Arab News: Türkiye ve Suudi Arabistan, Gazze için diplomatik cephede savaşıyor
Türkiye ve Suudi Arabistan, Gazze için diplomatik cephede savaşıyor. İki ülkenin çabaları, savaşın ve bölgenin gidişatının şekillenmesinde etkin olabilir mi?
Suudi Arabistan merkezli yayın organlarından Arab News'de, Gazze'de soykırım düzeyine ulaşan savaş konusunda Türkiye ve Suudi Arabistan'ın diplomatik hamlelerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye ve Suudi Arabistan'ın, Gazze ile ilgili diplomatik bir savaş verdiği tespiti yapılan analizde, iki ülkenin dışişleri bakanlarının ise kısa süre içerisinde Pekin, Moskova, Londra, Paris, Barselona, ABD ve Kanada'da temaslarda bulunduğuna dikkat çekildi.
Analizde ayrıca; iki ülkenin hamlelerinin, hem savaşın gidişatında, hem bölgesel düzenin korunmasında hem de İslam İşbirliği Teşkilatı'nın statüsünü güçlendirme de önemli etkileri olabileceği belirtildi.
İşte Arab News'de yayınlanan analiz:
Her ikisi de İslam İşbirliği Teşkilatı'nın aktif üyeleri olan Türkiye ve Suudi Arabistan, Gazze için diplomatik cephede savaşıyor ve Filistin'den Keşmir'e, Myanmar'dan Uygurların durumuna kadar bir dizi konuda işbirliği yapıyorlar.
Filistin meselesi sadece bu işbirliğinde etkili olmakla kalmamış, aynı zamanda Türkiye'nin 1969 yılında Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya yapılan kundaklama saldırısına tepki olarak İİT'ye üye olmasında da önemli bir rol oynamıştır.
Türkiye'nin merkezi Suudi Arabistan'da bulunan İİT'ye katılmasıyla sonuçlanan süreç çok tartışmalı olmuştur.
Türkiye, Türk anayasasının laiklik ilkesiyle bağdaşmadığı gerekçesiyle İİT Şartı'nı onaylamadığı için ön üye olarak başladı. Türkiye'deki Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin İslami forumlara ve örgütlere katılmasına karşı çıkmıştı.
Ancak muhafazakar bir dünya görüşüne sahip olan o dönemki Süleyman Demirel liderliğindeki Türk hükümeti, ülkenin örgüte katılımını sağladı ve Türkiye ile Orta Doğu devletleri arasında geçmişte yaşanan yanlış anlamaları silmek için bu örgütü kullanmaya çalıştı.
Türkiye bu hamleleri ile bir yandan Arap dünyasına yaklaşmaya çalışırken bir yandan da İsrail ile ilişkilerini rayında tutmaya çalışıyordu.
Türkiye 1948 Arap-İsrail savaşı sırasında tarafsız kalmıştı.Savaşın sona ermesinin ardından Ankara, İsrail'i tanıyan ilk ülkelerden biri oldu. 1949'dan 1979 Mısır-İsrail barış anlaşmasına kadar Türkiye, İsrail ile diplomatik ilişkileri olan tek Müslüman çoğunluklu ülke olarak kaldı.
Ancak bu yaklaşım İİT'nin üye devletleri tarafından hoş karşılanmadı. 1974'te yapılan ikinci zirvede Türkiye'den İsrail ile bağlarını koparması istendi.Ankara zirvede alınan bazı kararları onaylasa da Tel Aviv ile ilişkilerini kesmeyi kabul etmedi ve bu nedenle İslam Kalkınma Bankası'ndan fon alamadı.
Türkiye bu hamleye örgütteki temsil düzeyini artırarak tepki gösterdi.Ankara ayrıca Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın zirvede bir konuşma yapmasını ve toplumdan bir temsilcinin tüm İİT toplantılarına katılmasını istedi. Türkiye'nin talepleri kabul edildi ve İstanbul'da bir İİT toplantısına ev sahipliği yapmasına da izin verildi.
Denktaş, Mayıs 1976'da İstanbul'da Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen yedinci İslam Dışişleri Bakanları Konferansı'nda bir konuşma yaptı. Kıbrıs'taki Müslüman Türk toplumunun temsilcilerinin gelecekteki toplantılarına davet edilmesi kararlaştırıldı.
Bu konferansta Türkiye, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün Ankara'da bir ofis açmasına hiçbir koşul öne sürmeden izin vermeyi kabul etti. Böylece Filistin davası, Türkiye'nin İİT üyeliğinde ve Ortadoğu devletleriyle ilişkilerini düzeltmesinde kilit bir rol oynadı. Bu durum şu anda da geçerlidir.
Son üç hafta içinde Türk ve Suudi dışişleri bakanları, diğer İİT ülkelerinden mevkidaşlarıyla birlikte, Gazze'deki savaşı durdurmak ve insani yardımın Gazze'ye girmesine izin verilmesi için uluslararası girişimlerde bulunmak üzere dünyayı dolaşan bir misyon üstlendiler.
Heyet Pekin, Moskova, Londra, Paris, Barselona, ABD ve Kanada'da temaslarda bulundu.
Filistin meselesi on yıllardır Suudi Arabistan ve Türkiye'nin resmi pozisyonlarında önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Gazze, İsrail'in uyguladığı haksız abluka nedeniyle merkezi bir konumda kalmıştır. Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkı, bu ülkelerin halklarının zihninde hala önemini korumaktadır.
İİT, bu devletlerin İsrail-Filistin çatışmasına müdahil olduklarını göstermeleri için önemli bir platform işlevi görmektedir. İİT, çatışmada barış ve adaletin savunulmasında önemli bir rol oynama potansiyeline sahip olsa da, Filistin halkının çektiği acıların sona ermesini sağlamak için diğer üyelerinin de sürece dahil olmak üzere daha fazla adım atması zorunludur.
İİT üyeleri arasında Gazze krizine uyumlu ve güçlü bir yanıt verme konusunda yaşanan bölünmeler, bölgenin karmaşık jeopolitik gerçeklerini gözler önüne sermektedir. Aralarındaki farklılıkların üstesinden gelip gelemeyeceklerini ve savaşın gidişatının şekillenmesinde etkin bir rol oynayıp oynayamayacaklarını zaman gösterecek.
Türkiye ve Suudi Arabistan bu farklılıkların üstesinden gelmede iki ağır top olarak hareket edebilir. Zira; üye devletlerin gelecekteki eylemleri sadece çatışmanın çözümünü etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda daha geniş Orta Doğu düzenini de belirleyecektir.
İİT'nin kilit üyeleri olarak Türkiye ve Suudi Arabistan, bir Ortadoğu savaşı olmasa bile bölgesel istikrarsızlık potansiyelinden derin endişe duymaktadır.
Ankara ve Riyad'ın Gazze savaşı sırasında sadece diplomatik cephe düzeyinde bile olsa sürdürdükleri işbirliği, bu iki devlet arasındaki ilişkilerin normalleşmesini pekiştirip derinleştirecek ve İİT'nin gelecekteki rolünü ve statüsünü güçlendirecektir.