American Enterprise Institute: ABD ve AB, Türkiye'nin Doğu Akdeniz hamlelerine karşı harekete geçmeli
Türkiye düşmanlığı ile bilinen eski Pentagon yetkilisi Rubin'den, ABD ve AB'ye Türkiye'ye karşı harekete geçme çağrısı. "Avrupa ülkeleri ve ABD'nin, Doğu Akdeniz'deki Türk politikalarına karşı harekete geçme zamanı geldi."
Her fısatta Türkiye düşmanlığı ile gündeme gelen Eski Pentagon görevlisi ve ABD merkezli bir düşünce kuruluşu olan American Enterprise Institute yazarlarından olan Michael Rubin, bu defa Türkiye'nin Doğu Akdeniz politikalarını hedef alan bir analiz kaleme aldı.
Rubin, Türkiye'nin BM tarafından resmi olarak tanınan Libya hükümeti ile yaptığı anlaşmayı "yasadışı" olarak tanımlarken, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin, GKRY ve Yunanistan'ın tezleri üzerinden hareket ederek, Türkiye'ye karşı sert bir politika izlemesi gerektiğini yazdı.
Türkiye'ye karşı harekete geçilmesi çağrısında bulunan Rubin, Türkiye'nin veto hakkı nedeni ile yapılacak hamlenin NATO çatısı altında değil, Avrupa Birliği'nin "karşılıklı savunma maddesi"kapsamında yapılması gerektiğini belirtti.
İşte o analizin tamamı:
ABD perspektifinden bakıldığında, dürüst bir arabulucu her zaman eşit bir arabulucu değildir. ABD olarak, taraflardan her birinin dile getirdiği argümanların eşit geçerliliğe sahip olduğunu kabul etmemeliyiz. Örneğin, Türkiye'nin Libya ile hukuk dışı deniz anlaşmaları ve diğer hayali iddialarının hiçbir yasal dayanağı yoktur.
Doğu Akdeniz'e yönelik Avrupa Birliği ve ABD Enerji ve Güvenlik Politikalarını tartışırken, büyük resmi takdir etmek önemlidir. Bölgedeki enerji politikası, canlandırılmış bir Avrupa Birliği savunma ve dış politikasının çekirdeği olabilir. Öncülük etmek ABD'nin işi değil, ancak Avrupalı yetkililer bu politikayı formüle ederken ve ilerletirken, ABD Avrupa'yı desteklemelidir.
Hem Avrupa hem de Amerika Birleşik Devletleri artık eski deneyimlerinden hareket edebilir. Avrupa Birliği'nin Rusya'ya bağımlılıkla ilgili yaşadığı feci deneyimi önemli bir ders veriyor.
Avrupa Birliği üyesi olmayan bir ülkeyle, asla enerji ve ekonomi politikaları üzerinde bir bağımlılık politikası yürütülmemeli. Bu sadece Rusya için değil, Türkiye ve İran gibi diğer revizyonist güçler için de geçerli.
Bu nedenle, Avrupa enerji kaynaklarının devreye alınması çok önemlidir. Bu, Kıbrıs ve Yunan gazına yapılan yatırımın ikiye katlanması anlamına geliyor. İsrail ve Mısır kaynaklarının çevrimiçi hale getirilmesi, Avrupa'dan şantaj yapmak isteyenlerin gücünü de azaltacaktır.
Bu, Avrupa'yı Rus gazından kurtaracak hem de Türkiye'nin Avrupa'ya şantaj yapma kabiliyetini azaltacaktır.
Türkiye, Doğu Akdeniz'deki doğal gaz gelişmelerini bir nedenle engellemeye çalışıyor. Ankara, Türkiye'nin içerisinde olmadığı bir boru hattı ağınının, Türkiye'nin çıkarlarına zarar vereceğini anlıyor.
Aslında Türkiye tekelini korumak istiyor.
Avrupalı yetkililer, Doğu Akdeniz gazı gelişimini sadece bir Rum veya Kıbrıs meselesi olarak görmemeli. Ne de olsa Avrupa Birliği'nin kökleri, Batı Avrupa devletlerinin 1952'de oluşturduğu Avrupa Çelik ve Kömür Topluluğu'na dayanıyor. Avrupa Birliği sürekli gelişiyor. 21. yüzyıl için bir Avrupa Birliği 2.0'ın kendi enerji güvenliği etrafında örgütlenmemesi için hiçbir neden yok.
Birkaç politika reçetesi
Birincisi, Doğu Akdeniz'deki Yunan egemenliğine yönelik Türk meydan okumalarını kınamak ve reddetmek önemlidir. Çünkü Türkiye'nin krizi uzatmasına izin vermek, ona diplomasinin temel çizgisini değiştirmesi için de fırsat sağlayacaktır. Örneğin Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'ı işgalini düşünün. Türkiye şimdi benzer bir şekilde adalar konusunda da benzer bir anlaşmazlığa düşmeyi tercih ediyor.
Avrupa ve ABD, Türkiye'nin Kıbrıs konusunda iki devletli bir çözüm yönündeki baskısını reddetmeli ve Türkiye ile devam eden ekonomik ilişkileri BM Güvenlik Konseyi kararlarında ortaya konan Kıbrıs çözümü parametrelerini taahhüt etmesine bağlamalıdır.
Burada, Kıbrıslı Türkler ile Türkiye'nin "ithal ettiği yerleşimciler" arasında da ayrım yapmak önemlidir. Bugünlerde Türkiye'nin Kıbrıs politikalarında en büyük kaybeden, Kıbrıs'ın geri kalanıyla uzlaşmayı savunan daha ılımlı Kıbrıs Türk toplumudur.
Lizbon Antlaşması'nın 42.7 Maddesi, Avrupa Birliği'nin karşılıklı savunma maddesidir. Bir devlet "topraklarında silahlı saldırı" ile karşı karşıya kaldığında, diğer üye devletlerin "ellerinden gelen tüm araçlarla yardım ve yardım yükümlülüğü" olduğunu belirtir.
Türkiye kendisini revizyonist bir devlet olarak kurmaya devam ederken, sadece Yunanistan ve Kıbrıs değil, daha geniş Avrupa Birliği de bir cesaret sınavıyla karşı karşıya kalacak. Hem Brüksel'in hem de Washington'ın kabul etmesi gereken şey, Türkiye saldırganlığına karşı önemli bir geri adım atana ve bunun bedelini ödeyene kadar meydan okumaya devam edeceğidir.
Burada hem Avrupa Birliği'nin hem de ABD'nin karşılıklı savunma ve güvenlik garantileri için bir plan hazırlaması gerekiyor. Bu, NATO çerçevesi dışında gerçekleşmelidir, çünkü Türkiye'nin NATO içinde veto yetkisi vardır.
Amerika Birleşik Devletleri, Kıbrıs'ın Münhasır Ekonomik Bölgesi'ndeki herhangi bir geminin taciz edilmesine karşı hiçbir toleransı olmadığını açıkça belirterek başlayabilir.
On bir yıl önce, o zamanlar Türk lider Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı olan, bugün ise Türkiye'nin Çek Cumhuriyeti Büyükelçisi olan Egemin Bağış, Kıbrıs sularında faaliyet gösteren Amerikan enerji sektörü gemilerini tehdit etmişti.
Baǧɪş,
"Donanmamız bunun için var. Denizcilerimizi bunun için eğittik. Donanmayı bunun için donattık. Tüm seçenekler masada veher şey yapılabilir."
ifadelerini kullanmıştı.
Washington 11 yıl önce böyle bir açıklamanın ne kadar kabul edilemez olduğunu ve Türkiye'nin kırmızı çizgiyi nasıl aştığını açıklasaydı, bugün bu noktada olunmazdı.
Sert bir çizgi çizmenin zamanı geldi. Avrupa Birliği'nin liderliği alması gerekiyor. Ancak ABD de bu noktada proaktif bir destekleyici rol üstlenebilir. Washington sadece dürüst bir arabulucu olmalı, eşit bir arabulucu değil.