Arab Center DC: Netanyahu İsrail'i stratejik bir yenilgiye doğru nasıl sürüklüyor?

İngiltere ve ABD, İsrail'e silah satışını durdurmayı düşünürken, bazı AB ülkeleri de Filistin'i devlet olarak tanımanın eşiğinde. Netanyahu “zafer” peşinde koşarken, İsrail'i stratejik bir yenilgiye mi sürüklüyor?

1. resim

ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Arab Center DC'de, İsrail'in soykırım savaşı haline gelen Gazze'de yaşanan son gelişmelerin ve savaşın Betanyahu hükümeti için olası sonuçlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

190 günden fazla bir süredir devam eden ve giderek sonu belli olmayan bir savaşa dönüşen Gazze savaşında İsrail'in hedeflerinin hiçbirine ulaşılamadığı belirtilen analizde, ABD dahil olmak üzere İsrail'e uluslararası desteğin de azaldığına dikkat çekildi.

Analizde ayrıca; “Netanyahu, herhangi bir şekilde zafer kazanmak yerine, İsrail'i stratejik bir yenilgiye doğru sürüklüyor.” tespiti paylaşıldı.

İşte Arab Center DC'de yayınlanan analiz:

İsrail Başbakan Benjamin Netanyahu yaptığı son açıklamada Gazze savaşının altıncı ayını geride bırakırken İsrail'in "zaferden bir adım uzakta" olduğunu söyledi.

Ancak savaşta "tam zaferi" tanımlamak, Netanyahu ve giderek daha da telaşlanan İsrail kamuoyu için kişisel bir meydan okuma haline geldi.

Savaşın ilk günlerind İsrail, böyle bir zaferi sağlayacak ana hedefleri belirlemişti. Bunlar; Hamas'ı bozguna uğratmak, İsrailli rehineleri serbest bırakmak ve askerden arındırılmış bir Gazze Şeridi üzerinde açık uçlu güvenlik kontrolü sağlamak şeklinde özetlenmişti..

Ancak 190 günden fazla bir süredir devam eden ve giderek sonu belli olmayan bir savaşa dönüşen bu hedeflerin hiçbirine ulaşılamadı.

Netanyahu birden fazla kez bu hedeflere ulaşmanın "yıllar değil aylar" alacağını söyledi. Yine de İsrail'in zaferini taktiksel, operasyonel ya da stratejik olarak nitelendirip nitelendiremeyeceği artık belirsiz.

Netanyahu'nun son konuşmasındaki sözleri, Gazze'de yedi yardım görevlisinin öldürülmesi nedeniyle ABD Başkanı Joe Biden ile yaşadığı gerilimin hemen öncesinde gelmişti. Bu trajik olay İsrail'in en yakın müttefikleri tarafından kınanmasına neden oldu ve diplomatik izolasyonunu daha da derinleştirdi.

İsrail merkezli Haaretz gazetesi dünyanın artık "İsrail yorgunluğu "ndan muzdarip olduğunu söylerken, önde gelen İsrailli yorumcular ülkenin uluslararası bir parya haline geldiği uyarısında bulundu.

Bu gelişmelerinden ardından Netanyahu, Beyaz Saray'ın baskısı altında, rehinelerin serbest bırakılması karşılığında uzun süreli bir insani ateşkes sağlayacak bir anlaşma için müzakere masasına geri döndü.

Diğer yandan bu süreçte, on binlerce İsrailli sokaklara dökülerek Netanyahu'nun istifasını ve İsrailli rehinelerin serbest bırakılması için hızlı bir anlaşma yapılmasını talep etti.

İsrailli yetkililer şimdi bir yandan savaşın devam edeceği konusunda ısrar ederken bir yandan da kendileri için hadeflerine ulaşamadıkları acı verici uzlaşmalardan söz ediyor.

Washington geçici bir ateşkesin kalıcı olmasını umuyor ki bu, Netanyahu ve aşırı sağcı koalisyon ortaklarının hoşuna gitmeyecektir. Netanyahu hala Refah'a kara harekatı başlatma tehdidinde bulunurken, ABD ve İsrail'in en yakın müttefikleri böyle bir saldırıya karşı olduklarına dair sert mesajlar gönderdi. Netanyahu ve aşırılık yanlısı ortakları için savaşın şimdi sona ermesi teslimiyet anlamına gelecektir.

Ancak Netanyahu, herhangi bir şekilde zafer kazanmak yerine İsrail'i ancak stratejik bir yenilgi olarak tanımlanabilecek bir duruma doğru sürüklüyor.

ABD'nin eski bölgesel temsilcisi Dennis Ross'a göre İsrail askeri istihbaratı, Şubat ayında ülkenin siyasi liderlerine Hamas'ın savaştan sonra da varlığını sürdüreceğini bildirdi.

New York Times'ta bu hafta yayınlanan bir köşe yazısında da İsrail'in "Gazze'nin kuzeyindeki Filistinli silahlı grupların yeni bir isyanıyla" karşı karşıya olduğuna dikkat çekildi. David French, İsrail'in ABD birliklerinin Irak'ta zaten temizlenmiş bölgelerde karşılaştığı zorlukların aynısıyla karşı karşıya olduğunu belirtti. El-Şifa Hastanesi'nin İsrail askerleri tarafından bir ay boyunca yeniden hedef alınması bu örneklerden biriydi.

Evet, Hamas'ın askeri yapısı bozuldu ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın söylediği gibi artık bir örgüt olarak faaliyet gösteremeyebilir. Ancak savaşçılar, İsrail ordusunun daha önce temizlediği kuzey Gazze gibi bölgelerde başka bir gün savaşmak üzere yeniden ortaya çıktı.

Son bir haftada en az dört İsrailli subay, Han Yunus'ta Hamas tarafından öldürüldü.

Ancak İsrail'in en büyük kayıplarını verdiği yer savaş alanı değil. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısından sonraki ilk birkaç hafta ile son iki hafta arasındaki tezat, İsrail'e duyulan sempati ve destek açısından şaşırtıcı.

Küresel kamuoyunun dikkati 7 Ekim'deki vahşetten uzakaşt ve Gazze'de çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan Filistinlilerin toptan katledilmesine kaydı.

Netanyahu'nun hastanelerin ve üniversitelerin yıkılması, sağlık görevlilerinin, gazetecilerin ve yardım çalışanlarının öldürülmesi ve yardım kamyonlarına ulaşmaya çalışan Filistinlilerin kasıtlı olarak hedef alınması da dahil olmak üzere Gazze'nin sistematik olarak yıkılmasını onaylama kararı, İsrail'in meşru müdafaa hakkını kullanma iddiasını lekeledi ve en ateşli destekçilerini bile tonlarını değiştirmeye zorladı.

Stratejik yenilgi

Geçtiğimiz hafta aralarında eski Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin de bulunduğu yaklaşık 40 ABD'li Demokrat milletvekili Biden'dan İsrail'e silah satışını askıya almasını istedi.

Amerika'da kamuoyu artık savaşı sona erdirme yönünde güçlü bir eğilim gösteriyor.

İngiltere İsrail'e silah satışını durdurmayı düşünürken, bazı AB ülkeleri Filistin'i devlet olarak tanımanın eşiğinde.

Batı'daki ana akım medya bile İsrail'i Gazze'de eşi benzeri görülmemiş bir insani kriz yarattığı ve daha da kötüleştirdiği için eleştiriyor ve askerlerini savaş suçu işlemekle suçluyor. Açlıktan ölen çocukların ve yetersiz beslenme ve tıbbi bakım eksikliği nedeniyle ölen bebeklerin görüntüleri İsrail'in imajını ve savaş kanunlarına uyduğu iddiasını zedeledi.

Daha da kötüsü, İsrail Uluslararası Adalet Divanı'nda Gazze'de soykırım yapmakla ilgili ciddi suçlamalarla karşı karşıya.

Altı ay süren savaşın ardından güneyden ve kuzeyden on binlerce İsrailli yerinden edilmiş durumda, İsrail ise 50 milyar doları aşan askeri konuşlanma maliyetiyle başa çıkmaya çalışırken ekonomi stres altında.

Daha da kötüsü, Hizbullah İsrail için açık ve mevcut bir tehlike olmaya devam ediyor ve her iki taraf da açık bir savaşa yaklaşıyor. Bu arada Batı Şeria'da ordu ve radikal yerleşimciler saldırı ve provokasyonlarını arttırırken Filistin Yönetimi de Filistinliler arasındaki güvenilirliğini ve desteğini kaybediyor.

Ancak Netanyahu'nun başını ağrıtan şey, sadece Gazze'de değil, Batı Şeria'da ve Filistin sorununun geleceğinde de ertesi güne ilişkin vizyonu ya da vizyonsuzluğu.

Hamas'a karşı bir savaşın hızlı ve kararlı olacağı, hakim söylemi değiştirirken sahada yeni gerçeklikler yaratmasına izin vereceği kumarını oynadı.Aşırılık yanlısı ortakları milyonlarca insanın Gazze'den zorla nakledilmesi için bastırdı ve bölgenin yeniden kolonileştirilmesini savundu.

Bütün bu gelişmelere ve geriye dönüp bakıldığında Netanyahu'nun yanlış hesapları İsrail'i yenilgiye uğratabilir taktiksel ve operasyonel başarılarını gölgede bırakabilir.

Bunlar arasında siviller arasında şok edici bir ölü sayısına yol açan orantısız güç kullanımı, savaş sırasında ve sonrasında net bir stratejinin olmaması, bariz savaş suçlarına karşı uluslararası tepkiyi öngörememesi ve belki de Netanyahu'nun siyasi kariyerini nihai olarak sona erdirecek olan Hamas'ın tehditlerini ve oyunun sonunu büyük ölçüde yanlış hesaplaması yer alıyor.

Saldırgan bir savaşta kapana kısılmışken zafer ilan etmek neredeyse imkansızdır ve savaşı bitirmek yenilgi anlamına gelebilir.

Netanyahu'nun belki de en büyük hatası, dünyanın artık hazmedemeyeceği ya da savunamayacağı bir şekilde Filistinlilerin toplu katliamına onay vermesiydi.

Bu on binlerce sivil kayıp İsrail'e stratejik bir yenilgi yaşattı.

Tartışma