Almanya İsrail'in soykırımını neden kayıtsız şartsız destekliyor?
Holokost, Staatsraison politikası, Morgenthau Planı ve uluslararası hukuk normları. Almanya İsrail'in soykırımını neden kayıtsız şartsız destekliyor?
İsrail'in tarih boyunca Filistin'e karşı gerçekleştirdiği işgal ve soykırım politikasının, maddi ve askeri olarak ana destekçisi, şüphesiz olarak Amerika Birleşik Devletleri oldu.
Ancak neredeyse hiçbir devlet; “İsrail ile dayanışma” ve Gazze'de devam eden soykırımı destekleme konusunda Almanya kadar gayretli bir yaklaşım sergilemedi.
Almanya, tarihte Holokost olarak alınan ve 6 milyon Yahudi'nin sistematik olarak öldürülmesi ile sonuçlanan süreçten sadece üç yıl sonra Filistin toprakları üzerine kurulan İsrail'e destek vermeye başladı ve bu politikasını, “Staatsraison” yani “devlet aklı” gereği “özel sorumluluk” olarak adlandırdı.
Staatsraison nedir?
Bu terimin kökeni; kralların ve prenslerin devletin çıkarına olduğunu düşündükleri takdirde, yasaları geçersiz kılabildikleri modern dünya öncesi devletlere kadar uzanıyor.
Bu tanım da somut anlamda, Almanya'nın İsrail'e yaklaşımını “koşulsuz destek” noktasına taşırken, aynı zamanda da uluslararası hukuk ihlalllerini rağmen, Almanya'nın BM ve UCM gibi kurumlarda İsrail'i korumasının temelini oluşturuyor.
Zira Alman Şansölyeleri, “kralların ve prenslerin devletin çıkarına olduğunu düşündükleri takdirde, yasaları geçersiz kılabilme” yaklaşımını, sözkonusu İsrail olunca çekinmeden “devlet aklı” ve “sorumluluğu” olarak tanımlıyor.
Holokost sonrası tarih boyunca, Almanya'nın bu politikayı uyguladığına dair çok sayıda örnek bulunuyor.
Ancak, BM ve BMGK'nın Batı yanlısı yapısı nedeniyle, yaptıkları uluslararası hukuka aykırı olmasına rağmen, İsrail gibi, İsrail'e destek veren Almanya gibi ülkeler de “cezasızlık” gerçeğini kullanıyor ve bu politikalarını sürdürmeye devam ediyor.
Tarihsel “kefaret”
Holokost olarak alınan ve 6 milyon Yahudi'nin sistematik olarak öldürülmesi ile sonuçlanan süreç sonrasında Batı'da genel olarak, Almanya'nın yeniden silahlanmasına karşı güçlü bir muhalefet süreci yaşandı.
Hatta o dönemdeki ABD Başkanı Roosevelt 1944 yılında, Alman silah sanayisinin ve Alman ordusunun yeniden inşasına katkıda bulunabilecek tüm endüstrilerin tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini dair hazırlanan Morgenthau Planı'nı açıkladı.
Ancak başlayan Soğuk Savaş dönemi, Roosevelt tarafından yayınlanan bu raporun uygulanma olasılığını ortadan kaldırdı. Zira Batı'nın, Almanya'ya ve caydırıcılık anlamında güçlü bir Alman savunma sanayisine ihtiyacı vardı.
Bu nedenle Almanya ile yeni bir pazarlık süreci başlatıldı ve tam da o dönemde, Filistin toprakları üzerinde sözde bir İsrail devleti kuruldu.
Almanya'ya bu devleti desteklemesi karşılığnda, kendisine yönelik baskıların ortadan kaldırılması teklif edildi ve nitekim, 1953 yılından itibaren Almanya, 1948 yılında kurulan sözde İsrail devletine, silahlar başta olmak üzere sanayi malları şeklinde tazminat ödemeye başladı.
Bu hamlesinin ardından ise Roosevelt'in planı tamamen rafa kaldırıldı ve Almanya'nın, 1955 yılında NATO'ya katılmasına ve Batılı askeri ittifak içerisinde yer almasına izin verildi.
Yani Almanya; Hitler döneminin ardından yeniden askerileşme ve Batı'ya entegre olma şansını, Filistin toprakları üzerine kurulan İsrail'e destek olarak elde etmiş oldu.
Bu tarihten sonra Almanya'nın üzerine, 6 milyon Yahudi'ye uygulanan soykırım suçlarının bedelinin yanı sıra, yeniden Batı tarafından kabul edilmesi için “İsrail'e destek verme” yükümlülüğü de yüklenmiş oldu.
Almanya İsrail'in Gazze katliamını nasıl destekliyor?
Almanya'nın İsrail'e desteği, tarih boyunca Staatsraison kavramı üzerinden devam etti ve özellikle 7 Ekim sonrası yakın tarih de, bu anlayışın devam ettiği bir süreç olarak tarihteki yerini aldı.
Gazze'de 7 Ekim'den bu yana devam eden İsrail saldırılarında, BM'nin son raporuna göre yüzde 70'i kadın ve çocuklar olmak üzere 40 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti.
Ancak Almanya, uluslararası hukukun açık ihlaline, BM'nin uyarılarına ve UCM'nin “soykırım şartları oluştu” kararına rağmen İsrail'e, gerek silah gerekse de politik desteğini devam ettiriyor.
Silah satışı
Almanya merkezli Haber Ajanslarından DPA'da yayınlanan verilere göre; Almanya sadece 7 Ekim Aksa Tufanı'nından sonra, Almanya'nın İsrail'e silah satışı bir önceki döneme göre on kattan fazla arttı.
Ajansın verdiği bilgilere göre; 2023 yılı öncesinde Almanya'nın İsrail'e yaptığı yıllık silah satışları ortalama 22,3 milyon dolarken, 7 Ekim sonrası Almanya tarafından İsrail'e satışı onaylanan silah ve mühimmatların bedeli, 326,5 milyon dolar olarak gerçekleşti.
İsrail'e askeri teçhizat desteği sağlayan Almanya, başta 2008 tarihli Avrupa Konseyi Ortak Tutum Belgesi olmak üzere AB ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı hareket ediyor.
Zira; 2008 yılında kabul edilen Avrupa Konseyi Ortak Tutum Belgesi, silah ihracatına ilişkin olarak ;
“İhraç edilecek askeri teknolojinin, uluslararası insancıl hukukun ciddi ihlallerinin gerçekleştirilmesinde kullanılabileceğine dair açık risk olması, üye ülkelerin satışı reddetmesi gerekliliği gerektirir”
kuralını getiriyor.
Ancak Almanya, bu kurala ve UCM'ye rağmen “tarihsel kefaret” sorumluluğu nedeniyle İsrail'e silah satışlarını artırarak devam ettiriyor.
Sonuç
Bu gün gelinen noktada, Almanya'nın soykırıma rağmen İsrail'e kayıtsız şartsız desteği, tüm bu arka plan ışığında artık yazılı olmayan bir “devlet politikası” haline gelmiş durumda.
Almanya, bir yandan Holokost suçlarının bir yandan da Batı'ya yeniden entegre edilmesinin bedelini ödemeye devam ediyor.
Hem de bu defa kendisi direkt olarak işlemese de, birebir aynı soykırım suçlarının işlenmesine ortak olarak.
Nitekim; İsrail'in geçtiğimiz günlerde görevden alınan Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın, Gazze'de devam eden soykırıma dair yaptığı bir açıklamada;
“İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz”
söylemi, aslında Almanya'nın soykırım tarihini inceleyenler için hiç de şaşırtıcı değil.
Almanya'daki tarihin en büyük soykırımını gerçekleştiren Hitler yönetiminin SS Komutanı Genaral Himmler de, 4 Ekim 1943'te yaptığı bir konuşmada Yahudiler için birebir aynı ifadeleri kullanmıştı.
İsrail Maliye Bakanı Smotrich'in iki milyon Filistinliyi aç bırakmanın ne kadar “haklı ve ahlaki” olacağından bahsetmesi, İsrail Güvenlik Bakanı Ben Gvir'in ise “Filistinlilerin nüfusunun azaltılması gerektiği” açıklamaları da Hitler yönetimindeki Almanya'nın politikasını birebir yansıtıyor.
Tarih; İsrail'i soykırımcı olarak yazarken, Almanya'yı da, soykırım tarihinin “kefaretini” ödemek için yeni bir soykırıma destek veren ülke olarak yazacak.