Arab News: Lübnan Türkiye'nin garantörlüğünde hareket etmeli
Türkiye'nin etkisi, İsrail-Lübnan geriliminde ihtiyaç duyulan şey olabilir. Türkiye'nin güvenlik garantörü olması diplomatik müzakereleri yeniden başlatabilir.
Suudi Arabistan merkezli yayın organlarından Arab News'de, artan İsrail-Lübnan geriliminin ve gerilimin düşürülmesine dair olası senaryoların değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
İsrail'in çifte suikastının ardından, İran ve vekillerinin cevap vermesinin kaçınılmaz olduğu belirtilen analizde, gerilimin topyekün bir savaşa dönüşmemesi için ise giderek daha fazla geç kalındığına dikkat çekildi.
Analizde ayrıca; Türkiye'nin garantörlüğünün ve müdahalesinin her iki tarafın da büyük çaplı bir savaştan kaçınmak için ihtiyaç duyduğu şey olabileceği ve özellikle Lübnan'ın bu konuda hızlı davranması gerektiği belirtildi.
İşte Arab News'de yayınlanan analiz:
Tüm gözler Lübnan'da ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın üzerinde ve günü kurtaracak tek senaryo üçüncü tarafların müdahalesi.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Hizbullah komutanı Fuad Şükr'ün Beyrut'un güneyinde ve Hamas lideri İsmail Haniye'nin Tahran'da yeni cumhurbaşkanının yemin törenine katıldığı sırada öldürülmesi emrini vererek bir suikast çılgınlığı başlattı.
İsrail, Lübnan'a yönelik saldırının Golan'daki Dürzi kasabası Majdal Shams'ta 12 çocuğun öldürülmesine karşılık olduğunu iddia etti.
Bu bir dejavu vakası mı?
1982 yılında İsrail, Londra'daki büyükelçisine yönelik bir suikast girişimini Lübnan'ı işgal etmek için bahane olarak kullanmıştı. İsrail, Filistin Kurtuluş Örgütü'nü suçladı. Ancak girişimin arkasında örgüt yoktu.
İsrail'in çifte suikastının ardından, İran ve vekilleri tarafından cevap verme zamanının geldiği düşünülüyor.
Zira; grubun prestijini koruması gerekiyor ve İsrail tarafından korkutulmuş gibi görünmek istemiyor. Böyle bir durum İran'ın varoluş nedenini yok edebilir ve İsrail'e karşı yenilgiyi kabul etmesi anlamına gelir.
Ancak Hizbullah karşılık verirse İsrail de karşılık vermek zorunda kalacaktır.
Hizbullah'ın taraftarları da bu anlatıya uygun bir yanıt bekliyor.
Örnek olarak Beyrut'ta bir taksi şoförü bile artık, "acı verici" bir cevaba tanık olacaklarını ve masum sivillerin kanının boşa gitmeyeceğini belirtiyor.
Çözüm ne olabilir?
Lübnan hükümeti için bu muammadan bir çıkış planı var.
Lübnan Dışişleri Bakanı ve Başbakanı, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın teklifini değerlendirebilir.
Erdoğan geçen hafta Gazze'deki savaşı durdurmak için Türkiye'nin askeri müdahalede bulunabileceğini ima etti ve Azerbaycan ve Libya'dan bahsetti. Her iki örnekte de Türkiye'nin müdahalesi çatışmanın gidişatını değiştirdi.
Gelinen noktada; Türkiye'nin müdahalesi her iki tarafın da büyük çaplı bir savaştan kaçınmak için ihtiyaç duyduğu şey olabilir.
Hizbullah, İsrail'in Beyrut'taki saldırısının intikamını alacağını ancak bunun için doğru hedef fırsatını beklemesi gerektiğini söyledi.
ABD, Hizbullah'ın cevabının sınırlı olmasını ve az sayıda can kaybına yol açmasını, böylece her iki tarafın da gerilimi azaltmasını umuyor.Ancak bu senaryonun gerçekleşeceğinin bir garantisi yok.
Hizbullah "acı verici" bir karşılık verebilir ve o zaman, gerilimi düşürmek imkansız hale gelebilir.
Ayrıca bunun maliyeti Lübnan için katlanılmaz olacaktır.
Ülke yoğun bir hava harekatına tahammül edemez.Her iki tarafın da itibarını kurtarması ve kendi halkını koruyabileceğini göstermesi gerekiyor.İşte bu yüzden tampon görevi görecek üçüncü bir tarafa ihtiyaç var.
Türkiye garantör rolünü oynayabilir
Lübnan hükümeti yeterince proaktif davranmıyor. Mecdel Şems saldırısının ardından geçici başbakan Necip Mikati, hükümetin zayıflığını ve Lübnan devletinin çaresizliğini yansıtan bir açıklama yaptı.
Bu durum İsrail'i Lübnan'da elini serbest bırakma konusunda cesaretlendirecektir.
Mevcut hükümet politikası politika dışı bir politika olmuştur ve amacı, kendisini yerel taraflarla ya da bölgesel veya küresel güçlerle karşı karşıya getirebilecek kararlar almak yerine, esas olarak dalgalanmak ve yol almak olmuştur.
Ancak bu gergin ortamda ülkeyi kurtarmak Lübnan hükümetinin sorumluluğundadır ve oturup olayların gelişmesini izleyemez.
Hükümet, Hizbullah ile İsrail arasında bir tampon oluşturmak için Türkiye'nin güneyde konuşlanmasını istemelidir.
Zira; Türkiye'nin güvenlik garantörü olması halinde sınırın her iki tarafında yaşayanlar evlerine dönebilir ve diplomatik müzakereler yeniden başlayabilir.
Kamuoyu önünde hareketlerini kısıtladığını iddia etseler bile Türk varlığı her iki tarafça da takdir edilecektir.
Lübnan açısından bakıldığında Türkiye, Filistin'deki direnişi her zaman desteklemiş Müslüman bir ülkedir. Hem Hizbullah hem de Türkiye Hamas'ı bir direniş gücü olarak kabul etmiştir.
İsrail açısından bakıldığında ise Türkiye bir NATO üyesi, dolayısıyla İsrail'e saldırmayacak Batı yanlısı bir güçtür.
Lübnan hükümeti ülkeyi kurtarmak için oynaması gereken rolü oynamamıştır ve artık devlet bu adımı atmalıdır.
Erdoğan'ın teklifini değerlendirmeli ve Hizbullah'ın yanı sıra farklı grupların da bu anlaşmayı kabul etmesi için lobi faaliyetlerine başlamalıdır.
Aynı zamanda İsrail'in terbiye edilmesini sağlamak için ABD ile birlikte hareket etmeli ve proaktif olmalıdır.
Türkiye'nin diplmatik senaryosu bir çatışmaya alternatif olarak sunulmalıdır. Lübnan hükümeti hızlı hareket etmeli çünkü zamanımız azalıyor.
Büyük bir tırmanma gerçekleştiğinde Türkiye'nin rolünü kabul etmek için çok geç olabilir.