Al-Monitor: Rusya'nın Güney Kafkasya'daki etkisi azalırken Türkiye nüfuzunu genişletiyor
Güney Kafkasya'daki etki alanı mücadelesi, küresel etkileri açısından kritik önem taşıyor. Rusya'nın Güney Kafkasya'daki etkisi azalırken Türkiye nüfuzunu genişletiyor.
ABD merkezli yayın organlarından Al-Monitor'de, Rusya'nın Ukrayna savaşının ardından bölgede oluşan yeni dengelerin ve özellikle Güney Kafkasya'daki etki alanı mücadelelerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Güney Kafkasya geçtiğimiz iki yüzyıl boyunca Rusya'nın münhasır nüfuz alanının bir parçası olarak görüldüğüne dikkat çekilen analizde, Rusya'nın Ukrayna savaşının ardından ise dengelerin değiştiği tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; Türkiye'nin 2020 Karabağ savaşındaki rolü ve Orta Koridor'daki hamleleri ile bölgede nüfuzunu genişleten ülke olarak öne çıktığı belirtildi.
İşte Al-Monitor'de yayınlanan analiz:
Güney Kafkasya geçtiğimiz iki yüzyıl boyunca Rusya'nın münhasır nüfuz alanının bir parçası olarak görülmüştür. Sovyetler Birliği'nin sona ermesi bile bu dinamiği kökten değiştiremedi.
Ancak son birkaç yılda işler değişti ve Rusya'nın Güney Kafkasya'daki nüfuzunda belirgin çatlaklar ortaya çıktı.
Moskova'nın etkisi tamamen çökmese de, son iki yıldaki gelişmelerin ardından büyük bir düşüş içinde. Bunun nedenlerinden biri, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal ederek Moskova'nın Güney Kafkasya'daki askeri kaynaklarının neredeyse tamamını tüketmesi ve büyük bir güç olarak prestijine gölge düşürmesidir.
Türkiye nüfuzunu genişletiyor
Bir diğer etken ise Türkiye'nin artan gücüdür. Bu iki ülke ortaya çıkan güç boşluğundan ilk yararlananlar arasında yer alıyor.
Ankara, Azerbaycan'ın geleneksel müttefiki olmuştur ve Türk ordusu, Bakü'nün 1990'ların başında Ermenistan'la yapılan ilk savaştan sonra kaybettiği Dağlık Karabağ bölgesi ve çevresindeki topraklar üzerindeki kontrolü 2020'de yeniden kazanmasında etkili olmuştur.
Türkiye 2020'den bu yana Azerbaycan ile ittifakını askeri ve ekonomik alanlarda genişletti. Örneğin Ankara, Ermenistan'ın en güney toprakları boyunca Türkiye'nin Nahçıvan üzerinden Azerbaycan'a bağlanmasını sağlayacak yeni bir ticaret ve transit koridorunun açılması için bastırdı.
Bu durum, Ermenistan'ı sadece Azerbaycan'ı dengelemenin bir yolu olarak değil, aynı zamanda Kafkasya'ya Türk etkisi altında olmayan tek fiziksel bağlantı olarak gören İran'ı tedirgin etti.
Türkiye'den Hazar Denizi'ne uzanan kesintisiz bir koridorun ortaya çıkabileceği korkusu Tahran'ı Ermenistan ile daha yakın ilişkiler kurmaya itti.
Türkiye ve Rusya'nın yapabilecekleriyle kıyaslandığında İran'ın kuzeye doğru güç projeksiyonu yapma konusundaki ekonomik kabiliyeti hala kısıtlı. Yine de İran'ın bölgeye müdahalesinin yoğunluğu daha önce görülmemiş düzeyde denilebilir.
Coğrafyanın önemi
Rus etkisinin göreceli düşüşünün ve Güney Kafkasya'nın Orta Doğu ile artan bağlantısının bir sonucu da tarihsel normlara geri dönüş olabilir.
Aslında, bin yıllık bir perspektiften bakıldığında ortaya çıkan bu durum, Rus hakimiyeti için önemli bir sapma olarak görülebilir. Tarih boyunca Ahamenişler, Romalılar (Bizanslılar), Sasaniler, Osmanlılar, Safeviler bin yıl boyunca bölge tarihinde merkezi bir rol oynamışlardır. Ve bunlar Orta Doğu'nun önemli güçleriydi.
Şüphesiz bu coğrafya çok önemli ve genellikle Rusya'ya bağlı olarak görülse de Güney Kafkasya aslında geniş Orta Doğu'nun jeopolitik bir devamıdır.
Diğer yandan; Orta Koridor olarak da adlandırılan bu coğrafya; Avrasya çapındaki ticaret yolunun geliştirilmekte olduğu Güney Kafkasya'da artan potansiyelini gösermektedir. Karadeniz'den Orta Asya'ya uzanan bir koridor olarak tasarlanan bu güzergahın, AB ile Çin arasındaki konteynerli karayolu taşımacılığının %20'sini çekmesi öngörülüyor.
Öte yandan Güney Kafkasya ülkeleri, Rusya'nın etkisini sınırlama mücadelelerinde potansiyel dengeleyiciler olarak Orta Doğu ülkelerine bakmaktadır.
Çok vektörlü bir dış politika, dış politikalarını çeşitlendirmek için giderek daha cazip bir araç haline gelmektedir. Güney Kafkasya'da yer alan aktörlerin sayısı arttıkça, yerel ülkelerin manevra yapması da kolaylaşmaktadır.
Orta Doğu'daki diğer aktörlerin de Güney Kafkasya'ya ilgisi giderek artıyor.
Azerbaycan'la yakın güvenlik ve siyasi bağları olan İsrail de bunlardan biri ve İsrail faktörü, İran'ı endişelendiriyor. Bu da Orta Doğu ile Güney Kafkasya arasında artan jeopolitik bağları yansıtıyor.
Güney Kafkasya'nın enerji potansiyelinin büyük bir kısmı artık Orta Doğu'ya bağlı olduğu için enerji bileşenini de gözardı etmemek gerekiyor.
Türkiye bundan en büyük faydayı sağlayan ülke konumuna gelmiş durumda.
Azerbaycan'dan Türkiye'ye uzanan boru hatları ya da Orta Koridor, geleneksel olarak Rusya'ya yönelmiş olan Güney Kafkasya'daki değişen altyapının bir parçası.
Rusya'dan İran'a uzanan Uluslararası Kuzey-Güney Ticaret Koridoru çoğunlukla Azerbaycan üzerinden geçiyor. İran ayrıca Ermenistan ve Gürcistan üzerinden Karadeniz'e uzanan başka bir koridor üzerinde aktif olarak tartışırken, Türkiye de Azerbaycan'a bağlanmak için kendi planlarını ilerletiyor.
Yeni ticaret koridorlarına yönelik bu yarışta, Güney Kafkasya ile Orta Doğu arasında artan bağlar dikkat çekiyor.
Bu genişleyen bağlantılar, Orta Doğu'daki jeopolitik istikrarsızlık Güney Kafkasya'yı etkilediğinde tuhaf bir gelişmeye yol açıyor
İster Gazze'deki savaş, ister İran ve İsrail arasında tırmanan gerilim olsun, Güney Kafkasya ülkeleri taraf tutmaları ya da tarafsız kalmaları beklendiği için kendilerini tehlikeli bir konumda buluyorlar.
Ermenistan ve Azerbaycan ya da Azerbaycan ve İran arasındaki gerilimler de aynı şekilde Orta Doğu güçlerini daha aktif siyasi katılım arayışına davet ediyor.
Özetle; Güney Kafkasya'daki münhasır Rus hakimiyeti dönemi sona ermiş ve diğer aktörlerin önü açılmıştır.
Oldukça sıkışık bir jeopolitik alanda, Orta Doğu güçleri artık giderek daha aktif bir rol oynamaktadır. Bu da eski düzenin sona erdiğinin ve çok vektörlü bir dış politika ile karakterize edilen yeni bir düzenin doğmakta olduğunun açık bir işaretidir.