin Kıyısı’, yönetmenin dahiyane çekim açıları ve güçlü oyunculuk performanslarıyla ciddi şekilde öne çıkıyor. Belki de festivaldeki en favori filmim oldu diyebilirim. İlk 15 dakikasında, daha yeni askere gittiğim için bir aylık sürecimi bana yeniden yaşatsa da, bunu yeniden yaşattığı için bile bu filmi çok iyi bulduğumu söyleyebilirim. Onurlu bir subay olduğunu her zaman defaatle hatırlatan Sinan’ın yaşadığı trajik durum, bir nevi karar verme zamanının geldiğini de anlatır durumda. 15 Temmuz hain darbe girişimini de gölgesine alarak ağabey-kardeş çatışması anlatan film, her iki hikayeyi de hem doğru hem akıcı bir senaryoyla yaşatıyor adeta. Gerçekçi dilini hissettiren ama ana hikayesindeki raydan da asla çıkmayan filmin doğru kurgusu, başarılı bir finale de ulaşıyor. Kardeşlik bağı üzerinde düşündüren bir senaryoya sahip olan film, yaşadığımız o korkutucu ama sivil halkın desteğiyle kahramanca püskürtülen hain darbe girişimine de bir nevi güçlü bir selam veriyor. Filmin her bir noktası çok başarılı durumda. Özellikle Ahmet Rıfat Şungar ve Berk Hakman’ın güçlü oyunculukları da, filmi güçlü bir şekilde elde tutar durumda. Karakterlerine olan bağları ve iki oyuncu olarak birbirlerini tanıyıp güven bağıyla bağlı olmaları da, filme büyük bir artı veriyor. Filme denk gelirseniz mutlaka izleyin derim, mükemmel bir sinema diline sahip...

Festival, Pazar gününe kadar gösterimlerine devam edecek.
Festival, Pazar gününe kadar gösterimlerine devam edecek.
Tartışma