Asia Times: İsrail ve İran dünyayı bir kaosa mı sürükleyecek?

İsrail, “ahtapotun kolları” metaforunu genişleterek, artık “ahtapotun başını” kesme metaforu ile hareket ediyor! Peki İsrail ve İran'ın attığı adımlar dünyayı nasıl bir kaosa sürükleyecek?

1. resim

Kanada merkezli yayın organlarından Asia Times'da, 7 Ekim 2023'de başlayan ve İsrail'in soykırımına dönüşen savaşın önce Lübnan'a sıçaraması, ardından da İran ile doğrudan bir savaş dönüşme ihtimaline dair senaryoların değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Gelinen noktada İran ve İsrail arasında doğrudan bir çatışmanın artık neredeyse kaçınılmaz olarak görülmesi gerektiği belirtilen analizde, ABD'nin ise böyle bir savaş çıkması durumunda kendisini kaçınılmaz olarak Ortadoğu'daki böyle bir savaşın içerisinde bulacağı tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; İsrail'in giderek artan bir şekilde saldırganlığını artırdığına ve “ahtapotun kolları” metaforunu genişleterek artık İran'ın başını kesin olarak kesmeye çalışacağı belirtildi.

İşte Asia Times'da yayınlanan analiz:

Görünen o ki Orta Doğu, bölgenin jeopolitiğine dair en makul gözlemcilerin bile artık kabul ettiği üzere büyük bir savaşa doğru hızla yaklaşıyor.

İran ve İsrail arasında doğrudan bir çatışma, artık neredeyse kaçınılmaz olarak görülüyor.

Doğrudan bir çatışmanın neredeyse yirmi yıldır yavaş yavaş kaynamaya başladığı söylenebilir. Ancak son aylarda Gazze'de devam eden savaş, çatışmaların Lübnan'a sıçraması ve İsrail ile İran arasındaki bir dizi çatışma, durumun doğrudan bir çatışmaya dönüşme ihtimalini her zamankinden daha yüksek hale getirdi.

Şimdi sorulması gereken soru, her iki tarafın da uçurumun kenarından dönmeyecek kadar kararlı olup olmadıkları ve kesin bir sonuç elde etmek gibi hayali bir amaçla tam ölçekli bir savaşa girmeye hazır olup olmadıklarıdır.

İsrail için İran'a karşı bir savaş, Hamas ve Hizbullah ile olan çatışmalarından daha dengeli bir düşmanla karşılaşmak anlamına gelecektir.

Düşman ülkeler on yıllar boyunca son derece düşmanca bir retorik kullanırken bir yandan da karşılıklı olarak varoluşsal bir tehdit algılamalarına uygun ittifaklar ve kabiliyetler geliştirdiklerinde, her iki tarafın da uzun süredir hayata geçirmekle tehdit ettiği ancak bugüne kadar pragmatik ve mantıklı bir şekilde kaçındığı bir çatışma olsa bile, doğrudan düşmanlıkların nihai olarak patlak vermesi kaçınılmaz bir hava yaratır.

Ancak İsrailli bazı üst düzey karar alıcılar, İran'ın nükleer askeri kapasiteye doğru uzun soluklu yürüyüşünü durdurma hedefi bir yana, Tahran'ın İsrail etrafında metodik olarak inşa ettiği “ateş çemberini” kırmak için artık bir fırsat penceresi olduğu sonucuna varmış görünüyor.

İsrail'in “ahtapotun kolları” olarak adlandırdığı şeyi kontrol altına almakta az çok başarılı olduğu ve başını hedef almak gerektiğinde gizli operasyonlara başvurduğu yılların ardından, bu popüler İsrail metaforunu genişletmek gerekirse, yetkililer İran'ın başını kesin olarak kesmeye çalışmanın ve onu vekillerinden ayırmanın zamanının geldiğine inanıyor.

Dahası, İsrail'in Hamas'ın ölümcül saldırısını öngörememesi ve engelleyememesi anlamına gelen 7 Ekim saldırılarının yarattığı şokun ardından, ülkedeki yetkililer askeri inisiyatifi yeniden ele geçirdiklerini düşünüyor ve artık üstünlüğün kendilerinde olduğundan emin görünüyorlar.

İsrail, İran'ın başlıca vekili olan Hizbullah'ı doğru istihbarat kullanarak ve alışılmadık yöntemleri büyük bir askeri güçle birleştirerek şaşırtmak suretiyle Lübnanlı örgütün lider kadrosunu çökertti, uzun süredir görev yapan güçlü lideri Hasan Nasrallah'ı ortadan kaldırdı ve örgütün askeri yetenekleri üzerinde sürekli bir baskı kurdu.

Lübnan'daki operasyonlar Hizbullah'a olduğu kadar Tahran'a da bir mesaj niteliği taşıyor.

Hatta İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu geçtiğimiz günlerde Lübnan halkını Hizbullah'ı devirmeye çağırdı. Ancak bu çağrısı, bunu yapmadıkları takdirde onları “Gazze'de gördüğümüz gibi yıkım ve acının” beklediği yönündeki tüyler ürpertici, açık bir tehditle birlikte geldi.

Tahran'ın desteklediği Hizbullah'ın Lübnan siyaseti ve toplumu üzerindeki etkisi Lübnan için tartışmasız bir felaket olmuşken ve örgütün İsrail'e yönelik düşmanlığı her şeyden çok iç siyasette kendi önemini korumak ve İran'ın desteğini sürdürmekle ilgiliyken, İsrail liderinin Lübnan halkını, harekete karşı ayaklanmadıkları takdirde ayrım gözetmeksizin öldürmek ve ülkelerini yok etmekle tehdit etme kararı hem muhakeme eksikliğini hem de gerçek bir suç kastını ortaya koymaktadır.

Ancak İsrail'in Hamas ve Hizbullah'a karşı savaşı artık bu iki cepheyle sınırlı değil ve İran'ın kendisine kadar uzandı.

Tahran, her ne kadar bu ayın başında İsrail'e 181 balistik füzeyle yaptığı saldırının Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye ve Hasan Nasrallah'ın Tahran'da öldürülmesine misilleme olduğunu açıklasa da, İsrail'in bu saldırıya misilleme yapmasının an meselesi olduğunu biliyor.

Ne de olsa füze saldırısı İsrail askeri üslerinde hasara yol açtı. İsrail ise güçlü bir karşılık vermekte kararlı. İran'la uzun süreli ve doğrudan bir savaşı göze alıp alamayacağı ise ayrı bir konu.

İranlı yetkililer, siyasi analistler ve medya yorumcuları, İsrail'in İran'daki kritik stratejik altyapıya (askeri üsler ya da gaz, petrol ve tuzdan arındırma tesisleri gibi) yapacağı herhangi bir saldırının, İsrail'in fiziksel stratejik derinliğinin olmamasından ve nispeten küçük bir alanda yoğunlaşan sivil nüfusundan kaynaklanan kırılganlığından faydalanmaya çalışacak büyük bir askeri karşılıkla sonuçlanacağı konusunda sürekli uyarılarda bulunuyor.

Tüm bölgenin istikrarını tehdit edecek böyle bir tırmanma riskinin, bu olasılığı önlemek için yoğun diplomatik çabalara yol açtığı aşikârdır.

ABD, İsrail hükümetini çeşitli cephelerde girdiği çatışmaları yatıştırmak ve İran'ın enerji üretim tesislerine veya nükleer tesislerine yönelik herhangi bir saldırıdan kaçınmak için daha fazlasını ve hızlı bir şekilde yapmaya çağıran kamuya açık ve özel mesajlar göndermeye devam ediyor.

Washington gerilimi düşürmenin İsrail'in olduğu kadar kendisinin de çıkarına olduğunu düşünüyor.

Örneğin İsrail'in İran'ın petrol ve doğalgaz tesislerine saldırması enerji fiyatlarının yükselmesine neden olur ve geçtiğimiz yıl iyi bir performans sergileyen ABD ekonomisi ciddi bir gerileme yaşayabilir. Başkanlık seçimlerine sadece birkaç hafta kalmışken bu konu özellikle hassas bir konudur.

İran-İsrail çatışmasının topyekûn bir bölgesel savaşa dönüşmesini engellemek için Suudi Arabistan'ın başını çektiği kapsamlı bölgesel çabalar da var.

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan arasında Doha'da acil toplantılar gerçekleştirilmiş, İran Dışişleri Bakanı Abbas Araghchi de Riyad ve diğer Körfez başkentlerini ziyaret etmiştir.

Mesaj açık!

En azından geçici bir ateşkes üzerinde anlaşmaya vararak, kontrolden çıkabilecek herhangi bir tırmanmanın önüne geçilmesi hayati önem taşıyor. Ancak şimdilik sadece çatışmanın boyutunu sınırlandırmayı başarmak daha olası bir sonuç gibi görünüyor.

Kargaşanın ortasında Biden yönetiminin rolü ise muamma olmaya devam ediyor.

İsrail'in Lübnan ve İran'daki askeri operasyonlarını sınırlandırabilecek biri varsa o da Washington'dur. Ancak Biden ve diğer üst düzey Amerikalı yetkililer Netanyahu'yu ve İsrail'in diplomatik bir öngörü ya da barış ufku olmaksızın askeri güç kullanma biçimini son derece eleştirmelerine rağmen, bunun olmasını engellemek ya da ABD'ye de çok pahalıya mal olabilecek bu durumu yatıştırmak için Amerika'nın İsrail üzerindeki gücünü kullanmak için çok az şey yapıyorlar.

Sadece bölgedeki güvenilirliğinin ciddi şekilde sarsılması değil, aynı zamanda İsrail ve İran arasında geniş çaplı bir savaşın patlak vermesi durumunda ABD müdahale etmek zorunda kalacak ve kendisini önlemeye çok hevesli olduğu bir savaşın doğrudan içinde bulacaktır.

Zira zaten çok sayıda uzman, Netanyahu'nun en başından beri aklındaki şeyin tam olarak bu olduğunu, İsrail'in tek başına yapamayacağı bir şeyi yapmak için ABD'yi çatışmaya sürüklemek olduğunu iddia ediyor.

İran'ın konvansiyonel ve daha da önemlisi nükleer kapasitesini yok etmek ise yakın bir döneme kadar bu pek olası görünmeyen bir senaryoydu.

Ancak artık tüm dünya, bunun çok daha gerçekçi ve tehlikeli bir senaryo olduğunu kabul etmeli.

Kaynaklar

Tartışma