Arab Institute for Security Studies: ABD, İsrail'i savunmak için küresel sistemi nasıl dinamitliyor?
ABD, İsrail'i savunmak için uluslararası kurumları ve küresel sistemin altını dinamitliyor! Yeni ittifaklar ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin ortaya çıkışı nedeniyle ABD küresel hegemonyasını kaybediyor.
BAE merkezli düşünce kuruluşlarından Arab Institute for Security Studies'de, ABD'nin son dönemde özellikle İsrail nedeniyle attığı uluslararası adımların değerlendirildiği ve bunun küresel etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Putin ve eski Ömer Beşir hakkında tutuklama emri çıkaran mahkemeyi alkışlayan ABD'nin Netanyahu hakkında çıkan karar sonrası mahkemeyi tehdit etmesinin, Batı merkezli küresel düzeni dinamitledği belirtilen analizde, İsrail'in Gazze'ye yönelik korkunç savaş stratejisinin de çok kutuplu dünyaya geçişi hızlandırdığı kaydedildi.
Analizde ayrıca; Türkiye gibi bölgesel güçlerin ortaya çıkışı gibi bir dizi nedenden ötürü ABD'nin küresel hegemonyasını kaybetmetmeye başladığı tespiti yapıldı.
İşte Arab Institute for Security Studies'de yayınlanan analiz:
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında savaş suçu işledikleri için tutuklama emri çıkarmasına verdiği tepki kadar, ABD'nin uluslararası hukuka ve BM organlarına saygı konusunda çifte standart uyguladığını gösteren başka bir şey yoktur.
Biden yönetimi, mahkemenin yargı yetkisinin bulunmadığını ileri sürerek kararı reddetmekte gecikmedi. Joe Biden kararı “çirkin” olarak nitelendirdi.
Ancak Cumhuriyetçi milletvekilleri daha saldırgandı ve Senatör Lindsey Graham, Amerika'nın Kanada, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi müttefiklerini, mahkemenin kararıyla işbirliği yapmaları halinde ABD'nin bu ülkelerin ekonomilerini çökerteceği tehdidinde bulundu.
Diğerleri ise mahkemeye ve savcısına yaptırım uygulanması için iki partili bir karar alınması çağrısında bulundu. Graham, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne yaptırım uygulanmaması halinde sıranın ABD'ye geleceğini söyledi.
Bu durum, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve eski Sudan lideri Ömer Beşir hakkında tutuklama emri çıkaran mahkemeyi alkışlayan ABD'nin tavrı ile tezat oluşturuyor.
Dünya yavaş yavaş tek kutuplu bir gerçeklikten çok kutuplu bir gerçekliğe doğru ilerliyordu ancak özellikle İsrail'in Gazze'ye yönelik korkunç savaşı bu süreci hızlandırdı.
ABD, Gazze'de koşulsuz ateşkes çağrısında bulunan karar tasarılarını raydan çıkarmak için birçok kez veto yetkisini kullanarak BM Güvenlik Konseyi'ni zayıflattı. Batılı liberal demokrasiler olarak adlandırılan pek çok ülkenin İsrail'in Gazze'deki soykırım savaşını savunması ve bazılarının bugün bile bu konuda özür dilememesi, kurallara dayalı düzeni kırılma noktasına kadar zorlamıştır.
İsrail'in meşru müdafaa kisvesi altında Gazze'de yürüttüğü korkunç askeri faaliyetin, Amerika'nın dünyanın tek süper gücü olma statüsünün aşınmasında görülebilecek önemli jeopolitik sonuçları olduğuna dair açık göstergeler bulunmaktadır.
Bu konum, Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından elde edilmişti.
Artık dünya yeniden derin bir şekilde kutuplaşmış durumda.
Küresel Güney artık Batı'yı evrensel değerlerin ve hukukun üstünlüğünün savunucusu olarak görmüyor. İsrail kendisini hukukun üstünde görüyor ama onun istisnailiğini, bir hukuk ihlalcisi olarak, norm haline getiren şey Amerika'nın Gazze savaşından önce bile kör desteği ve bariz tarafgirliğidir.
Kendisini İsrail ve Filistinliler arasında siyasi bir çözümün tek aracısı olarak atayan ABD, İsrail'in İşgal Altındaki Topraklarda yasadışı yerleşimlerini genişletmesine, Filistinlilerin evlerini yıkmasına, binlerce kişiyi öldürüp hapsetmesine ve işgal altındaki milyonlarca Filistinliye apartheid rejimi uygulamasına yıllarca göz yumdu.
Dahası, BMGK'daki gücünü İsrail'in hukuk önünde hesap vermesini sağlayacak her türlü adımı engellemek için kullandı.
Trump yönetimi altında ABD, İsrail'in Doğu Kudüs ve Suriye'nin Golan Tepelerini yasadışı ilhakını tek taraflı olarak tanıyarak daha da ileri gitti. Böylece ABD'nin kendisi de haydut bir devlet haline gelerek uluslararası hukuku ihlal etmiş ve İsrail'in savaş suçlarına ortak olmuştur.
Önümüzdeki aylarda ve yıllarda, ABD'nin İsrail'in Batı Şeria'yı ve belki de Gazze'yi ilhak etmesine ve bir Filistin devleti ihtimalini ortadan kaldırmasına onay vermesi neredeyse kesin gibi. Tüm bunlar uluslararası hukuk ve BM kararları uyarınca yasadışı olacaktır.
Gazze'ye yönelik savaşa verilen uluslararası tepkinin farklılaşmasına ek olarak, ABD bugün İsrail'in eylemlerine verdiği açık destekle neredeyse tek başına kalırken, Washington'un müttefiklerinin tutumuna kayıtsız kalması, başta Orta Doğu ve Küresel Güney olmak üzere bazı bölgelerdeki ahlaki otoritesini ve diplomatik etkisini azaltmıştır.
Savaş, başta Güvenlik Konseyi olmak üzere mevcut BM sistemindeki kısıtlamaları ortaya çıkarmış ve çok kutuplu bir dünya düzenini daha iyi yansıtacak reform çağrılarını hızlandırmıştır.
ABD, Çin'in ekonomik ve askeri bir güç olarak hızlı yükselişi, BRICS ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği gibi yeni Küresel Güney bloklarının doğuşu ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin ortaya çıkışı gibi bir dizi nedenden ötürü küresel hegemonyasını kaybetmektedir.
Ayrıca, Batı dışı kültürel etkilerin ve medyanın artan küresel erişimi, geleneksel Batı yumuşak gücünün hakimiyetine meydan okumaktadır.
Farklı medya kaynaklarının ve sosyal medya platformlarının çoğalması, küresel çatışmalarla ilgili geleneksel Batı egemenliğindeki anlatılara meydan okuyarak daha çok kutuplu bir bilgi ortamını yansıtmaktadır. Aşınmakta olan sadece Amerika'nın küresel hakimiyeti değildir.
AB, euroskeptiklerin, göçmen karşıtı popülist figürlerin ve İslamofobik politikaların hakim olduğu aşırı sağa yönelik kamuoyu duygularında benzeri görülmemiş bir kaymaya tanık oluyor.
Bu siyasi alt akımlar, varoluşsal zorluklarla karşı karşıya olan bloğun küresel etkisini zayıflatacaktır. Orta Doğu'da ülkeler, Washington'un Çin ve Rusya ile rekabeti gibi çatışmacı Amerikan politikalarından uzaklaşıyor.
Bu durum, Suudi Arabistan'ın Moskova ve Pekin'e açılırken, ABD ile ulusal çıkarlarına en iyi hizmet edecek şekilde yakın bir çalışma ilişkisi sürdürmesinde açıkça görülmektedir. Türkiye ve İran da komşularının ortak çıkarları temelinde yeni ittifaklar kurarken tüm hatları açık tutuyor.
Çok kutuplu bir dünyaya doğru kayış, ABD'nin küresel hegemonyasının tutulması ve Trump'ın “Önce Amerika” politikasıyla aynı zamana denk gelen bir gerçekliktir.
Amerika içe döndükçe küresel hakimiyeti de azalıyor ve dahası, kurallara dayalı düzene yönelik cüretkar meydan okumaları, ABD'nin kurulmasına yardımcı olduğu İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşumların çöküşüne doğru gidişi hızlandırıyor.
Çözümlenmemiş çatışmalar mevcut küresel sistemi test ederken, yenileri de yeni ittifakların ve bölgesel işbirliği platformlarının doğmasına yol açabilir.