BRAC Institute of Development: Netanyahu İsrail'i, Orta Doğu'yu ve ABD'yi felakate mi sürükleyecek?
İsrail'in dostlarını utandırdığı, başkentleri ve üniversite kampüslerini dolduran nefret dalgasını körüklediği bir dönem yaşanıyor. Peki Netanyahu; İsrail'i, Orta Doğu'yu ve ABD'yi bir felakete mi sürükleyecek?
Avusturya merkezli düşünce kuruluşlarından BRAC Institute of Development'de, Gazze'de devam eden soykırım savaşının İsrail ve ABD açısından geleceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
İçerideki rakiplerinin Netanyahu'yu deviremediği ABD'nin ise Netanyahu'yu dizginleyemediği tespiti yapılan analizde, İsrail'in dostlarını utandırdığı, başkentleri ve üniversite kampüslerini dolduran nefret dalgasını körüklediği bir dönem yaşadığına dikkat çekildi.
Analizde ayrıca; Netanyahu'nun olası bir topyekün savaşın, çok cepheli bir savaş olacağı ve ABD'yi de içine alacağının farkında olduğu tespiti yapıldı.
İşte BRAC Institute of Development'de yayınlanan analiz:
İsrail'deki rakipleri ve hatta ABD yönetimi, Netanyahu'nun “zaferle” sonuçlanmadığı sürece ateşkesle ilgilenmediği uyarısında bulunuyor ve İsrail'e çok fazla kayba mal olacağı konusunda uyarıyorlar.
İçerideki rakipleri Netanyahu'yu devirmeyi başaramadı. ABD ise onu dizginleyemiyor ya da deviremiyor.
Netanyahu İsrail'in en uzun süre görev yapan başbakanı. En fazla sayıda Filistinliyi öldürme rekorunu elinde tutuyor. Gazze'de son 10 ay içerisinde 40.000'den fazla insanı öldüren isim de Netanyahu.
Diğer yandan Netanyahu'nun hükümeti birçok kesim tarafından çöküşün eşiğinde görünüyor ama yine de çökmüyor.
Müttefiklerinin tavsiyelerini ve düşmanlarının uyarılarını görmezden gelen Netanyahu, İran'ın artık ülkesinin sınırlarına dayandığının farkında ve artık ortak bir kanı var ki; yaşanan çatışmaları “nihai savaşa” dönüştürmeye bel bağlamış durumda.
İran'la çatışmadan başlayarak kendi arka bahçesinde Beyaz Saray'ın “efendisine” meydan okumaya kadar tüm kırmızı çizgileri ihlal etme rekorunu elinde tutuyor.
Diplomatlar 2011 G20 zirvesi sırasında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Amerikalı mevkidaşı Barack Obama'ya “Netanyahu'ya katlanamıyorum, o bir yalancı” dediğini hatırlatıyor.
İddiaya göre Sarkozy; “Netanyahu'ya katlanamıyorum, o bir yalancı” demiş ve Obama da buna “Ondan bıktınız mı? Ben ise her gün onunla çalışmak zorundayım.” karşılığını vermişti.
Aynı yılın ilerleyen günlerinde Netanyahu genelkurmay başkanına İran'ın nükleer tesislerini vurmak için bir plan hazırlamasını emretti. Ancak genelkurmay başkanı ve güvenlik komutanları bunu yapmak için gerekli araçlara sahip olmadıklarını belirttiler.
O dönemde İsrail basınında komutanlardan birinin bu bilgiyi Washington'a sızdırdığı ve böylece Netanyahu'nun planının suya düştüğü belirtildi.
Özetle; Netanyahu İsrail ve ötesi için endişe verici bir hal almaya başladı.
İsrail'in dostlarını utandırdığını, başkentleri ve üniversite kampüslerini dolduran nefret dalgasını körüklediği bir dönem yaşanıyor.
Netanyahu ise, Biden yönetimindeki yetkililerin kendisini ülkeleri için ağır bir yük olarak gördüklerinin farkında.
Aylar önce, Gazze'de ölü sayısı 30.000'e yaklaştığında, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Netanyahu'yu ateşkesi kabul etmeye ikna etmeye çalıştı.
Netanyahu'ya Hamas'ın yeteneklerinin azaldığını ve artık İsrail için 7 Ekim'den önceki gibi bir tehdit oluşturmadığını söyledi. Ancak ilgileniyormuş gibi yapan Netanyahu, İsrail'in Hamas'ı “bitirecek” bir zafere ihtiyacı olduğu konusunda ısrar etti.
Netanyahu rehinelerin serbest bırakılması için müzakere istemediğini söylemedi ama hiçbir zaman da bir uzlaşıya yanaşmadı.
Netanyahu müzakerelere heyetler gönderdi ancak sürekli olarak zor koşullar talep ederek süreci sabote etti.
Hatta barış görüşmeleri gerçekleşirken, Hizbullah'ın en üst düzey askeri yetkilisi Fuad Şükr'e Beyrut'un güney banliyölerinde, Hamas lideri İsmail Haniye'ye de Tahran'da suikast düzenledi.
Netanyahu, Amerika'nın İsrail'in yanında durmaktan ve onu savunmaktan başka seçeneği olmadığından eminmiş gibi davranıyor.
Bölgeyi geniş çaplı bir çatışmanın eşiğine getiren Netanyahu hakkında bazıları, İran'ı Amerika'nın seyirci kalamayacağı doğrudan bir çatışmanın içine çekmeye çalıştığını düşünüyor.
Diğer yandan yaşanan gelişmeler, Netanyahu'nun maruz kaldığı eleştirilere rağmen Amerikan-İsrail ilişkilerinin derinliğinin farkında olduğunu kanıtlıyor.
Hizbullah'ın Şükr suikastına misilleme yapması, Amerika'nın eşi benzeri görülmemiş askeri desteğine sahip olan İsrail ile topyekün bir savaşa girmek istemediğini gösterdi. Haniye'nin suikastına misilleme yapma tehdidini sürdüren İran da geniş çaplı bir bölgesel çatışmadan kaçınmak istediğine dair çeşitli sinyaller gönderdi.
Netanyahu olası bir topyekün savaşın, çok cepheli bir savaş olacağının farkında.
Olabilecek en tehlikeli şey; Netanyahu'nun Hizbullah'la geniş çaplı bir savaşa girmesi ve Gazze'deki yıkımı Beyrut'ta tekrarlamasıdır.
Tecrübeler ise Amerika'nın İsrail'i kendisiyle birlikte savaşa sürükleyebileceğini ve savaşa girdiğinde İsrail'i terk edemeyeceğini gösteriyor.