National Interest: Suriye'nin geleceği nasıl şekillenecek?
Ankara'nın HTŞ üzerindeki etkisi, grubu silahlı bir hareketten siyasi bir harekete dönüşmeye teşvik edebilir. Esad rejiminin devrilmesi ve Türkiye'nin hamlelerinin ardından SDG varoluşsal bir tehditle karşı karşıya.
ABD'nin önde gelen yayın organlarından National Interest'de, Suriye'deki yeni gerçeklik ışığında ülkenin geleceğinin ve terör örgütü PKK'nın uzantılarının durumunun değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Suriye'de yaşanan değişimlerin ardından, ABD destekli terör örgütü PKK uzantılı SDG'nin, petrol zengini Deyrizor ve Tel Rıfat'ı kaybettiği ve Menbiç'tenFırat'ın daha doğusuna çekilmek zorunda kaldığı belirtilen analizde, yeni Başkan Donald Trump'ın ABD güçlerinin geri çekilmesini istemesiyle birlikte de SDG varoluşsal bir tehditle karşı karşıya kaldığı belirtildi.
Analizde ayrıca, Türkiye'nin HTŞ'nin üzerindeki etkisine dikakt çekilerek, bu durumun Suriye'nin geleceğine dair fırsat pencereleri açtığı tespiti yapıldı.
İşte National Interest'de yayınlanan analiz:
Suriyeliler Beşar Esad'ın zalim rejiminin sona ermesini kutlarken, savaş yorgunu Suriye devleti siyasi, güvenlik ve bölgesel yönetimine yönelik bir dizi meydan okumayla karşı karşıya.
Ülkeyi Şam'dan yönetecek olan ılımlı bir Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gerçekliği, Suriye'nin kuzeydoğusunda konuşlanan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından ileri sürülen federal yapı ve toprak kontrolü iddialarıyla karşı karşıya.
Bu iki aktörün (HTŞ ve SDG) farklı çıkarları ve hedefleri doğrultusunda nasıl hareket edeceği Suriye'nin gelecekteki siyasi haritasını şekillendirecek.
Rejim kontrolündeki Şam'ın çöküşünü takip eden günlerde HTŞ ve müttefikleri, Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib'den aşağı doğru inerken SDG, Türkiye tarafından desteklenen gruplar karşısında baş döndürücü bir gerileme süreci yaşadı.
SDG petrol zengini Deyrizor şehrini terk etti ve Tel Rıfat'ı kaybetti, Menbiç'ten (Fırat Nehri'nin otuz kilometre batısı) çekildi ve Fırat'ın daha doğusuna çekildi.
Menbiç'te Araplar çoğunluktayken Kürtler, Türkmenler, Çerkezler ve Çeçenler azınlıkları oluşturuyor.
SDG şimdi de Kobani'ye olası bir operasyondan korkuyor.
SDG'nin Türkiye'ye karşı askeri caydırıcılığı azalmış durumda. SDG muhtemelen Suriye'nin kuzeydoğu ucundaki bölgelere sıkışacak ki bu da, bir zamanlar Suriye'nin kuzeyinde hükmetmek istediği bitişik ve etnik olarak heterojen bölgeden daha sınırlı bir alan.
ABD, Suriye'nin kuzeydoğusunda 900 askerlik bir güç bulunduruyor ve DEAŞ'dan geriye kalanlarla mücadele etmek için 2015'ten bu yana bu askeri grup SDG'yi destekliyor.
Yeni Başkan Donald Trump'ın ABD güçlerinin geri çekilmesini istemesiyle birlikte SDG varoluşsal bir tehditle karşı karşıya.
HTŞ ve SDG
HTŞ, Suriye'nin yeni vasileri olarak ilk haftasında Şam'a gönderilen SDG heyetiyle yapılan görüşmeler de dahil olmak üzere kapsamlı diplomatik temaslarda bulundu.
HTŞ yetkilileri şu ana kadar uzlaşmacı bir ton benimseyerek müzakere edilmiş bir siyasi çözüme açık olduklarının sinyalini verdi. SDG yönetimi ise daha önce muhalifler tarafından kullanılan üç yıldızlı yeni Suriye bayrağını göndere çekerek mesaj verdi.
Ancak şimdiye kadar karışık mesajlar da verildi.
Örneğin HTŞ'ye bağlı Siyasi İşler Departmanı Sözcüsü Obaida Arnaout;
“Ülkenin hiçbir bölgesinin Şam hükümetinin kontrolü dışında olmasını kabul etmiyoruz”
açıklamasında bulundu.
Colani'nin de;
“Tüm gruplar feshedilecek ve devletin dşında kimsenin elinde silah kalmayacak”
dediği bildirildi.
Türkiye ne istiyor?
Türkiye'ye göre YPG liderliğindeki SDG, 1984'ten beri Türk devletine karşı savaşan silahlı bir grup olan PKK ile eşanlamlı.
Türkiye'nin önde gelen askeri stratejistleri ve milliyetçileri, Washington'un Türkiye sınırları yakınında PKK'ya bağlı aktörlere verdiği desteğe şüpheyle yaklaşıyor.
Ankara, İsrail'in yakın zamanda Golan Tepeleri'ne doğru genişlemesini ve stratejik Hermon Dağı'nı ele geçirmesini bu olaylar zincirinin bir parçası olarak görüyor.
Türkiye'nin öncelikli kaygısı açık. YPG-PKK ne denklemin bir parçası olmalı ne de herhangi bir toprak üzerinde kontrolü elinde tutmalı.
Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da, PKK/YPG'nin ya kendini feshetmesi ya da ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.
Fidan; yakın zamanda verdiği bir mülakatta, ilk aşamada Suriye'de YPG/PKK saflarında bulunan yabancı uluslararası terörist savaşçıların bir an önce ülkeyi terk etmesi gerektiğini söyledi.
Fidan, ikinci aşamada ise Suriyeli üyeler de dahil olmak üzere tüm YPG komuta yapısının ülkeyi terk etmesi gerektiğini vurguladı. Fidan ayrıca PKK'ya bağlı olmayan savaşçıların yeni Suriye yönetimiyle koordinasyon içinde silahlarını bırakmaları ve sivil hayata dönmeleri gerektiğini, bunun da etkin bir silahsızlanma ve yeniden entegrasyon süreci olacağını belirtti.
Ankara çok fazla bastırırsa SDG ve bağlı gruplar federalizm taleplerini hızlandırabilirler.
Suriye'nin geleceği
Suriye'de değişen hareket tarzı, ABD ve müttefiklerinin Suriye politikalarını yeniden gözden geçirmeleri için bir fırsat sunuyor.
Washington ve Ankara bazı örtüşen çıkarları paylaşıyor. Bunların başında, İran ve İran'a bağlı milislerin Suriye'deki etkisinin kırılması geliyor.
Ankara'nın HTŞ üzerindeki etkisi, grubu silahlı bir hareketten siyasi bir harekete dönüşmeye teşvik edebilir.
Ankara savaş sonrası Irak'ta İran'ın hakimiyetinin artmasıyla nüfuzunun azaldığını görmekten üzüntü duydu ve geçmişteki hataları tekrarlamak istemiyor.
Diğer yandan SDG birkaç bin DEAŞ militanını gözaltı kamplarında tutuyor. Türkiye ise uzun zamandır bir NATO üyesi olarak terörle mücadelede güvenilir bir müttefik olduğunu savunuyor ve DEAŞ tehdidine karşı daha geniş bir rol üstlenmeye hazır görünüyor.
Bölgesel olarak tutarlı bir Suriye'nin önünde iki ana engel bulunmaktadır ve bu engeller Amerikan ve İngiliz politikaları açısından zorluklar yaratacaktır.
Bunlardan ilki SDG'nin resmi statüsü ve YPG kontrolündeki özerk yönetimle ilgilidir. Bu bölge, Türkiye'nin Şam'daki etkisi ve Türkiye destekli SMO tarafından kontrol edilen kuzey kuşağı nedeniyle baskı altında kalacaktır.
ABD ve Batılı müttefikleri SDG ile ilişkilerine öncelik vererek, özellikle HTŞ'nin devletin merkezinde siyasi ve askeri gücü konsolide edebilmesi halinde, istemeden de olsa seçeneklerini kısıtlayabilir ve stratejik esnekliklerini sınırlandırabilir.
İkinci zorluk ise İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki yerleşimlerini genişletmesi ve BM tampon bölgesini işgal etmesidir.
Nitekim, yakın zamanda İsrail buradaki yerleşimlerin genişletilmesine yönelik bir planı onayladı. Bu durum, Türkiye'nin kaçınmaya çalıştığı ve Şam'ın yeni muhafızlarının kontrol altına almakta zorlanacağı bir senaryo olan Suriye devletinin nihai olarak “kantonlaşmasına” yol açabilir.
Suriye'de, Suriye'nin yeni yöneticileri ve Türkiye angajman şartlarını yeniden belirlerken, Suriye'nin geleceğini desteklemek için de herkes için stratejik bir fırsat penceresi var.