gdh'de ara...

Blinken'in Gazze diplomasisi: ABD İsrail'den ateşkes mi isteyecek?

Çoğu kadın ve çocuk 22 bin sivilin katledildiği saldırılar sonrası hızla yalnızlaşan bir İsrail realitesi var. Kaçınılmaz olarak Filistin halkına uygulanan soykırımı destekleyenler de yalnızlaşacak. Buna ABD de dahil.

1. resim

Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’ndaki saldırılarını gölgede bırakan İsrail’in Gazze’deki katliamları, dünya halklarının tepkisini çekmeye devam ediyor. Bu durum, uluslararası kamuoyundaki baskın sese paralel olarak Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) de söylem değişikliğine itiyor.

Uzun yıllar boyunca ABD’nin Orta Doğu politikasını İsrail’in güvenliğinin sağlanması argümanı üzerine inşa ettiği bilinen bir gerçek. Bu kapsamda ABD, 7 Ekim’den sonra da İsrail’e desteğini sürdürdü. Ancak ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Türkiye ve Yunanistan’ı da içeren son bölge ziyareti, Washington yönetiminin ateşkesin sağlanması için çaba harcamaya başladığı şeklinde yorumlanıyor. Oysa ABD gerek bölgeye gemi göndererek gerek asker yollayarak gerekse de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) İsrail karşıtı kararlar almasını engelleyerek katliamlara suç ortağı olmuş durumda.

Rusya ve Çin gibi Amerikan hegemonyasına meydan okuyan aktörlerin Gazze konusunda uluslararası toplumun sesini yansıtan bir tavır ortaya koymasının ise Washington’u daha da zor durumda bıraktığı aşikar.

Söz konusu durumun da etkisiyle Beyaz Saray’dan yakın geçmişte Gazze konusunda bir politika değişikliğine gidilebileceğinin mesajları verilmişti. Hatırlanacağı üzere 13 Aralık’ta ABD Başkanı Joe Biden, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya sertlik yanlısı politikalarını ve hükümetini değiştirmesi tavsiyesinde bulunmuştu. Oysa aynı Biden, Yahudi olmamasına rağmen siyonist olmasıyla övünüyordu. Benzer bir şekilde Blinken de çatışmaların başlamasının ardından İsrail’e yaptığı ilk ziyarette, “Buraya bir Yahudi olarak geldim.” demişti. Ancak çoğu kadın ve çocuk 22 bin sivilin katledildiği saldırılar sonrası hızla yalnızlaşan bir İsrail realitesi var. Kaçınılmaz olarak Filistin halkına uygulanan soykırımı destekleyenler de yalnızlaşacak. Buna ABD de dahil.

Esasen Blinken’in son Orta Doğu turu da bu realitenin Washington’daki karar alıcılar tarafından idrak edildiğine işaret ediyor. Zira Blinken, bu kez Türkiye başta olmak üzere ateşkes yönünde mesajlar vermekten çekinmeyen ve buna dönük çaba içerisinde olan ülkelerde temaslarda bulunduktan sonra İsrail’e gidiyor.

Nitekim Blinken’in Türkiye ziyaretinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Gazze’de acilen ateşkesin sağlanması gerektiğini ABD’li mevkidaşına iletti. Açıkça ifade edilmese de Türkiye dahil çoğu devlet, Gazze’deki çatışmaların uzamasının sorumlusu olarak ABD’yi görüyor. Bunun iki temel nedeni var.

İlk olarak devletler, ABD’nin BMGK’da İsrail’i kınayan bir karar çıkarılmasını engellemesinden rahatsızlık duymakta. İkinci olarak da çatışmaları durdurabilecek tek yolun ABD’nin İsrail’e baskı yapmasından geçtiği düşünülmekte; fakat Washington yönetiminin bu konuda inisiyatif almaması Gazze’deki katliamların boyutunu artırıyor.

Sorun tam olarak ABD’nin tutumu. Peki, bu tutum gerçekten de değişecek mi? Mevzubahis sorunun yanıtını son dönemde ABD Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray yetkililerinden Filistin sorununa ilişkin gelen mesajlarda görmek mümkün.

En geleneksel çözüm olan iki devletli çözüme yapılan vurgular, Tel Aviv yönetiminin müzakerelere zorlanabileceğinin habercisi. Daha önce ABD yalanlasa da Beyaz Saray’ın Binyamin Netanyahu yönetimine yılbaşına kadar süre tanıdığı ve Gazze’deki operasyonlarının dozunu azaltmasını istediği öne sürülmüştü. Dolayısıyla yeni yılla birlikte Gazze’de ateşkesin sağlanmasına dönük çabaların artacağı yönünde bir beklenti söz konusu. Blinken’in ziyareti de bu perspektiften yorumlanıyor.

Vurgu yapılması gereken açıklama da Blinken’in Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) söylediği “Bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik kararlılığımızın altını çizdim.” cümlesi. Öyle görünüyor ki ABD Başkanı, Türkiye, Yunanistan, Ürdün, Katar ve BAE gibi bölge ülkelerinin ateşkes konusundaki beklentilerini Netanyahu’ya iletmek için İsrail’i ziyaret edecek.

İfade edilmesi gereken bir başka husus ise ABD’nin İsrail’e hangi ölçüde baskı yapabileceği. 2024 yılının ABD’de seçim yılı olduğu düşünüldüğünde, Blinken’in birtakım talepleri Netanyahu’ya iletmenin ötesinde somut bir çözüme ulaşılmasının sağlayacağını düşünmek hayalcilik olacaktır. Zira ABD siyaseti, Yahudi lobisi tarafından esir alınmış durumda.

Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde Blinken’in bölge ziyaretlerinde Gazze’nin geleceğinin nasıl şekilleneceği sorunun tartışıldığı öne sürülebilir. Bu noktada bölge devletlerinin beklentisinin aksine Blinken, İsrail’in Gazze planını da gündeme getirmiş olabilir. İsrail’in Hamas’ın tamamen yok edildiği bir senaryo aradığı; ancak savaşın gerçekliğinin çok daha farklı olduğu aşikar.

Ortaya atılan iddialardan biri de ABD’nin kendi planının olduğu yönünde. Blinken’in çantasında belki de bu vardı. İddiaya göre ABD, Türkiye de dahil olmak üzere Blinken’in ziyaret ettiği ülkelerden Gazze’nin yeniden inşası, güvenliğinin sağlanması ve yönetimi konusunda sorumluluk almasını istiyor. Bunun nasıl bir sorumluluk olacağı ise şu aşamada belirsiz.

Resmin netleştirilmesinde ise Türkiye’nin en başından itibaren dile getirdiği garantörlük önerisi, ABD tarafından kabul edilebilir. Çünkü Beyaz Saray’ın üzerinde çalıştığı belirtilen planın buna açık olduğu anlaşılıyor. Böylesi bir senaryoda Gazze’de Hamas’ın ve Filistin halkının görüşlerini Türkiye’nin, İsrail’in tezlerini ise ABD’nin savunduğu ve esir takası konusunda ateşkes için arabuluculuk yapan aktörlerin de tarafsız olarak yer alacağı bir garantörlük mekanizması üzerinden ateşkese ulaşılmaya çalışılabilir. Zira her ne kadar İsrail, Hamas’ı yok etmek istediğini ve bu amaca ulaşılana kadar saldırılarını sürdüreceğini dile getirse de savaşın başından bu yana İsrail ordusunun Gazze’deki hedeflerinden hiçbirine ulaşamadığı biliniyor.

Uzun süredir hedeflerine ulaşmayan İsrail ordusunun yakın gelecekte de Gazze’de başarı elde etmesi mümkün görünmemekte. Bu yüzden de yıpranmaya paralel olarak ateşkes ihtimalinin artması olası. Çünkü İsrail’de özellikle de esir yakınları, Başbakan Netanyahu’nun istifasını istiyor. Hükümet içerisindeki ihtilaflar da ortalığa saçılmaya başladı. İsrail medyası ise savaşın akıbeti konusunda önemli itiraflarda bulunuyor. Bu yıpranmışlıktan dolayı ABD, İsrail’e baskı yapmak suretiyle Netanyahu’yu ateşkese ikna etmeyi hedefliyor olabilir. Savaşın uzamasının İsrail’in işine gelmediği çok açık. Savaşın uzaması ile uluslararası sisteme liderlik etmesi gereken ABD’ye olan öfkenin de arttığı düşünüldüğünde, Blinken’in bu konuda adım atması şaşırtıcı olmaz. Üstelik barış sağlanamazsa, ABD’nin uluslararası sistemdeki hegemon güçten beklenen temel vasıf olan barışı inşa etme kapasitesini yitirdiği de daha sık konuşulmaya başlanacak. Bu Amerikan hegemonyasına olan itirazları da artırabilir.

Mevcut gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, Blinken’in İsrail ziyaretindeki en önemli gündeminin Netanyahu’yu ateşkese ikna etmek olduğu söylenebilir. Lakin Netanyahu’nun direnmesi halinde Yahudi lobisine teslim olmuş Amerikan karar alıcılarının İsrail’i karşısına alacak atımlar atması da beklenmiyor. Bilakis İsrail yanlısı politikalardan taviz verilmeyeceği söylenebilir. Dahası savaştan önce zaten tartışmalı yargı reformu nedeniyle ciddi bir muhalefetle karşı karşıya olan Netanyahu yönetimi, savaştan sonra arkasındaki halk desteğini tamamen yitirdi. Bu nedenle İsrail Başbakanı, gerçekçi bir beklenti olmasa da Gazze’den zaferle dönmek istiyor. Blinken’in başarısı ya da başarısızlığı ise Netanyahu yönetimini ikna etmesi veya edememesine bağlı olarak şekillenecek. Aynı zamanda bu durum, Yahudi lobisinin mi ABD’yi yoksa ABD’nin mi İsrail’i yönlendirecek güçte olduğu sorusunun yanıtını da gözler önüne serecek.

Tartışma