Arab News: Güney Kafkasya'da yaşanan Türk-İran rekabeti ve Türkiye'nin artan etkisi
Türkiye'nin Hazar Denizi üzerinden Orta Asya ile bağlantı kurma çabaları bir meydan okuma olarak algılanıyor. Türkiye, tarihsel olarak Rusya'nın arka bahçesi olan Kafkasya'daki rolünü ve etkisini artırıyor.
Suudi Arabistan merkezli Arab News'de, son dönemde Kafkasya'da yaşanan gelişmelerin ve bölgedeki dengeler ışığında Türkiye-İran ilişkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin Karabağ zaferine olan etkisi ve Ukrayna savaşı nedeni ile Rusya'nın Güney Kafkasya'dan uzaklaşmasının Türkiye'nin lehine sonuçlar doğurduğu tespiti yapılan analizde, bu gelişmelerin İran'ı rahatsız ettiği tespitinde bulunuldu.
Analizde ayrıca; Türkiye'nin Hazar Denizi üzerinden Orta Asya ile bağlantı kurma çabalarının bir meydan okuma olarak algılandığı ve Türkiye'nin tarihsel olarak Rusya'nın arka bahçesi olan Kafkasya'daki rolünü ve etkisini artırdığı belirtildi.
İşte Arab News'de yayınlanan analiz:
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Raisi geçtiğimiz hafta göreve geldiği Haziran ayından bu yana İran'ı ilk kez ziyaret eden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmede Kafkasya'daki "yabancı tarafların" varlığına karşı durulması gerektiğini vurgulayarak çatışan taraflar arasındaki farklılıkların giderilmesi için işbirliği ve müzakere çağrısında bulundu.
İran Cumhurbaşkanı'nın bu bölgedeki yabancı varlığına yaptığı güçlü vurgu, hem Tahran'ın Kafkasya'ya yönelik dış politikasını hem de Türkiye'nin buradaki rolüne ilişkin algısını içeren daha geniş bir bağlamda anlaşılmalıdır.
Üç küçük devlet olan Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan'ı kapsayan Güney Kafkasya sık sık istikrarsızlığa ve gerginliğe meyilli olmuştur. Durumu daha da karmaşık hale getiren şey ise bu ülkelerin bölgede yüksek çıkarları olan Türkiye, İran ve Rusya gibi daha büyük komşularla çevrili olmasıdır.
Türkiye'nin desteği sayesinde Azerbaycan'ın Ermenistan'a karşı zaferiyle sonuçlanan 2020 Dağlık Karabağ Savaşı'nın bir sonucu olarak İran'ın bölgedeki etkisi azalmaya başladı.
Bu arada Rusya'nın Ukrayna cephesinde eli kolu bağlanmış durumda, yani Kafkasya'daki gelişmeler üzerinde artık daha az etkisi var. İran için Ukrayna savaşının en önemli sonuçlarından biri, Moskova'nın Kafkasya'dan uzaklaşmasına yol açarak hassas jeopolitik dengeyi Türkiye lehine bozmasıdır.
Dahası, hem Rusya hem de İran ile kırılgan ilişkilere sahip olmasına rağmen, Türkiye nihayetinde tarihsel olarak Rusya'nın arka bahçesi olarak kabul edilen Kafkasya'da rolünü ve etkisini arttıran bir NATO üyesidir.
Azerbaycan'da daha fazla nüfuz sahibi olmak ise Ankara'ya Kafkasların ötesine, Hazar Denizi'ne ve Orta Asya'ya uzanması için bir kapı açıyor. Dolayısıyla İran, Türkiye'nin etkisini sınırlamayı ve bir şekilde Kafkasya'daki dengeyi kendi ulusal çıkarlarına göre yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor.
İran ve Türkiye arasında Kafkasya'da güç ve nüfuz sahibi olmak için süregelen stratejik bir rekabet olduğu bir sır değil ve bu rekabetin bölgedeki sınırları bile tehdit eden etnik bir boyutu var.
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, Dağlık Karabağ savaşındaki zaferinden güç alan Azerbaycan, İran'da yaşayan Azeri Türleri'nin korunmasına ilişkin söylemini arttırdı ve Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in İran'daki Azerileri "kendi halkının bir parçası" olarak tanımlayan açıklamaları Tahran'ı kızdırdı.
Azerbaycan'ın ayrıca İran sınırı yakınlarında askeri tatbikatlar başlatması ve bunlardan en büyüğünün "Kardeş Yumruğu" olarak adlandırılması da Tahran'ı rahatsız etti.
İran için Azerbaycan sınırı güvenlik perspektifinden algılanıyor. İran'ın 2021 ve 2022'de sınır yakınlarında yaptığı askeri tatbikatlar, Bakü'ye Ermenistan'ın kilit topraklarını ilhak etmemesi için açık bir uyarı niteliğinde olduğu için bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Buna ek olarak, Azerbaycan'ın son yıllarda İsrail ile derinleşen ilişkileri Bakü ve Tahran arasındaki temel anlaşmazlık kaynaklarından biri olmuştur. Mart ayı sonunda Azerbaycan İsrail'de ilk kez büyükelçilik açtı ki bu iki ülke arasındaki askeri ilişkilerin artmasının ardından gelen bir hamleydi. Bunu takiben Nisan ayı başında Azerbaycan dört İranlı diplomatı sınır dışı etti ve Tahran da bir ay sonra buna karşılık verdi.
Böylece Dağlık Karabağ, Azerbaycan'ın Ermenistan'a karşı kazandığı zaferin Türkiye ve İsrail'in desteği ve Rusya'nın Ermenistan'ın yenilgisini önleyememesi olmadan elde edilemeyeceğinin farkında olan Tahran için bir dönüm noktası oldu.
Şimdi İran, Türkiye ile yakınlaşmaya çalışan zayıf bir Ermenistan görürken, güçlenmiş bir Azerbaycan İsrail ile daha yakın ilişkiler geliştiriyor ve Ankara bölgedeki gelişmeleri kendi lehine şekillendirmeyi amaçlıyor.
Rusya'nın bölgedeki etkisinin azalmasına rağmen, ABD bu boşluğu doldurmak istemiyor gibi görünüyor. Bu iki faktörden kaynaklanmaktadır.
Birincisi, Azerbaycan'ın Moskova ile yakın ilişkileri pahasına ABD'ye bel bağlayacak bir aktör olmaması. İkincisi, Asya'ya dönüş stratejisiyle ABD için gerilime meyilli Kafkasya bir öncelik değil. Bu da bölgeyi otomatik olarak iki Orta Doğulu güce bırakıyor: İran ve Türkiye.
Bu bağlamda İran, Türkiye ile olan zımni rekabetini yönetmek için diplomatik becerilerine güvenmeye çalışıyor.
İran, Kafkasya siyasetine yönelik son diplomatik girişiminde Bakü ve Erivan arasındaki barış görüşmelerini destekledi. Bunu yaparken şu hedeflere ulaşmayı amaçladı; Azerbaycan ile artan gerilimi azaltmak, Bakü'yü İsrail'e daha fazla itmekten kaçınmak, arabulucu rolünü Türkiye'den almak ve Kafkasya'daki çıkarlarını korumak.
Tahran uzun yıllar boyunca Rusya'nın tepkisini çekmemek için bu bölgede nispeten düşük bir profil çizdi. Ancak artık Türkiye'nin ve hatta Rusya'nın Azerbaycan üzerinde sahip olduğu nüfuzdan yoksundur.
Diğer yandan Kafkasya'daki İran-Türkiye rekabetinin ekonomik bir boyutu da var.
Türkiye'nin Hazar Denizi üzerinden Orta Asya ile bağlantı kurma çabaları İran'ın ekonomik çıkarlarına doğrudan bir meydan okuma olarak algılanıyor. Bakü'yü Ermenistan toprakları üzerinden İstanbul'a bağlamayı amaçlayan daha büyük bir projenin parçası olan Zengezur koridoru bu konuda iyi bir örnektir.
İran'ın sürekli olarak "yabancı varlığına" vurgu yapması ve Güney Kafkasya'da "sınır değişikliklerine" ve "mevcut geçiş yollarının kapatılmasına" karşı uyarılarda bulunması tüm bu boyutlar göz önünde bulundurularak okunmalıdır.
Dolayısıyla İran'ın bölgeye yönelik dış politikası, iç güvenliği ve bölgesel güç dengesiyle iç içe geçmiş durumda.