Atlantic Council: ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilere dair beklentiler
Türkiye, Orta Doğu ve Kafkasya'nın kritik bir kavşağı olan bölgede gücünü sağlamlaştırıyor. ABD ve Türkiye arasındaki gerilim, siyasi ve askeri ilişkiler nasıl değiştirilebilir?
ABD merkezli Atlantic Council'de, Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin geleceği ve olası gelişmelerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD'nin yanlış hesaplarının bir sonucu olarak; terör örgütü PKK'nın uzantılarının Suriye'yi daha da istikrarsız hale getirdiği belirtilen analizde, Türkiye'nin güvenlik kaygılarının anlaşılmasını ve bu minvalde adımlar atılması gerektiği belirtildi.
Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması ve talep edilen F-16'lar ilgili gelişmelerin de değerlendirildiği analizde, ABD tarafından Türkiyenin taleplerinin karşılanmasının önemli olduğu ve Türkiye'nin müttefikliğine ABD'nin ihtiyacı olduğu tespiti yapıldı.
İşte Atlantic Council'de yayımlanan analizin tamamı:
ABD'nin F-16'ları için bir modernizasyon paketi satma ve milyarlarca dolar değerinde F-16 uçağı satma potansiyeli varken Türkiye F-35 programına geri dönebilir mi ? Bu konudaki ilerleme, ABD ile Türkiye arasında stratejik ortaklığın yeniden tesis edilmesine yönelik bir adım olabilir mi? Ve Türkiye ile ABD arasındaki siyasi ve askeri ilişkiyi nasıl değiştirebilir?
Türkiye-ABD ilişkilerinin zirve yaptığı 1940'ların sonları ve 1950'lerin başlarında on beş bine yakın Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin Kore Savaşı'na katılması, Türkiye'nin ABD ile olan ittifakına olan bağlılığını göstermekteydi.
Bu fedakarlıklar önemliydi ve bu savaşta resmi kayıtlara göre 721 Türk askeri öldü ve 2.147 Türk askeri yaralandı. Şubat 1952'de, ateşkesin sağlanmasından yaklaşık bir yıl önce, Türkiye NATO üyesi oldu. Çok sayıda uzman hala, Türkiye'nin Kore Savaşı'na katılmasını ittifaka katılmanın bir “bedeli” olarak adlandırıyor.
Bu dönemde Türkiye ile ABD arasında derinleşen siyasi ve ekonomik ilişkilerin yanı sıra iki ülke, özellikle havacılık başta olmak üzere askeri alanda da güçlü bir iş birliği içerisindeydi. Kuşkusuz, siyasi ortamın gergin olduğu zamanlar da oldu.
1962 Küba Füze Krizi, 1964 ve 1974 Kıbrıs krizleri, 1975-78 ABD'nin Türkiye'ye uyguladığı silah ambargosu ve 2003'te ABD önderliğindeki Irak işgali öne çıkan bazı örneklerdir. Ancak genel itibarı ile taraflar çıkarlarının farkında olan ihtiyatlı diplomasi yoluyla sorunların üstesinden geldi.
2016'da Türkiye yaşanan darbe girişimi ve ABD'nin Türkiye ile Rusya arasındaki bağlara yönelik eleştirileri nedeniyle zaten gergin olan Türkiye ile ABD arasındaki bağlar, 2019'da Suriye'deki savaş ve Türkiye'nin bir Rus S-400 füze sistemi satın alması birlikte en düşük seviyeye indi.
Suriye'deki savaşın etkileri
Türkiye, 2011'de başladığından bu yana Suriye'deki savaşın sonuçlarının büyük bir kısmını üstlendi. Birleşmiş Milletler'e göre, Türkiye yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Çok sayıda mülteci yalnızca sınır bölgesindeki demografik yapıyı değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda Türk ekonomisin felç edici bir yük ekledi. Türkiye ayrıca Kürt terör gruplarının sınır ötesi terör saldırılarıyla da karşı karşıya kaldı.
ABD'nin yanlış hesaplarının bir sonucu olarak; ABD ve Avrupa Birliği'nin terör örgütü kabul ettiği PKK'nın uzantıları PYD ve onun askeri kanadı YPG gibi terörist grupların varlığı, Suriye'yi daha da istikrarsız hale geldi.
Türkiye'nin taleplerine rağmen ne ABD ne de AB, PYD ve YPG'yi terör örgütü olarak görmüyor. ABD, Suriye'de IŞİD'e karşı mücadelelerinde onlara yardımcı olmak için YPG ve PYD'ye ilk kez 2014 yılında destek sağlamaya başladı. IŞİD'in bölgede yarattığı tehdit fiilen ortadan kalkmış olmasına rağmen ABD, PYD ve YPG'ye desteğini sürdürüyor.
PYD ve YPG, koalisyon tarafından oluşturulan Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) de omurgasını oluşturuyor. Türkiye, Interpol ve diğer üst düzey ABD yetkililerine, PYD ve YPG'nin terör eylemlerine ilişkin iddialarını ayrıntılı olarak sunmasına rağmen, terör örgütlerine yapılan yardımlar azalmadı ve hatta aksine arttığı görülüyor.
Özellikle bu destek, son dönemde ABD ile Türkiye arasındaki ikili ilişkilere önemli zararlar vermiştir. ABD Genelkurmay Başkanı ve ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) komutanının 2023'ün başlarında bölgeye yaptığı ziyaretler, asker ziyareti olarak tanımlansa da iki ülke arasındaki gerilimin artmasına katkıda bulundu. Ankara, bu faaliyetleri, Irak'ın kuzeyinde denenene benzer şekilde, ABD'nin Suriye'de bir uydu Kürt devletciği kurma girişiminin bir parçası olarak görüyor.
Füze savunması
2013 yılında NATO, Türkiye'nin balistik füze savunması talebine, Almanya'daki Ramstein Hava Üssü'ndeki Müttefik Hava Komutanlığı'nda bulunan Patriot ve SAMP-T gibi sistemleri dönüşümlü olarak bölgeye geçici olarak konuşlandırma teklifi ile yanıt verdi.
Ancak Türkiye'nin kendi güvenliğini sağlamak için Suriye'nin kuzeyindeki YPG ve PYD'ye yönelik 2018-19 operasyonunun ardından İspanya'dan gelen Patriot sistemi hariç, sağlanan sistemler geri çekildi.
Bu gelişmenin ardından Türkiye'nin tüm girişimlerine rağmen daha önce sistemlerini Türkiye'ye konuşlandırmış olan müttefik ülkeler, çeşitli nedenlerle sistemlerini yeniden konuşlandırmayı reddettiler.
Suriye'deki savaş Türkiye'nin bu ihtiyacını karşılaması konusunda bir aciliyet duygusu oluşturdu ve Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın talebi üzerine Patriot Advanced Capability-3 (PAC-3) sistemi de dahil olmak üzere alternatiflerin kapsamlı bir incelemesi yapıldı. Ancak Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye'nin Patriot talebini yerine getirmeyi reddetti.
Ardından Türkiye 2018 yılında bu defa bir Fransız-İtalyan konsorsiyum üretimi olan SAMP-T hava savunma sistemlerini satın alma girişiminde bulundu. Ancak bu girişim de Fransızların itirazları nedeniyle durma noktasına geldi. Ve nihayetinde Türkiye ABD'nin karşı çıkmasına rağmen S-400 sistemini Rusya'dan tedarik etme yoluna gitti.
Rusya'nın S-400 sisteminin satın alınması ve ABD'nin Suriye'de YPG ve PYD'ye verdiği destek, zaten gergin olan ABD-Türkiye ilişkilerinde kırılma noktası oldu.
Türkiye tepkiyle karşı karşıya
S-400 alımının ardından ABD Savunma Bakanlığı, 2019'da Türkiye'yi F-35 programından çıkardı. 2020'de ise ABD , Amerika'nın Düşmanlarına Karşı Mücadele Yasası CAATSA'nın 231. Maddesi uyarınca Türkiye Savunma Sanayii Başkanlığı'na (SSB) yaptırım uyguladı.
Türkiye , 26 Ocak 2007'de ABD hükümetiyle bir mutabakat zaptı imzalayarak F-35 programının ortak üreticisi olmuştu. Türkiye ayrıca ilk pilot ve yer personeli eğitim paketinin masraflarını karşılamış ve tamamlamıştı. Türkiye'nin programdan çıkarılmasının gerekçesi, S-400'ün F-35 ile aynı ortamda kullanılmasının yüksek teknolojili uçak sistem bilgilerinin çalınmasına yol açabileceği iddiasına dayanıyordu.
Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması sonucunda Türkiye için üretilen 6 adet F-35A uçağına el konularak hangarlarda bekletildi ve eğitim gören personel Türkiye'ye gönderildi. Türkiye'nin daha önce program için ödediği 1,25 milyar doların geri ödenmesine ilişkin müzakereler ise hala sürüyor.
Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin gerginleşmesi nedeniyle Türk Hava Kuvvetlerinin kuvvet yapısının gözden geçirilmesi ihtiyacını doğurdu. Başlangıçta aşamalı olarak kaldırılması planlanan F-4 uçaklarının ömrünün uzatılmasına karar verildi. Ayrıca Türkiye, acil hava muharebe ihtiyaçlarını karşılamak için ABD'den 40 adet F-16V uçağı almaya karar verdi. Türkiye'nin mevcut F-16 uçaklarının yeteneklerini artırmak için yetmiş dokuz modernizasyon kiti satın alması da ele alındı.
Bir dönüm noktası
Son dönemde Türkiye ve ABD tarafından yapılan açıklama ve değerlendirmelere göre yönetim çevrelerinde görece olumlu bir hava olduğu görülüyor. ABD Başkanı Joe Biden, Türkiye'nin uçak ve modernizasyon kiti tedarik etme talebini destekledi. Bu destek, özellikle 2019 NATO zirvesi ve 2021'de Roma'da düzenlenen devlet başkanları düzeyindeki yüz yüze görüşmelerde kendini gösterdi.
Anlaşma bugün onaylansa bile, en iyi senaryoda teslimatın üç ila beş yıl süreceğini belirtmek gerekir. Bununla birlikte, ortak bir paydada buluşmak, yine de önemli bir ilerleme olarak kabul edilebilir.
2019 yılında teslim alınan S-400 sisteminin akıbetinin yeniden düşünülmesi, Türkiye ile ABD arasındaki sorunların çözümü açısından kritik önem taşıyor.
Türk savunma şirketi Aselsan Elektronik Sanayi'nin CEO'su Haluk Görgün'ün geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama dikkat çekici.
Görgün yaptığı açıklamada;
“UMBHSS-SIPER'in geliştirilmesiyle artık S-300/S-400'lere ihtiyacımız kalmadı. Siper sistemi tamamen olgunlaşana kadar, SAMP-T de orta vadeli bir çözüm olabilir.”
ifadelerini kullandı.
Bu engelin kaldırılması, Türkiye karşıtı Kongre üyelerini F-16V'lerin ve modernizasyon kitlerinin tedariki konusundaki tutumlarını yeniden gözden geçirmeye teşvik edebilir. Böylesine olumlu bir ortamın oluşmasıyla birlikte Türkiye'nin F-35 programına dönüşüne yönelik ilginin yeniden canlanması mümkündür.
Türkiye 40 adet F-16V uçağı ve yeterli sayıda modernizasyon kiti tedarik edebilirse, 2000'li yılların başında popüler olan “Bölgesinde Lider, Kıtasında Etkili” mottosuna da rahatlıkla yeniden dönebilir.
Türkiye'nin müthiş hava kuvvetleri, önemli ulaşım, enerji ve hidrokarbon kaynaklarına sahip bir bölgedeki stratejik konumu ve İsrail ile ilişkilerini geliştirmesi göz önüne alındığında, ABD Türkiye'yi yeniden güvenilir ve güçlü bir stratejik müttefik olarak görebilir.
Önümüzdeki yol
S-400, PYD ve YPG ile ilgili sorunların çözümü, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin düzelmesi için kilit önemdedir. İdeal olarak, bunu F-16V'lerin satışının onaylanması, CAATSA yaptırımlarının kaldırılması ve F-35 programına dönüş takip etmelidir.
Türkiye'nin güvenlik endişelerinin ele alınması, Orta Doğu'daki stratejik ortaklar arasında başarılı ve sürdürülebilir işbirliğinin ön koşuludur. Bu, Suriye'de istikrarın sağlanmasına, bölgede faaliyet gösteren yabancı aktörlerin faaliyetlerinin kısıtlanmasına ve halihazırda Türkiye'de ikamet eden Suriyeli mültecilerin Suriye'ye dönmelerini teşvik edecektir.
Bu gelişmelerin tamamı birleştiğinde, Türkiye'nin güvenliğine yönelik tehditleri büyük ölçüde azaltacaktır. Ayrıca Doğu Akdeniz bölgesinde barış ve istikrar açısından olumlu etkileri olacağı gibi, bölgeden çıkarılan doğal gazın Türkiye üzerinden güvenli bir şekilde Avrupa'ya taşınmasına da olanak sağlayabilir.
Ortadoğu politikasında her zaman İsrail'in güvenliğini ön planda tutan ABD, ilişkilerin normalleşmesi sürecinde Türkiye'nin bölgesel istikrara yaptığı olumlu katkıları da dikkate almalıdır.
Türkiye ile ortaklık, Çin'in Asya-Pasifik bölgesinde artan ekonomik ve askeri gücünü dengelemek için de çok önemlidir. Özellikle de Rusya'nın Ukrayna'da devam eden savaşının bir sonucu olarak dünyadaki konumu gerilerken. Türkiye, Orta Doğu ve Kafkasya'nın kritik bir kavşağında gücünü sağlamlaştırmaktadır.
Uzun vadede Türkiye'nin Orta Asya ile olan stratejik bağları da NATO için önemli bir varlık olacaktır. Dolayısıyla ABD, NATO'nun bu bölgelerdeki politikasında Türkiye'nin önemini yadsınamaz bir gerçek olarak kabul etmelidir.
Bazı Kongre üyelerinin Türkiye'ye 1975 silah ambargosuna benzer kısıtlamalar getirmeye çalışmasına rağmen, Biden yönetiminin yakında F-16V uçaklarının tedarikini ve modernizasyon paketini onaylama ihtimali, potansiyel olarak Türkiye'nin F-35 programına dönüşü için de elverişli bir atmosfer yaratabilir.
Böylece ikili siyasi ilişkilerin ve güçlendirilmiş bir Türk-ABD stratejik ortaklığının gelişmesinin önündeki engeller kalkabilir.