Arab News: ABD Suriye politikasını Türkiye'nin çıkarlarıyla uyumlu hale getirmeli
Türkiye, Suriye ve Irak'taki hedeflere etkili hava operasyonları gerçekleştirdi. ABD'nin Suriye'den çekilmesi halinde SDG'nin varlığını sürdüremeyeceği çok açık. ABD artık, politikalarını Türkiye'nin güvenlik çıkarlarına yakınlaştırmalı.
Suudi Arabistan medyasının önde gelen yayın kuruluşlarından Arab News'de, bölgede gerçekleşen son gelişmelerin ardından, ABD'nin Suriye politikalarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD'nin Suriye'de terör örgütü PKK'nın uzantısı olan güçlerle işbirliği yapıyor olmasının, hem Türkiye'ye hem de ABD'nin bölgesel çıkarlarına artık zarar verdiği belirtilen analizde, IŞİD'in etki alanının kalmadığı ve ABD'nin politikalarını artık Türkiye'nin güvenlik kaygıları doğrultusunda revize etmesi gerektiği belirtildi.
Analizde ayrıca, ABD'nin bu politikasının Türkiye'yi Rusya ve İran ile işbirliğine ittiği ve NATO üyesi olan Türkiye'nin kaybedilmemesi gerektiği kaydedildi.
İşte Arab News'de yayınlanan analiz:
İç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana Türk-Amerikan ilişkilerinde bir anlaşmazlık konusu olan Suriye krizinde yeni bir aşamaya geçildi.
Ankara ve Washington, o dönemde Esad rejimini devirmek gibi ortak bir hedefi paylaşmalarına rağmen, çatışma boyunca vizyonlarında ve uyguladıkları politikalarda ayrıştılar. Bu da onları kendi güvenlik çıkarları doğrultusunda farklı gruplarla işbirliği yapmaya yöneltti.
İlişkilerdeki kırılma noktası, ABD yönetiminin IŞİD'e karşı mücadelede Türkiye'nin Uluslar arası arenada terör örgütü olarak tanınan PKK'nın Suriye kolu olarak gördüğü Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile işbirliği yapmaya başlamasıyla yaşandı.
Ancak geçtiğimiz Pazar günü Ankara'da gerçekleşen PKK'nın intihar saldırısı, Suriye'deki dengeleri, ABD-YPG ortaklığını ve Türkiye-Suriye normalleşme görüşmelerini etkilemiş görünüyor.
Türkiye, Ankara'da hükümet binalarının önündeki bombalı saldırıyı gerçekleştiren iki saldırganın Suriye'den geldiğini ve bu nedenle Suriye ve Irak'taki tüm ilişkili grupların tesislerinin artık meşru askeri hedefler olduğunu açıkladı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın "üçüncü tarafları" hedef alınan bölgelerden uzak durmaları konusunda uyarması, Suriye'de YPG ile çalışan ABD güçlerine açık bir mesaj niteliğindeydi.
Fidan'ın açıklamasından Türkiye'nin bu saldırıya askeri olarak karşılık verme niyetinde olduğu anlaşılıyordu. Bakanın Salı günü Suriyeli muhalif liderlerle görüşmesi de bu yönde bir hazırlık yapıldığının göstergesiydi.
Nitekim Ankara'nın bu saldırıya yanıtı, önce Irak'taki belirlediği hedeflere yönelik etkili hava operasyonu gerçekleşti. Ardından Ankara, Perşembe günü Suriye'nin kuzeydoğusunda bölgeye yönelik operasyonlarına devam etti ve bu operasyonlar sırasında ABD, ilk kez bir Türk insansız hava aracını düşürdü.
Tüm bunlar Şam'ın ilişkilerin normalleşmesi için bir koşul olarak Türk askerlerinin Suriye'nin kuzeyinden çekilmesi talebini yinelemesinden kısa bir süre sonra gerçekleşti. Türkiye, Suriye ile normalleşme görüşmelerine yeniden başlamaya hazır olmasına rağmen, Suriye'nin kuzeyinde kontrolü altındaki bölgelerden çekilmeyi reddediyor.
Ankara, YPG'nin bazı bölgelerde Esad güçleriyle birlikte çalıştığını ve rejime bağlı resmi bir statü talep ettiğini bildiği için Suriye ordusunun sınırları koruma kabiliyetine şüpheyle yaklaşıyor.
Rusya ise 1998'de imzalanan ve Türk güçlerinin tehditle karşılaştıklarında Suriye topraklarına 5 km girmesine izin veren Adana Mutabakatına geri dönülmesini istiyor. Ancak Türkiye şimdi 30 km'lik bir mesafede ısrar ediyor.
İran Türk güçlerinin geri çekilmesi için bastırıyor. Ancak şimdiye kadar Türkiye'nin Astana sürecindeki ortakları, yani geçmişte Türkiye'ye karşı “Kürt kartını” kullanan Rusya ve İran, Suriye rejimini ikna edemedi ya da Türkiye'nin güvenlik kaygılarını gideremedi.
Ancak Türkiye'nin Suriye'deki birincil muhatabı Rusya, İran ya da Suriye rejimi değil, Washington.
Zira; ABD'nin Suriye söz konusu olduğunda Türkiye ile çatışan çıkarları var. Ankara, Washington'un müttefiki Suriye Demokratik Güçleri'ne hakim olan YPG'yi ulusal güvenlik tehdidi olarak görürken, ABD SDG'yi IŞİD'e karşı mücadelede kilit bir ortak olarak görüyor ve PKK'yı terörist grup olarak kabul etmesine rağmen SDG'yi terörist grup olarak sınıflandırmıyor.
ABD özel kuvvetlerinin Suriye'den çekilmesi halinde SDG'nin varlığını sürdüremeyeceği çok açıktır.
Ayrıca 2014'ten bu yana YPG'nin hedeflerinin IŞİD'le savaşmanın ya da kontrol ettiği bölgeyi korumanın ötesinde olduğu da aşikar. Daha ziyade Suriye'nin kuzeyinde güvenlik ve siyasi kontrol sağlamayı ve ülkenin siyasi geleceğinin şekillendirilmesinde kilit bir rol oynamayı hedefliyor.
Dört yıldan uzun bir süre önce IŞİD'in kalesini ortadan kaldırmasına rağmen ABD güçleri hala orada ve net bir çekilme planı ya da ülkedeki operasyonlarına dair bir son oyundan yoksunlar.
ABD'de, geleneksel bir ABD ve NATO müttefiki ve Ukrayna dahil bölgesel ve küresel meselelerde kilit bir oyuncu olan Türkiye'nin zararına SDG ile ortaklığın sürdürülmesinin gerekliliğini sorgulayan sesler yükselirken, ABD Temsilciler Meclisi Mart ayında Biden yönetimini Suriye'den tüm ABD askerlerini çekmeye yönlendiren bir karar tasarısına karşı oy kullandı.
ABD politikalarının geleneksel okuması, müttefiklerinin endişelerini gidermek söz konusu olduğunda bölgede hiçbir zaman öngörülebilir ve tutarlı bir Amerikan politikası olmadığını göstermektedir.
Amerika'nın SDG ile ortaklığı normlara ya da ilkelere dayanmadığı gibi bölgeye ya da Suriye'ye barış getirmeyi de amaçlamıyor. Ankara'da her zaman ABD'nin bir gün SDG'yi Suriye muhalefeti lehine terk edeceği yönünde bir beklenti olmuştur. Türkiye defalarca Suriye'de ABD ile işbirliği için uygulanabilir seçenekler önermiştir.
Ancak Washington'un Türkiye'nin endişelerini giderecek somut bir plan yapma konusundaki isteksizliği, Ankara'nın bu konuya sert güç perspektifinden yaklaşmasının başlıca nedeni.
Dahası, ABD'nin bu politikadaki tutarlılığı Türkiye'yi Rusya ve İran ile işbirliğine ve daha da önemlisi normalleşme için Şam'a yaklaşmaya itiyor.
Suriye'deki bu yeni aşamada ABD, artık İran ve Rusya etki alanlarını artırırken Türkiye'yi yabancılaştırmak yerine, politikalarını Türkiye'nin güvenlik çıkarlarına yakınlaştırmanın yollarını bulmalıdır.