Atlantic Council: Türkiye yeni dönemde, dış politikada neleri hedefliyor?
Türkiye büyük bir güç olarak yükselişini sürdürdükçe, Batı ve ABD ile ilişkileri zayıflayacak. Erdoğan yeni döneminde; enerji üssü olma, savunma sanayi, Türk Devletleri Teşkilatı ve sınırındaki YPG yapılanmasını temizlemeye odaklanabilir.
ABD'nin önde gelen think tank kuruluşlarından Atlantic Council, Türkiye'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim sonrası izleyeceği dış politika adımlarını ele aldığı bir analiz yayımladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın milliyetçi ve muhafazakar kesimlerin büyük bir desteği ile iktidara geldiği belirtilen analizde, buna ek olarak parlamento çoğunluğunu da arkasına alarak Suriye'nin kuzeyinde bulunan terör örgütü YPG milislerine karşı güçlü bir operasyon yapabileceği belirtildi.
Analizde ayrıca, Türkiye'nin yükselen bir güç olmaya devam etmesi durumunda Batı ile ilişkilerinin zayıflayacağı iddia edilirken, yeni dönemde özellikle savunma sanayi, Türk Devletler Birliği ve enerji üssü olma adımlarını hızlanacağı öngörüsünde bulunuldu.
İşte Atlantic Council'de yayımlanan analizin tamamı:
Türkiye bu yıl, kuruluşunun yüzüncü yılını kutluyor. Recep Tayyip Erdoğan, önce Türkiye'nin başbakanı, ardından ise cumhurbaşkanı olarak, ilk yüzyılın beşte birinde cumhuriyetin siyasi dümenini elinde tuttu. Pazar günü gerçekleşen ikinci tur seçimlerde kazandığı zafer ile de, şimdi beş yıl daha dümende kalacak.
Aynı zamanda Türkiye, sarsılan ekonomisi ve çevresindeki açık çatışmalar da dahil olmak üzere çeşitli sorunlarla kuşatılmış durumda. Kuzeyinde, Rusya Ukrayna'ya savaşıyor Güneyinde Suriye gergin.
Türkiye'nin ekonomi politikasını değiştirme zamanı geldi
Türkiye, parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduran AK Parti liderliğindeki bir ittifakla ve Erdoğan'ın başkanlığında, beş yıllık yeni bir döneme daha hazırlanıyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemi ve parlamento çoğunluğunun arkasında olduğu göz önüne alındığında, Erdoğan'ın yeniden seçilmesi, Türkiye'ye on ay sonra yapılacak belediye seçimleri dışında seçimsiz beş yıllık istikrarlı bir dönem sağlayacak.
Erdoğan'ın yeniden seçilmesi, Türkiye'nin başka bir merkezi karar alma dönemine gireceği anlamına da geliyor. Bu beş yıllık dönem, Türkiye için siyasi istikrarın sağlanması olarak da görülebilir. Türkiye'nin ekonomi ekibi, güçlü ekonomik kriterler belirleyerek ve önemli yapısal reformları uygulayarak mevcut sorunları çözebilecek güvenilir ve daha geleneksel ekonomi politikalarına geri dönebilirse, o zaman Türkiye'nin zamanla yabancı sermaye için bir yatırım noktası olabilmesi mümkün.
Türk ekonomisi şu anda, kısmen kontrollü döviz kuru rejiminin neden olduğu yüksek enflasyon oranı ve düşük döviz rezervleri de dahil olmak üzere ciddi sorunlar yaşıyor. Geleneksel olmayan politika, Türkiye'nin yüksek büyüme oranına veya ihracatını artırmasına da yardımcı olmuyor. Kısacası ekonominin hızla ele alınması gerekiyor.
Erdoğan ve yeni hükümetin, hem yerli hem de yabancı yatırımcıların Türkiye ekonomisine olan güvenini yeniden tesis etmesi önemli. Güçlü bir ekonomik ekip ve daha geleneksel ve bağımsız politikalarla bu mümkündür. Erdoğan'ın zafer konuşmasında Türkiye ekonomisini uzun uzadıya ele alması, ekonomi için daha güçlü bir yol haritası çizmeye kararlı olduğunu gösteriyor.
Bölgesel enerji politikaları ise mevcut politikalar içerisinde devam edecek gibi görünüyor.
İkinci tur seçimleri yaklaşırken, sadece bir 5 yıl daha görev yapma sözü veren Erdoğan'ın, kendisine uyguladığı sert önlemlerin bir kısmını hafifleterek, bundan sonra da devam edip etmeyeceği ise soru işareti olmaya devam edecek.
Erdoğan, Pazar günü İstanbul ve Ankara'da yaptığı iki zafer konuşmasında;
“Böyle bir zaferde kaybeden olmaz. Kazanan Türkiye'dir”
diyerek oy veren tüm halka teşekkür etti.
Erdoğan ardından, kalabalık tarafından yuhalanan rakibi Kemal Kılıçdaroğlu'nu beceriksiz olmakla suçladı, hapisteki Selahattin Demirtaş'ı terörist olarak nitelendirdi. Türkiye'yi takip eden Anglofon, Fransız ve Alman medya kuruluşlarını kendisini devirmeye çalışmakla suçladı.
Muhalefet partilerinin LGBTQI+ yanlısı bir gündem izlediği konusunda uyarıda bulunduğunda ise kalabalıktan sevinç çığlıkları yükseldi.
Diğer yandan, Türkiye'nin dış politikasında değişiklikten çok süreklilik bekleniyor. Erdoğan için bu, onun önderliğindeki Türk dış politikasının temeli olan, üç ayağa bağlı kalmak anlamına geliyor. Bunlar; stratejik yarı bağımsızlık, büyük güçler arasında dengeleme ve Türkiye'nin yakın çevresinde sert güç ve uyarlanabilir diplomasinin karışımı bir yol izlemek.
NATO, Türk güvenliğinin mihenk taşı olmaya devam ediyor ve Ankara, Ukrayna ve Gürcistan'ı birliğe kabul etme lehinde konuştu. Türk parlamentosu, PKK terör örgütünün savunma işbirliği ve kovuşturulmasına ilişkin tavizler aldıktan sonra Mart ayında Finlandiya'nın katılımını onayladı. İsveç'in yeni terörle mücadele yasası ise önümüzdeki ay tam olarak yürürlüğe girecek. İsveç'in katılım umutları devam ediyor.
Erdoğan'ın yeni cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye, NATO'nun eğitim, hazırlık ve karşılıklı savunma misyonlarına güçlü bir katkı sağlamaya devam edecek. Ukrayna'daki savaşın Erdoğan'ın döneminde sona ermesi durumunda, Erdoğan'ın son on yıldır olduğu gibi Ukrayna ile güçlü savunma ortaklıklarına devam etmesi de beklenebilir.
Yine de NATO üyeliği, Türkiye'nin doğu ve güney sınırlarını kapsayan bir çatışma ve Rusya ile gerilim durumunda Erdoğan'a yardımcı olmayacak. Irak ve Suriye'deki PKK'ya karşı yürütülen operasyonlar, Kafkaslar ve Libya'daki soğukluklar ve çözülmemiş Suriye iç savaşı, Erdoğan'ın Batı'dan pek fazla yardım almadan dönüşümlü olarak Moskova, Tahran, Şam ve diğer bölgesel güçlerle müzakere etmesini ve caydırmasını gerektiriyor.
Buna , Türkiye'nin Yunanistan ve Kıbrıs'la karşı karşıya geldiği ve bağımsız bir yaklaşım gerektiren Akdeniz ve Ege ile ilgili sorunları da eklenebilir.
Türkiye'nin güvenliği için bu "NATO'nun ötesindeki bölgede" Erdoğan, anlaşmalar için kapıyı açık bırakacak ve etkili olması için ara sıra kılıcını sallayacak.
Suriye, Erdoğan için kişisel bir miras meselesi olarak öne çıkıyor. Erdoğan bu döneminde, PKK bağlantılı YPG'yi Türkiye sınırından çıkarmak ve önemli sayıda Suriyeli mültecinin güvenli bir şekilde anavatanlarına dönüşünü kolaylaştırmak isteyecektir.
Ankara, YPG'yi zayıflatabileceğine ve Esad'ı tek başına drone ve topçu saldırılarıyla masaya oturtabileceğine inanırsa, büyük bir kara operasyonundan vazgeçebilir. Ancak bu yıl veya gelecek yıl YPG'ye karşı yeni ve büyük bir operasyon göz ardı edilemez.
Türk milliyetçileri de son seçimlerde Erdoğan'ı destekledi ve Erdoğan onlara karşı bir yükümlülük hissediyor. Bunu YPG'nin sınır bölgeleri üzerindeki kontrolünü sona erdirerek ve mültecileri geri göndererek ödemek isteyecektir.
Erdoğan, yeniden seçim kampanyasından makul derecede güçlü bir kamu yetkisi, deneyimli bir dış politika ekibi, muhafazakar-milliyetçi politikalarını onaylayan bir destek ve biraz risk alma marjı ile tı. Bu şeyleri nasıl kullandığını görmek ilginç olacak.
Erdoğan, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşında kozunu nasıl kullanabilir?
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması, Ankara'nın dış politikasında ve hem Rusya hem de Ukrayna ile olağan işlerinde değişiklikten çok daha fazla süreklilik anlamına geliyor.
Türkiye'nin Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline karşı duruşu, muhtemelen değişmeyecektir. Türkiye'nin iki savaşan taraf arasındaki dengeleyici politikası, özellikle iç siyasette meyvesini verdi. Aynı zamanda, Erdoğan'ın Kiev ile Moskova arasındaki mekik diplomasisi, savaşın ilk günlerinde tutsak takasına imkan veren, tahıl anlaşmasına aracılık eden ve delegasyonların toplantılarını kolaylaştıran somut sonuçlar getirdi.
Erdoğan'ın yeni ve çok daha milliyetçi bir parlamentoyla, Ukrayna'da Rus işgal otoriteleri tarafından ayrımcılığa uğrayan ve onlar tarafından zulüm gören Kırım Tatarları ve diğer Türk toplulukları meselesinin gelecekte daha büyük bir rol oynayacağı varsayılabilir.
Ancak, Türkiye'nin hem ekonomik sıkıntıları hem de bölgedeki jeopolitik konumu, Rusya ile yakın işbirliğini gerektirdiğinden, bu pek olası değil. Suriyeli mülteci sorunuyla mücadele, ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerde birikmiş sorunlar, ne olursa olsun Rusya'yı Türkiye'nin en önemli ortakları arasında üst sıralarda tutacaktır.
Türkiye'nin Avrupa ve ABD ile ilişkilerinin zayıflamasını bekliyoruz
Erdoğan'ın benzeri görülmemiş yirmi yıllık görev süresi ve beş yıllık üçüncü cumhurbaşkanlığı döneminin Avrupa ve Asya için çok çeşitli sonuçları olacaktır.
Türkiye büyük bir güç olarak yükselişini sürdürdükçe Batı'dan uzaklaşacak ve Avrupa ve ABD ile ilişkilerini zayıflatacaktır. Ankara, Erdoğan'ın katılmayı düşündüğü Şangay İşbirliği Örgütü aracılığıyla Çin ile ilişkiler kuruyor. Ayrıca BRICS grubunun (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) bir üyesi olma arzusu var.
Diğer yandan, Türkiye-Azerbaycan ekseni ve Ankara'nın Türk dış politikasının Orta Asya'daki bir aracı olan Türk Devletler Teşkilatı'na verdiği destek, muhtemelen hem Moskova'yı hem de Tahran'ı kızdıracak.
ABD'nin silah tedarikinin önündeki engellerden bıkan Türkiye, geniş çapta beğeni toplayan Bayraktar'ı ile insansız hava aracı teknolojisinde bir lider konumunda. Türkiye, bu yeni dönemde gücünü artırmak için muhtemelen daha da sağlam bir askeri-endüstriyel yapılanmaya girişecek.
Erdoğan; Türkiye'nin Azeri, Doğu Akdeniz, İran, Rusya, Türkmen ve Körfez gaz boru hatları üzerinden Avrupa'ya uzanan bir enerji merkezi rolünü geliştirerek ekonomik büyümeyi destekleyebilir.
Erdoğan ayrıca, önümüzdeki on yıl ve sonrası için önemli bir ekonomik kalkınma anlamına gelen ve İstanbul Boğazı'nı geçmek için planlanan devasa bir Akdeniz-Karadeniz kanalını (Kanal İstanbul) inşa etmek için bastırabilir.