Arab News: İsrail, Batı'nın desteğini kaybetmeye mi başlıyor?

Batı'nın desteği, İsrail'in kibirli bir şekilde kendisini dokunulmaz olarak görmesine neden oldu. Ancak İsrail'in uluslararası kurum ve kuralları yok sayan uygulamaları, süreci tersine çevirebilir.

1. resim

Suudi Arabistan'ın önde gelen yayın organlarından Arab News'de İsrail'in soykırım derecesine ulaşan Gazze saldırılarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

İsrail'in son dönemde ABD'nin desteği ile Arap ülkeleri ile ilişkilerini geliştirdiği ve Filistin meselesini bu ülkelerin gözünde ikinci plana attığı belirtilen analizde, ancak Gazze saldırılarının ardından İsrail'e karşı öfkenin yeniden arttığı ve İsrail'in bu algı üstünlüğünü kaybettiği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; İsrail'in BM dahil tüm uluslararası kurum ve kuralları yok sayan adımları nedeniyle zamanla kendisine destek veren ülkelerin desteğini de kaybetmesine neden olabileceği belirtildi.

İşte Arab News'de yayınlanan analiz:

İsrail adeta, aralarında 4.000 çocuğun da bulunduğu binlerce Filistinli sivili katletmek için Batı'dan yeterli yetkiyi aldığını düşünüyor.

Kalabalık mülteci kamplarına atılan 1.000 kg'lık devasa bombalar ve ambulanslara, okullara ve hastanelere düzenlenen hava saldırıları, Hamas'ın sivil kayıplara verdiği önemi fazlasıyla göstermektedir.

İsrail, medeni dünyanın gözünde itibarını sarsmak için elinden gelen her şeyi yapıyor gibi görünüyor. Benjamin Netanyahu'nun faşist kişilerden oluşan hükümetinin yargı kurumlarını sabote etme girişiminin ardından gelen Gazze katliamı, AIPAC lobi grubunun maaşlı politikacılarının İsrail'in demokratik, ahlaki açıdan üstün bir ilerleme feneri olduğu yönündeki yıllarca süren söylemlerini alay konusu haline getirmektedir.

Artık, Asya, Latin Amerika ve Afrika'daki yükselen güçler İsrail'i kınamak ve diplomatik ilişkileri düşürmek için sıraya giriyor.

Batı dünyasında bile adalet yanlısı büyük seçmen kitleleri öfkeyle sokaklara döküldü.

Milyonlar dünya çapında sokaklara dökülürken, İngiltere İçişleri Bakanı gibi sağcılar, "nefret yürüyüşleri" olarak tanımladığı Filistin yanlısı gösterileri kriminalize etmek için sivil özgürlükleri öfkeyle kısıtlıyor.

İsrail yanlısı lobilerin söylemi kontrol ettiği dönem çoktan geride kaldı. Dehşet verici sosyal medya görüntüleri vahşete gerçek zamanlı olarak maruz kalmamızı sağlarken, her iki taraf da aynı anda bizi dezenformasyon ve propagandaya boğuyor. Tüm bunlar, geçtiğimiz ay İngiliz polisine bildirilen 1.000'den fazla antisemitik nefret olayının yanı sıra İslamofobik saldırılardaki artışla birlikte toplumsal gerilimleri daha da tırmandırıyor.

Joe Biden ve Donald Trump gibi yaşlı ABD'li politikacılar, özellikle Michigan gibi kritik eyaletlerdeki büyük Müslüman, Arap ve Afrikalı-Amerikalı toplulukların İsrail politikası nedeniyle Biden'a karşı dönmesiyle, ölmekte olan İsrail yanlısı bir konsensüsü temsil ediyor.

Obama haleflerini uyardı ve;

"Eğer sorunu çözmek istiyorsanız, o zaman tüm gerçeği kabul etmelisiniz. Ve o zaman kimsenin ellerinin temiz olmadığını, hepimizin suç ortağı olduğunu kabul etmek zorundasınız. İnsani maliyetleri göz ardı eden İsrail askeri stratejisi nihayetinde geri tepebilir"

açıklamasında bulundu.

Yaşanan bu felaketin ardından Biden'ın Orta Doğu barış görüşmelerini acilen yeniden gündeme getirmekten başka bir seçeneği kalmayacak.

Benzer gerilimler Avrupa'da da yaşanıyor. İrlanda ve İspanya açık bir şekilde Filistin yanlısıyken, Ursula von der Leyen ve Rishi Sunak gibi isimler İsrail yanlısı abartılarda birbirlerine üstünlük sağlıyorlar.

Fransa ve Almanya gibi büyük Arap ve Müslüman nüfusa sahip devletler ise siyasi söylemlerini yumuşatmak zorunda kaldı.

İsrail uluslararası boykot hareketlerine karşı bu kadar güçlü bir şekilde mücadele etti çünkü düşmanlarla çevrili bir devlet için küresel ekonomik izolasyonun ne kadar yıkıcı olacağını anladı.

Bu tür eğilimler, ateş altındaki Gazze sakinlerine teselli vermek için fazla uzun vadeli olsa da, önümüzdeki yıllarda Filistin çatışmasının İsrail'in artan uluslararası izolasyonu bağlamında oynanacağını dikte etmektedir.

Uluslararası Barolar Birliği de dahil olmak üzere tüm küresel kuruluşlar ateşkesi şiddetle savunurken, İsrail'in evrensel insan hakları yükümlülüklerinden muaf olmadığını vurguladılar.

Hem Filistin hem de İsrail toplumlarında adalet, barış ve uzlaşma için kampanya yürütebilecek Oslo yıllarının aktivist barış kamplarının yeniden yetiştirilmesine ihtiyaç vardır.

Zira; İsrail'in intikam hırsı, Gazze askeri harekatının Filistin'i Araplardan temizlemek için mükemmel bir sis perdesi sunduğunu iddia eden imhacı kampı güçlendirdi.

Örnek olarak Netanyahu, Gazzelilerin Sina'ya "geçici" tahliyesini kabul etmesi için Mısır'a baskı yaparken, bir yandan da kuşatma altındaki bir halkı aç bırakıp ezerek yok etmeye çalışıyor.

Filistinlilerin tek istediği, içinde bulundukları durumun daha incelikli bir küresel anlayışla ele alınmasıdır.

Batı'nın desteği, İsrail'in kibirli bir şekilde kendisini dokunulmaz olarak görmesini sağlamış, sadece işgal altındaki topraklarda insanlığa karşı suç işlemekle kalmamış, aynı zamanda sayısız BM kararını ve küresel düzenin temel ilkelerini de baltalamıştır.

Hatta İsrail, bu gelişmelere tepki veren BM genel sekreterini "terör eylemlerini meşrulaştırmakla" cüretini bile kendisinde bulmuştur.

İsrailliler arasında zamanın kendilerinden yana olduğu bir gerçekti. Arap devletleri, Filistin'e karşı ilgilerini kaybediyor gibi görünüyordu.

Ancak gelinen noktada, İsrail dünyadaki neredeyse tüm görüşleri kendisine karşı çevirmeyi başardı ve bunu yapmaya devam ediyor.

Kaynaklar

Tartışma