Avrupa’nın Ukrayna yorgunluğu

Ukrayna'daki savaş uzadıkça, Batı içerisindeki ihtilaflar belirginleşiyor. Anglo-Saksonlar ile AB ülkeleri arasındaki ayrım Kiev'i zor durumda bırakabilir.

1. resim

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başladığı 24 Şubat 2022 tarihinden beri Avrupa Birliği (AB) üyesi devletler, Ukrayna’nın savunulmasını önemsemiş ve Kiev, direncini AB başta olmak üzere Batı’dan aldığı desteklerle sürdürmüştür.

Aslında AB, savaşın çıkmasını istemeyen ve savaş başladığı andan itibaren de en kısa sürede ateşkes imzalanmasını arzulayan aktörlerden oluşuyor. Kuşkusuz bunun nedeni Almanya başta olmak üzere AB ülkelerinin Rusya’ya olan enerji bağımlılığı. Buna rağmen savaş, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Kıta Avrupası üzerindeki hegemonyasını pekiştirdi ve Avrupalı devletler, Kiev’e önemli yardımlarda bulundu. Dahası AB, Rus ekonomisini çökertme ve Moskova açısından savaşı sürdürülebilir olmaktan çıkarma güdüsüyle çok sayıda yaptırımı da hayata geçirdi.

Ukrayna'nın desteklenmesi konusunda Batı'yı birleştiren neydi?

Batı’yı Kiev’in desteklenmesi noktasında motive eden üç temel husustan bahsetmek mümkün. Bunlardan ilki, jeopolitik faktörler. Kıta Avrupası, Ukrayna’yı Rus saldırganlığının durdurulması gereken bir ön cephe olarak değerlendirmekte. Buna göre, eğer Rusya, Ukrayna’da durdurulamazsa, İkinci Dünya Savaşında Joseph Stalin’in yaptığını bu kez Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yapabilir ve gözünü Berlin’e dikebilir. Dolayısıyla Ukrayna’nın Rusya saldırganlığının durdurulacağı noktası olması gerekmekte.

İkincisi ise ideolojik faktörler. Savaşın başında beri Ukrayna’ya yapılan yardımlara Avrupa halklarının rıza göstermesi için de bu argüman kullanıldı. Buna göre, Rusya-Ukrayana Savaşı otokrasiler ile demokrasiler arasındaki bir savaş. Dolayısıyla Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin gibi otoriter liderlerin kaybetmesi gerekiyor. Yani Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırı, bir anlamda Batılı değerlere yönelik bir saldırı. Bu nedenle de Kiev desteklenmeli.

Üçüncü olarak da savaşta Avrupa, ABD’nin yönlendirmeleriyle geleneksel öteki algısına döndü. Soğuk Savaş argümanlarına karşı Avrupa’nın Batı dayanışmasıyla hareket etmesi gerektiği işlendi. Bu da ABD’nin Kıta Avrupası üzerindeki hegemonyasını pekiştirdi.

Esasen Rusya açısından savaşta işler yolunda gitmiyorsa, bunda Batı’nın Kev’e olan desteği belirtleyici rol oynuyor. Belki de Moskvoa, savaşın başında trans-Atlantik ilişkilerdeki çatlağı fırsata çevirmek istedi ve Batı’nın kolektif biçimde hareket edeceğini düşünemedi. Fakat buna rağmen savaşın ilk günlerinden itibaren bunun bir yıpratma savaşına dönüştüğünü söyleyen uzmanlar açısından uzun vadede hangi tarafın yıpranacağı sorusu tartışmalı.

Savaşın uzaması kimi yıpratıyor?

Bahse konu olan durumu açmak gerekirse Batı’nın içerisindeki Anglo-Sakson kanadın amacı, Rusya’yı ekonomik olarak çökertmek, Ukrayna’da uzun yıllar devam edecek bir savaşın içine çekmek ve nihayetinde Moskova’yı büyük güç olma iddiasından vazgeçirerek orta büyüklükte bir güç olduğuna ikna etmek, bunu kabullenmesin sağlamak. AB ise savaşın başında Anglo-Saksonlardan gelen baskının da etkisiyle kolektif Batı’nın bir parçası olarak konumlandı.

Sürecin gösterdiği realite ise Anglosaksonların beklentisinden farklı. Savaş uzadıkça Ukrayna’ya yapılacak yardımaların mahiyeti noktasında Batı içerisindeki ihtilaflar da belirginleşiyor. Çünkü savaşın uzaması ABD ve İngiltere’yi derinden etkilemese de Kıta Avrupası’nı sarsıyor. Özellikle de enerji krizi sebebiyle Almanya merkezli AB, Rusya’nın bir şekilde Avrupa güvenlik mimarisine yeniden dahil edilmesini istiyor.

Nitekim Berlin yönetimi gerek Leopard tanklarının verilmesi mevzusunda gerekse de Taurus füzeleri konusunda ayak direterek Batı içerisinde Ukrayna’nın desteklenmesi konusunda oluşan çatlağı ortaya koydu.

Benzer bir şekilde Avrupa halklarında da artan enerji fiyatlarının etkisiyle Ukrayna’daki savaşın faturasını ödemek durumunda kaldıkları düşüncesinin çeşitli protestolara sebebiyet verdği görülmekte. Aşırı sağın yükselişiyle birlikte aşırı sağcı liderler popülist söylemlerle Ukrayna’nın değil, kendi halklarının desteklenmesini savunuyor. Bu durum, iktidarda bulunan aşırı sağcı olmayan hükümetleri de kamuoyu baskısıyla etkiliyor elbette.

Tüm bunların ötesinde AB, her ne kadar Ukrayna’daki savaşla birlikte ABD’nin hegemonyasına olan rızasını sürdürdüğü izlenimi oluştursa da çok kutuplu dünyaya geçişi savunmakta.

Dolayısıyla AB, çok kutuplu dünyada bir güç merkezi; yani kutup olarak konumlanma arzusu içerisinde. Zaten Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) beyin ölümünü gerçekleştiğini belirten sözleri de hafızalardaki yerini koruyor. Aynı şekilde Macron’un Rusya ile Ukrayna arasında Çin’in arabuluculuğu gündeme geldiğinde Pekin’i ziyaret ettiğini ve Çin’den döndüğünde AB’nin stratejik özerkliğine vurgu yapan açıklamalarda bulunduğunu hatırlatmakta yarar var.

Anlaşılacağı üzere savaş uzadıkça, sadece Rusya değil, Ukrayna’yı ayakta tutan Batı dayanışması da yorulup yıpranıyor. Üstelik buna, savaşın uzamasını isteyen ABD de dahil. Nitekim ABD hükümetin kapanmasını sağlayan formülü de Ukrayna’ya yönelik yardımların yer almadığı bütçe tasarısında bulmuştu.

İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarının başlamasıyla birlikte Batılı aktölerin İsrail’e destek yarışına girmesi de Ukrayna meselesini ikinci plana atacak gibi görünüyor. Böylesi bir ortamda Avrupa’nın Ukrayna konusundaki yorgunuluğunun daha da belirginleşeceğini öngörmek mümkün.

Kısacası Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başında Batı, yekpare bir şekilde hareket etmişse de Kiev’in desteklenmesi ve savaşın uzaması konusunda görüş farklılıkları mevcut. Bu fikir ayrılıkları, savaş uzadıkça ortaya çıkan yorgunlukla daha da belirginleşecek gibi gözüküyor. Özellikle de AB ülkelerinin aşamalı olarak desteği azaltması şaşırtıcı olmaz.

İsrail’e verilen destek ise Ukrayna’nın öneminin azalmasını beraberinde getirecek. Yani Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski, ülkesi işgal altındayken büyük bir paradoksa imza atarak İsrail’in Filistin’i işgalini desteklese de İsrail saldırılarına Batı’nın verdiği destek, Zelenski yönetimini ciddi zorluklarla yüzleştirecek.

Tartışma