Blinken Ankara'yı PKK/YPG'nin üzerindeki baskıyı azaltmaya ikna edemeyince Washington Post Türkiye'ye bakışını değiştirdi
Yalnızca 3 gün önce yayınladığı analizde Türkiye'nin Suriye'deki en güçlü aktör olduğunu ve Batı için mühim bir müttefik olarak öne çıktığını vurgulayan Washington Post, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Türkiye'yi PKK/YPG terör örgütünün üzerindeki baskıyı azaltmaya ikna edememesi üzerine fikir değiştirerek FETÖ'yü aklamaya çalıştı.
Suriye'nin kuzeyindeki farklı şehirlerde terör örgütü PKK/YPG'nin işgaline ayaklanan halkın tepkisi ve Suriye Milli Ordusu'nun başarılı operasyolnarı ile sıkışan terör örgütünün üzerindeki baskıyı azaltmak için alelacele Ankara'yı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın aradığını bulamaması Washington Post'u ağız değişikliğine itti.
ABD'nin ünlü gazetesi Washington Post, 3 gün arayla iki farklı Türkiye analizi yayınladı. İlk analizde Türkiye'nin Suriye'de artan etkisini ve başarılı rolünü anlatan Washington Post, ikinci analizinde ise Fetullahçı Terör Örgütü'nü (FETÖ) aklamaya çalıştı.
"Türkiye, Suriye'deki geçiş sürecini geçişini yönlendirmede en güçlü aktör olarak öne çıkıyor"
Ishaan Tharoor'un kaleme aldığı ilk analizde gazete, Türkiye'nin Suriye'deki geçiş sürecini yönlendirebilecek başat aktör olduğunu vurguladı. Analizde şu ifadeler yer aldı:
"HTŞ başta olmak üzere muhalif grupların başlattığı olayların ardından Esad sonrası bir Şam'da Türkiye'nin ne kadar doğrudan bir rol oynadığı henüz belirsiz. Ancak ne olursa olsun bu gelişme, bir zamanlar Suriye'yi yöneten ve daha önce Rusya ve İran'ın lehine olan bölgedeki jeopolitik denklemi değiştirdi."
Türkiye'nin Suriye'de artan etkisinin İran'ı sınırlandırmaya hizmet edeceği fikrinin vurgulandığı ve Türkiye'nin Batı için önemli bir partner olduğunun ifade edildiği analizde "İran da şimdi Türkiye'yi Suriye'deki etkisini yerinden edebilecek bölgesel bir rakip görüyor." denildi.
Washington Post, bu analizde John Hopkins Üniversitesi Öğr. Üyesi Vali Nasr'ın görüşlerine de yer verdi. Nasr, İran açısından Osmanlı İmparatorluğu'nun yeniden kurulması gibi bir senaryonun ortaya çıktığını şu sözlerle dile getirdi:
“İran için bu, Osmanlı İmparatorluğu'nun 16. ve 20. yüzyıllar arasında mücadele ettiği Kafkasya ve Levant üzerindeki hakimiyetinin yeniden kurulması gibi görünebilir”
3 günde ne değişti?
Washington Post'un Türkiye'yi önemli bir müttefik olarak ön plana çıkaran analizinden 3 gün sonra Türkiye'ye karşı FETÖ'yü aklama çabasına girmesi akıllara "3 günde ne değişti?" sorusunu getirdi.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken'in Ankara ziyaretindeki en önemli hedefi, terör örgütü PKK/YPG'nin üzerindeki baskının azaltılmasıydı. Bu konuda Blinken, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini aşamadı. Blinken ile görüştükten sonra iki farklı televizyona verdiği röportajda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD'nin PKK/YPG'ye olan yaklaşımını çok sert şekilde eleştirdi.
Bakan Fidan, "YPG, PKK'nın Suriye koludur. Türkiye'den ve Avrupa'dan gelmiş uluslararası terörist savaşçıların yönettiği bir örgüt. Amerikalılar, başka bir hikaye anlatsa da meselenin özü bu." diyerek çok net bir durumu ortaya koydu.
Ayrıca Bakan Fidan, ABD ile PKK/YPG konusunda tamamen farklı düşündüklerini ifade ederek PKK7YPG'nin yaptığı şeyin gardiyanlıktan ibaret olduğunu vurguladı. Fidan, uluslararası yabancı savaşçı statüsündeki tüm teröristlerin ve PKK/YPG'nin üst düzey kadrolarının Suriye'den çıkarılması gerektiğinin altını çizdi.
Fidan'ın açıklamalarına neredeyse eş zamanlı olarak HTŞ lideri Muhammed Colani de konuştu. Colani, Suriye'deki tüm silahlı grupların dağıtılacağını söyledi. Bu da ABD'de Türkiye karşıtı propaganda mekanizmasını bir kez daha harekete geçirdi.
PKK/YPG'nin Suriye'de aldığı darbeyi kabullenemeyen ABD, FETÖ üzerinden mesaj verme yolunu seçti. Washington Post da 3 gün içerisinde söylem değişikliğine giderek amacı FETÖ'yü aklama çabası olan bir analize yer verdi.
“Türkiye, sürgündeki muhalifleri hedef almak için 11 Eylül sonrası terörle mücadele modelini kullanıyor"
Greg Miller'ın kaleme aldığı makalede Türk istihbaratının FETÖ yöneticilerini yakalamak için gerçekleştirdiği başarılı operasyonlar hedef alındı. Miller, analizinde "Türkiye, bu küresel kampanyayı, 11 Eylül 2001'deki ABD saldırılarından sonraki dönemi tanımlayan ifadenin yankısı olarak kendi "teröre karşı savaşı" olarak nitelendiriyor." dedikten sonra, hiçbir delile dayandırmadan gözaltına alınan FETÖ'cülere işkence yapıldığı iftirasını dillendirdi.
FETÖ'cü teröristlerden Gülenciler diye bahsedilen analizde, bu yapının ABD tarafından terör örgütü olarak görülmediği şu sözlerle öne çıkarıldı:
"Türkiye, üyelerinin 2016'daki başarısız darbe girişimine karıştığı iddiası nedeniyle grubu terör örgütü olarak nitelendirdi. Ancak ABD ve diğer hükümetler bu tanımlamayı reddetti."
Analizde Miller, uluslararası toplum adına konuşma kibrine de yenik düşerek şunları yazdı:
"Türkiye'nin bu baskıyı terörle mücadele olarak nitelendirme girişimi, insan hakları örgütleri ve Batılı güvenlik yetkilileri tarafından, hükümetlerin siyasi bir tehdit olarak görülen sürgünlere karşı şiddet ve sindirme kullanımını ifade eden ulusötesi bir baskı kampanyasını meşrulaştırma girişimi olarak görülüyor."
Yalnız bir din adamı çarpıtması yapılan analizde FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in ölümü duygusallaştırılmaya çalışılarak şu cümlelere yer verildi:
"Türkiye'nin operasyonları, milyonlarca takipçisi olan münzevi bir din adamı olan Fethullah Gülen tarafından kurulan bir İslam hareketinin üyelerine yönelikti. Pensilvanya'daki bir yerleşkede onlarca yıl sürgünde yaşadıktan sonra 20 Ekim'de bir ABD hastanesinde öldü."
ABD'nin Fetullah Gülen'i iade etme taleplerini reddettiğinin vurgulandığı analizde FETÖ'yü bir hayır kuruluşu gibi göstermeye çalışan şu cümleler de var:
"Türkiye'de yasaklanmış olmasına rağmen örgüt uluslararası alanda geniş bir şekilde yayılmış, düzinelerce ülkede hayır kurumları ve okullar kurmuştur. Erdoğan bu şubeleri, hükümetine sızmayı ve onu devirmeyi planlayan bir terörist ağındaki düğümler olarak görüyor."