Aşırı sağın küreselleşmesi ve Türk aşırı sağın geri kalmışlığı
💢 Dünyada aşırı sağ yükselirken, bu hareketin Türkiye'deki temsilcileri ne durumda?
💢 Türk aşırı sağı küresel gelişmelere ne ölçüde ayak uyduruyor?
💢 Türkiye'deki aşırı sağ hareketler küresel ölçekte oluşturulan iletişim ağında yer alabilir mi?
İşveç’te aşırı sağ parti İşveç Demokratları’nın yüzde 20’ye yakın oy alması ve İtalya’da neofaşist Giorgia Meloni’nin seçim zaferi, dünyadaki demokrasiler arasındaki sağ, milliyetçi ve gelenekselci partilerin yükselme trendinin sürdüğünü yeniden gözler önüne serdi.
Küresel ölçekte yaşanan enflasyon ve enerji fiyatların artması ile aşırı sağcı partilerin daha da güçlenmesi bekleniyor. Ancak asıl dikkat edilmesi gerekilen husus, aşırı sağ partilerin küreselleşmesidir ve Türk aşırı sağın bu değişim ve dönüşüme dışında kalması ve ayak uyduramamasıdır.
Küreselleşme kavram itibariyle liberal ve sol düşünceyi temsil etse de son yıllarda aşırı sağın da bu kavrama yönelmekte olduğu görülüyor. Aşırı sağcı siyasi partiler uluslararası bir ağ inşa ediyor ve küresel ölçekte birbirinden etkilenip, birbirinden öğrenip ve birbirine destek verip büyümeye devam ediyor. Seçim zaferi elde eden veya seçimlerde oylarını ciddi oranda artıran neredeyse tüm siyasi parti liderlerin Macaristan Başbakanı Viktor Urban ile görüşmüş olması bir tesadüf değildir.
Eskiden Sosyalist Enternasyonel gibi yapılar ile sol siyasi partiler küresel ölçekte bir ilişki ağı inşa ederken, artık sağın da ciddi şekilde birbirine desteği ve iletişimi bulunmakta. Bu bağlamda sağ siyasi partilerin uluslararası bağlantıları son derece ilginç. Örneğin İşveç, Polonya, İtalya’daki aşırı sağcı siyasi partiler ile ABD’deki Trump destekçileri arasında kuvvetli bağlar bulunmaktadır. İtalya’nın Kardeşleri isimli sağcı partinin seçimi kazanmasının ardından Polonya ve Macaristan Başbakanlarının söz konusu partiyi açıktan tebrik etmeleri ve seçim sonuçlarını kutlamaları bu bağlantıyı açık şekilde gösteriyor.
Bu küreselleşme gelişmesini Batı dünyasındaki aşırı sağ siyasi partiler ile de sınırlı görmemek gerekir. Örneğin Hindistan’daki aşırı sağcı BJP partisi Avrupa meclisindeki aşırı sağcı milletvekilleri ile yakından irtibattadır ve onları kendi amaçları ve çıkarları doğrultusunda Hindistan’ın Keşmir bölgesine davet edip gezdirmektedir. Bunun yanında Batı’daki aşırı sağ siyasi partiler ile Rusya arasında da ciddi bir ilişki bulunmaktadır. Farklı siyasi konularda, batıdaki aşırı sağ ile Rusya arasında uyum söz konusudur.
Yeni oluşan küresel aşırı sağ fikirsel anlamda da birbirini desteklemektedir. Örnek vermek gerekirse, aşırı sağın cinsiyet noktasında küresel sola yönelttiği eleştirilerin önemli öncülerinden Jordan Peterson, sadece ABD’deki sağcıları değil, dünyadaki sağcıları da fikri anlamda beslemektedir.
Aşırı sağ oluşumların küresel ilişki ağının ideolojik temelinde herkesin kendi ulusal kimliğini ve kültürünü, “küreselcilere” karşı koruma arzusu yatmakta. Örneğin aile yapısı, cinsiyet, gelenek ve kimlik gibi kavramlar ortak düşmana karşı verilen bir mücadele olarak görülmekte. Düşman küresel çapta olduğundan ve herkes aynı düşmana karşı mücadele ettiğinden, aşırı sağ hareketler de küresel ölçekte mücadele yürütmeleri gerektiğini düşünmektedirler.
Fakat gelelim asıl soruya: Türkiye ve Türkiye’deki aşırı sağ siyasi partiler bu küresel gelişmenin neresinde?
Hiçbir yerinde değiller. Türkiye’de sağcı, milliyetçi veya aşırı sağcı denilebilecek ve teorik anlamda bu küresel network ile temas halinde olabilecek partiler bu oluşumlar içerisinde yer almamaktadırlar. Dahası bu yönde bir bilinçleri ve vizyonları da görülmemektedir.
Ancak adeta bir tüketici gibi, küresel aşırı sağ networkun oluşturduğu argümanları kullanmaktadırlar. Bilgi ve fikir üretim süreçlerinde yer almamaktadırlar. Örneğin, “sessiz istila” gibi batıdaki Müslümanlara karşı oluşturulan argüman ve söylem, Türkiye’de Suriyelilere karşı kullanılmaktadır. İslam düşmanlığı, Arap düşmanlığı ile değiştirilmektedir.
Türkiye’deki aşırı sağ, adeta teknolojik gelişimi kaçırmış devletler gibi, o teknolojinin gelişimine değil, o teknolojinin kullanmasına odaklanmaktadır. Türkiye’deki aşırı sağ küresel aşırı sağ networkun içinde yer alamaması, küresel aşırı sağın içinde yaşanan tartışmalara Türkiye’den bir katkının oluşmamasına yol açmaktadır.
Bu durum ise, Türkiye’deki aşırı sağın kendine özgü bir ideoloji ve fikirden ziyade, yabancı bir düşünceyi Türkiye’deki uygulayıcısından ibaret bir yapıya dönüştürmektedir. Küresel anlamdaki tartışmalara ve söylemlere katkı sağlayamayan Türk aşırı sağı, sadece dışarıdan fikirler ve söylemleri ithal etmekle yetinmektedir.
Her ne kadar, aşırı sağın birçok sorunlu alanları, sorunlu söylemleri ve sorunlu geçmiş tecrübesi bulunsa da Türkiye dünyadaki her küresel fikrin içinde kendi yerini almalıdır. Küresel aşırı sol, küresel İslamcılık, küresel aşırı sağ, küresel liberalizm ve diğer tüm küresel fikirler içerisinde Türkiye temsil edilmelidir. Bu bağlamda Türkiye’deki aşırı sağ bu küresel iletişim ağı içerisinde bir tüketici olarak değil, paydaş ve üretici olarak yer alabilir.
Örneğin, İtalya’da seçimi kazanan Giorgia Meloni’nin Türkiye aleyhinde görüşleri bilinmektedir. Türkiye’deki aşırı sağ Giorgia Meloni ve onun partisi ile aynı küresel yapı içerisinde yer alsaydı, Giorgia Meloni’nin fikirlerinin değişmesini ve Türkiye lehine bazı kazanımların elde edilmesini sağlayabilirdi.
Ancak yiğidi öldürüp hakkını da yemeyelim; Türkiye’deki aşırı sağın küreselleşme noktasında önemli bir engeli de bulunmaktadır. Küresel aşırı sağ İslam düşmanıdır. Bir Müslüman ve bir Türk olarak, bu yapının içinde yer almak ayrı zorlukları kendi içinde barındırmaktadır.