Astana 2.0'a doğru: Türkiye-Suriye normalleşmesi
💢 Türkiye-Suriye normalleşme adımları Astana 2.0'a doğru ilerliyor.
💢 Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle bölgede avantajlı pozisyonda olan Ankara, Şam ile normalleşme ile dezavantajlı pozisyona düşme riskini taşıyor.
Daha önce yazdığım yazılarda defaatle bahsettiğim üzere, Türkiye’nin mevcut şartlar altında Şam ile görüşmesini hatalı buluyorum. Şunu kabul etmeliyiz ki, Mısır’ın da Esed rejimi gibi meşruiyet sorunu mevcuttur. İsrail de Esed rejimine benzer suçlar işlemiştir. Ancak bu iki ülke ile ilişkilerin normalleşmesi jeopolitik bir gerekliliktir. Fakat Esed rejimi ile görüşmek iç siyaset ve Rusya’nın rolü yüzünden gerçekleştiğinden hatalıdır.
Ancak bu eleştirileri bir kenara bırakalım ve Şam ile görüşme kararının alınmış olduğu gerçeğini kabullenelim. Esed rejimi ile yapılan görüşmelerde Türkiye haricinde sadece Rusya bulunuyor. Her ne kadar bir dönem Birleşik Arap Emirliği de Rusya gibi görüşmelere ev sahipliği yapabileceğini ve görüşmelere katılabileceğini dillendirmiş olsa da bu gerçekleşmedi. Dahası Ocak’ın ikinci yarısında yapılması planlanan Dışişleri Bakanları seviyesindeki görüşme Şubat başına ertelendi.
Görüşmelerin Şubat’a ertelenmesi bağlamında yaşanan temel gelişme İran faktörü oldu. Rusya’nın zorlaması ile Türkiye’nin Suriye’den çıkma ön koşulunu bir kenara bırakan Esed rejimi, Moskova’da Savunma Bakanları seviyesindeki görüşmede, bu koşulunu yeniden öne sürdü. Daha sonrası ikinci bakanlar seviyesindeki görüşmelerden önce İran devreye girdi ve Esed rejiminin anlaşmaz katı tutumunu destekledi. Ayrıca İran’ın bypass edilemeyeceğini de tüm muhataplarına anlayacakları bir dilden hatırlattı. İran’ın bu stratejisi başarılı olmuş olacak ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı en son açıklamada, görüşmelere İran’ın da dahil olabileceğini ifade etti. Daha sonra Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’da İran’ın dahil edilmesi ile ilgili çalışıldığını ve Rusya’nın bunu desteklediğini ifade etti.
Esed rejimi ile görüşmeler başladığında, Rusya’nın Ukrayna’ya odaklanması sebebiyle İran’ı dengelemek için Türkiye ile Esed rejimini barıştırmak istediğini anlatan uzmanlar, şimdi İran’ın doğrudan görüşmeye dahil olma ihtimali ile karşı karşıyalar. Rusya’nın Ukrayna savaşı sebebiyle bulunduğu durumu anlamayan uzmanlar, İran’ın Rusya üzerinde elde ettiği yeni gücü de kavramamaktadırlar ve Rusya’nın neden ilk defa şimdi İran’a Su-35 satışına yeşil ışık yaktığını da anlamamaktadırlar. Bu yanlış varsayımların kaynağı da bahse konu hususların göz ardı ediliyor olmasıdır.
Görüşmelere İran'ın katılma kararı alıp almaması bir yana; İran olmadan Şam ile herhangi bir anlaşma yapılamayacağını görmek gerekmektedir. Zaten Şam ile bir uzlaşıya varmak imkansıza yakınken bir de İran’ı bypass etmeye çalışmak kesinlikle başarıya ulaşmayacak bir çabadır. Zira İran'ın özellikle Suriye İç Savaşı başladığı dönemden itibaren Esed rejimine adeta can suyu veren hamleleri göz önüne alındığında Tahran yönetiminin Suriye'nin kurumsal yapısında ne denli önemli bir etki gücüne ulaştığı tahmin edilebilir. Bu sebeple Şam ile görüşme fikrini yanlış bulsam da, görüşmeye devam edilecekse, İran mutlaka dahil edilmelidir.
Maalesef, üzülerek ve şaşırarak ifade etmeliyim ki, aslında bu durum Türkiye’nin daha önce yaşadığı ve daha önce tecrübe ettiği bir gerçekliktir. Suriye’yi takip edenler bilecektir ki 2016’da Halep düştüğü dönemde, şehrin içinde mahsur kalan siviller ve muhalifler Türkiye ve Rusya arasında bir anlaşma gereğince tahliye edilecekti. Tahliye operasyonu başladı ve İran tahliyeyi engelledi. Daha sonra İran da anlaşmaya dahil edildi ve tahliye gerçekleşti. Bu anlaşmanın başarılı bir şekilde uygulanabilmesi ise Türkiye, Rusya ve İran arasındaki Astana sürecine kapı araladı.
İran’ın da dahil olması ile ve Rusya’nın akıllı manevraları sayesinde oluşan yeni durum Türkiye açısından trajikomiktir. Gerektiği üzere İran da görüşmelere dahil olduğunda aslında oluşan yeni durum Astana 2.0 olacaktır. Fakat Astana sürecinin aksine aktörler ve aktörlerin konumları Türkiye’nin aleyhine değişecektir.
Astana’da Esed rejimi ve Suriye muhalefeti ve onlara garantör olan Türkiye ile Rusya ve İran vardı. Türkiye ve Suriye muhalefeti bir taraf, diğerleri diğer taraftı. Şimdiki durumda ise Esed rejimi aktör konumuna yükseltilecektir ve Suriye muhalefeti masada bile yer almayacaktır. Türkiye ise garantör konumundan taraf konumuna düşmüştür. Bir benzetme olarak, Kıbrıs’ta Türkiye’nin KKTC’yi süreç dışında tutup doğrudan Yunanistan, İngiltere ve Kıbrıs ile masaya oturması gibi bir durum oluşacaktır. Evet bilerek Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yerine Kıbrıs dedim. Nitekim Şam ile doğrudan görüşerek, Türkiye Esed rejimini aktörleştirmektedir.
Yeni durumda 3’e karşı 1 gibi bir denklem olacaktır ve Türkiye ciddi olarak zayıflayacaktır. Ayrıca Rusya ve İran yıllardır Türkiye’ye karşı oynadıkları ‘iyi polis – kötü polis’ rollerini sürdürecektir. Nasıl ki Rusya ve İran bu rolleri başarılı bir şekilde oynayarak, Tahran zirvesinde Türkiye’nin Suriye’ye olası bir harekatı engellediyseler, bundan sonra da Türkiye’den olabildiğince çok taviz kopartmak için el ele vereceklerdir. Ancak eğer Esed rejimi ile bir anlaşma yapılmak isteniliyorsa, o zaman İran’ı sürece dahil etmekten başka bir çare yok. Türkiye, Şam ile doğrudan görüşme hatasından vazgeçmeyecekse, en iyi yol İran’ı dahil etmektir.
Ancak sürece İran dahil edildiğinde oluşan tablo sadece yukarıda belirttiğim dengeyi değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail ile ilişkileri de olumsuz etkileyecektir. Hatta Rusya ile İran Ukrayna savaşında doğrudan işbirliği yaptıkları için, bu görüşmeler uluslararası alanda Türkiye’nin aleyhine işleyecektir.
Astana süreci dururken, Rusya’nın Türkiye’yi ikna edip Astana 2.0’a doğru evrilen yeni bir açmazı masaya getirmesi, Rusya açısından büyük bir başarıdır. Nitekim eğer anlaşma olacaksa, bu anlaşmaya Astana formatında varmak Türkiye için daha iyi olacaktı. Şimdi Türkiye daha zayıf ve yalnız olduğu bir denklemde Suriye için görüşmeler yürütmektedir. İran dahil olsa bile anlaşmanın olup olmayacağı meçhul olan bu sürecin sonunda bir anlaşma çıkmazsa, Türkiye kaybettikleri ile kalmış olacaktır.
Kısaca, Türkiye’nin Suriye’ye yeni bir askeri harekat düzenlemesi beklenildiği ve Türkiye’nin kazanım elde edeceği bir denklemden, Rusya’nın akıllı manevraları ve Türkiye’deki muhalefetin Suriyeli sığınmacılar üzerinden oluşturduğu baskı sebebiyle Türkiye’nin Suriye’de kaybet-kaybet denklemine girdiği yeni bir süreçteyiz. Rusya önce İran’ı dışarıda tuttu, şimdi de İran sürece gerektiği üzere dahil edilmektedir. Türkiye açısından kazanma ihtimali düşük, kaybetme ihtimali çok yüksek olan bu süreç ‘sahada kazandığımızı masada kaybettik’ minvalinde sonuçlanmadan, seçim akabinde lağvedilmelidir. Seçime kadar da süreç sürüncemede bırakılmalı ve Türkiye’ye kaybettirecek hamlelerden uzak durulmalıdır.