Adı konulamayan 'dünya savaşı' ve yeni gerçeklikler

Adı konmayan bu dünya savaşı, her anlamda 2. Dünya savaşı sonrası kurulan düzenin temellerini kökünden sarsmış ve artık sürdürülebilirliğinin olmadığını ortaya koymuştur. Bir yanda askeri gerginliğin diğer yanda ekonomik gerginliğin baskısı ve Soğuk Savaş'ın en kötü dönemlerinde bile yaşanmayan boy gösterileri temelleri sarsılan dünya düzenini büyük bir dönüşüme sürüklemiştir.

1. resim
18.04.2022

Dünya; koronavirüs pandemisinin yaptığı büyük etki ve değişimlere ayak uydurmaya çalışırken kendisini bir anda, liderlerden uzmanlara kadar kimsenin adını koymak istemediği bir 'dünya savaşının' içerisinde buldu.

Evet, insanlar yaşanan sürece bir "dünya savaşı" demekten kaçınıyorlar. Fakat dünyanın neresinde yaşıyorsanız yaşayın nedenlerini ve etkilerini alt alta koyduğumuzda bunun adı konulmayan bir dünya savaşı olduğu aşikardır.

Birinci Dünya Savaşı'nın çıkış nedenlerine baktığımızda bu gerçeği daha net bir şekilde görebiliriz.

Tarih kitaplarını karşıtırdığımızda Birinci Dünya Savaşı'nın çıkış nedenleri;

Fransız İhtilali ile dünyaya yayılan milliyetçilik akımı, devletlerin toprak talepleri ve bağımsızlık isteklerinin artması, hammadde ihtiyacı, kıtlık ve devletler arasındaki silahlanma yarışının hızlanması olarak özetlenmektedir.

Bugün gelinen noktada ise; pandemi ve ardından Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile ortaya çıkan konjonktür, neredeyse birinci dünya savaşı sonrası ortaya çıkan tüm şartları içerisinde barındırmaktadır.

Özellikle göçmen akınları ile Avrupa ülkelerinde aşırı sağın ve milliyeçiliğin yükselmesi, Kırım'dan Keşmir'e, Karabağ'dan Tayvan'a kadar dünyadaki birçok noktadaki toprak talepleri,

Pandeminin etkisi ile oluşan lojistik zorluklar, gelir dağılımı adeletsizliği ve iklim değişikliği gibi sorunlar nedeni ile oluşan pahalılık ve kıtlık tehlikesi,

Arap Baharı, sınır anlaşmazlıkları, terör ve özellikle ABD, Rusya ve Çin'in etkisi ile tüm dünyada artan silahlanma yarışı...

Her bölgesel ve küresel kriz dünya siyasetinde ve ekonomisinde kaçınılmaz olarak dönüşümlere neden olmaktadır. Bu kriz de şüphesiz bir dönüşüm olarak etkilerini birçok alanda gösterecektir.

Bugün yaşanan sürecin özellikle ABD ve İngiltere'nin ikinci dünya savaşından sonra kurulan Batı kontrolündeki düzeni korumak amacı ile tetiklendiği gerçeği ortada olsa da kalıcı ve büyük dönüşümleri beraberinde getireceği de aşikardır.

Adı konulamayan 'dünya savaşı' ve yeni gerçeklikler

Dünya; hangi ideolojiye mensup olursa olsun, kendi ülkesi için bağımsız olarak çözümler üretebilen, özellikle ekonomi ve güvenlik sorunlarına dair çözüm üretebilen güçlü siyasi aktörlerin zeminlerini genişlettiği, bunu yerine getirmeyen siyasi aktörlerin ise kademeli olarak siyaset sahnesinden silineceği bir geçeklikle karşı karşıya kalacaktır.

Bu açıdan her ülkenin kendi yerelliği içinde çözüm üretebilen ideolojiler hakim hale gelebilir. Yeni dönemde kurumsal ve ideolojik birlikteliklerin yerini daha pragmatik aktörler ve birliktelikler alacaktır.

Ulus ötesi olan bütün siyasi ve toplumsal aktörlere karşı şüpheyle bakıldığı bir döneme girdiğimiz artık daha da aşikardır.

Uluslararası kurumlar ve şirketler ve ulus ötesi sivil toplum kuruluşlarının meşruiyetlerini muhafaza etmek için daha geniş katılımlarla yerel konular ve yerel sorunların çözümü için daha fazla inisiyatif almak zorunda kalacakları bir döneme girdiğimiz net bir şekilde görülmektedir.

Türkiye'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'dünya beşten büyüktür' yaklaşımı bu süreçte gerçekliğini daha da ortaya koymuştur. Bu gerçeklik, uluslararası kurumlarda köklü değişimleri de beraberinde getirecektir.

Zira; İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan uluslararası kurumlar daha çok ABD ve Avrupa öncülüğünde oluşturulup, küresel bir etkinlik ve geçerlilik alanı kazanmıştı. Batılı aktörler bu kurumlar üzerinden kendi küresel liderliklerini yaygın ve kalıcı hale getirmişlerdi.

Çin, Türkiye ve Hindistan gibi yeni küresel ve iktisadi oyuncular bu kurumlara ön ayak olarak ve etkinliklerini artırarak küresel siyasetteki etkilerini artırmaya odaklanacaklardır. Benzer bir şekilde bölgesel aktörler de kendi siyasi gündemlerini çeşitli uluslararası kurumlar üzerinden yaygınlaştırmaya çalışacaklardır.

Çok kutuplu dünya ve yeni aktörler

Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile dağılmakta olan "Batı ve NATO birliğinin" yeniden toparlanma sürecine girdiği görünmektedir. Nitekim, ABD ve İngiltere'nin esas hedefinin de bu olduğunu göz önüne alındığında, bu hedefe büyük ölçüde ulaşıldığını söylemek gerekiyor.

Fakat diğer yandan, Batı'da güvenlik anlamında bir birliktelik yeniden sağlanmış olsa da, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan uluslarası siyasi ve ekonomik düzenin sürdürebilirliği artık neredeyse imkansız hale gelmiştir.

Bu nedenle, Batı hegomanyasındaki siyasi ve ekonomik düzenin tamamen değiştiği ve 'yeni dünya düzeni' olarak adlandırılabilecek sürecin hızlandığı görülmektedir. Bu nedenle; Ortadoğu ülkelerinden Afrika'ya, Kafkasya'dan Körfez ülkelerine kadar, Batı hegomanyasına 'meydan okuyan' yeni ittifaklar ve yakınlıklar oluşacaktır.

Diğer bir ifade ile tek kutuplu düzenden çok kutuplu düzene geçişle ilgili süreç artık hızlanmış ve ete kemiğe bürünmeye başlamıştır. Şüphesiz böyle süreçlerin sonunda tarihte de göreceğimiz gibi yeni küresel aktörler ortaya çıkacaktır.

Yeni çıkacak aktörlerin arasında, dünyanın da artık açık bir şekilde kabul ettiği üzere Türkiye, en güçlü adaylardan birisi konumundadır.

Türkiye'nin özellikle 2016'dan bu yana ortaya koyduğu dış politika ivmesi Türkiye'yi en güçlü adaylardan birisi haline getirmiştir. Türkiye'nin son dönemde, Kafkasya'dan, Orta Asya'ya, Afrika'dan Batı Avrupa'ya kadar, hatta yakın zamandaki hamleleri ile Körfez bölgesine kadar geniş bir etki alanına ulaştığı görülmektedir.

Doğu Akdeniz, Karabağ, Libya, Suriye, Afganistan hatta Ukrayna krizlerinde aldığı rollerle bölgesel bir güçten küresel bir güce doğru evrilen Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşı ve pandeminin bitişi ile birlikte küresel güç konumunu daha da sağlamlaştıracak ve artık Batı yada Doğu Ekseni taratışmalarından tamamen sıyrılarak kendi eksenini dünyaya kabul ettirecektir.

Sonuç

Adı konmayan bu dünya savaşı, her anlamda 2. Dünya savaşı sonrası kurulan düzenin temellerini kökünden sarsmış ve artık sürdürülebilirliğinin olmadığını ortaya koymuştur.

Bir yanda askeri gerginliğin diğer yanda ekonomik gerginliğin baskısı ve Soğuk Savaş'ın en kötü dönemlerinde bile yaşanmayan boy gösterileri temelleri sarsılan dünya düzenini büyük bir dönüşüme sürüklemiştir.

Bu dönüşüm sonucunda, özellikle ekonomi ve güvenlik sorunlarına dair çözüm üretebilen ülkeler hem iç dinamikleri hem de yeni oluşacak ittifaklar anlamında uluslararası dinamiklerde söz sahibi olarak ortaya çıkacaktır.