Ar damarı miyar olsa…
Utanmayı becerebilen, yanakları al al olan bir kimseye denk geldiniz mi, aman ünsiyetinizi kesmeyin bu kimseyle. Bir kimseye baktığımda, mahcup olabilme kabiliyetini yitirdiğini görüyorsam eğer ondan hemen uzaklaşıyorum. Derdimiz kabahatiyle karşılaşıldığında, bununla iftihar etmeyen kimseleri bulmak.
Yolda yürürken denk geldiğim bir zat kısa bir mükalemeden sonra "Ben de seni bir adam sanmıştım" dedi. “Şimdi olmadığıma mı hükmettiniz” dedim “adam olsan böyle davranmazdın” dedi.
Baktım, adam haklı. Benden tam da istediği gibi bir mukabele bekliyor, bulamayınca da hayal ettiği adam o çıkmayınca “bu o değilmiş” deyiveriyor. Olabilir.
Zaten o zatın var kabul ettiği adam olmaya çabalasam muhtemelen bir başkasının muhayyilesindeki çıkmayacaktım. “Peki, dua edin adam olalım” dedim ve ayrıldım yanından.
Acayip şeydir, insanımız kendisinde de var olması muhtemel zaafları, kabahatleri, eksiklikleri daha evvel zihninde bir başka yere oturttuğu kimsede görmeye tahammül edemiyor.
Oysa kusurdan, kabahatten, eksiklikten azade olmak iddiasıyla yaşamaması gereken bizler bu nakisalar karşısında üç tutuma sahip olmalıyız: Kusurun kusur olduğunu biliyorsan onu telafi etme cihetine git, bir zaafın varsa bunu her daim hesaba kat ve mümkünse ve gurur meselesi yapmıyorsan zaaflarından etkilenmesi muhtemel muhataplarına önceden beyan et ve bence en mühimi, oluşması muhtemel kabahatleri meydanlık yerde işleme.
Cümle cihanı bir kabahate şahit tutmakta bir keramet yoktur. Böyle yapanlara “fasık-ı mütecahir” derler.
Bu, bu meselenin bencesidir. Ahmak tevazu olarak söylemiyorum, benim de farkında olduğum sittin kabahatim var. Onların ne oldukları benden başkasını alakadar etmez.
Başa çıkabildiklerim ve çıkamadıklarım var. Bakalım hesabını nasıl vereceğiz? Zor bahistir; işin o kısmına burada girmeyelim.
Fakat kimsenin kusursuz, kabahatsiz, zaaftan berî olmadığını kabul etmemle birlikte yukarıda zikretiğim üç kıstası sosyal ve siyasal değerlendirmelerimde de kendime esas kabul ediyorum.
Sizlerin de kendinize ait kıstaslarınız vardır. Sizler de onları miyar kılıyorsunuzdur muhakkak.
Bir kimseye baktığımda, mahcup olabilme kabiliyetini yitirdiğini görüyorsam eğer ondan hemen uzaklaşıyorum. Avcı tefrikası anlatır gibi kahve köşelerinde günahıyla iftihara eden adamlardan kaçınız. Böyleleri zor iflah olur.
Velakin Allahın meşietine de aklımız ermez, bakarsınız evliya olur çıkar karşınıza bir gün bu yüzü kızarmaz, hayasız bildiğiniz. Orası da bizin anlamadığımız kısımdır.
Ben anladığım tarafından bahsedebilirim. Bir de kendinden başka hiç kimsenin kar-zarar hesabını yapmayan kimseler vardır ki, bunların zaafı yalnız kendisine değil herkese tesir eder. Bunlardan da uzak durmakta, mümkünse ehliyet gerektiren bir makamda tutmamakta fayda vardır.
Ticaretle, ikametle, arkadaşlıkla ilgili mevzularda zannederim sizin de yukarıda zikretiğime benzer prensipleriniz vardır. Öyle ya, birlikte ticaret yapacağınız adamın nalıncı keseri gibi her mevzuyu kendine yontması size zarar ettirir.
Komşuluk yapacağınız kimsenin azıcık mahcup olabilmesi sizin kendi hanenizde huzur içinde yaşayabilmenizi mümkün kılar. Velakin iş siyasete gelince, ne hikmetse herkes kendinden gördüğünü bütün kusurlarından azade olarak benimsemeye meyyal.
E efendi, o da senden bir şeyler götürüyor farkında değil misin? Şimdi hasbelkader bu satırları okumuş olan benim ötekim, yahut beni öteki olarak gören bir kimse otomatikman şu mukabelede bulunuyordur muhtemelen “sanki sizinkiler böyle yapmıyor”.
Sıtkım sıyrıldı zira bu sizinki bizimki işlerinden, vehleten kulağımda çınlıyor bu ses. Eğer böyle diyenlerden biriyseniz şu anda, iki dakikacık lütfedip tekrar yukarıdan itibaren okuyunuz, acaba hiç sizinkilerden yahut bizimkilerden bahsetmiş miyim?
Derdimiz kusursuz adamı aramak değil, Kaf Dağı’nın ardında da bulamayız zira. Derdimiz kabahatiyle karşılaşıldığında, bununla iftihar etmeyen, nadim olduğu anda bunun telafisi cihetine gidecek kimseleri bulmak, bu kimselerle birlikte olmak.
Utanmayı becerebilen, yanakları al al olan bir kimseye denk geldiniz mi, aman ünsiyetinizi kesmeyin bu kimseyle. Ar damarı çatlamamış olanların sayısı zira giderek azaldı. Siz sizden olanlara böyle hudutsuzca perestiş ettikçe, bir de göreceksiniz ki, sizin biz diyebileceğiniz bir bünye kalmamış.
O arsızlık, o kadar çok ben dedirtir ki, biz sözü o sizden olanlar için hiçbir şey ifade etmez hale gelir. Ondan sonrası, kalabalık içinde yalnızlık. Allah etmesin.