Çapının ötesinde, kendisini nimetten sayan bir ukala: Selahattin Demirtaş

Her cümlesiyle şımarıklığın doruklarında olduğunu gösteren Selahattin Demirtaş'ın son paylaşımı, kendisi ve kendi gibiler için silahın, nasıl açık bir tehdit ve pazarlık meselesi olduğunun açık bir ispatı.

1. resim

Cüneyt Polat / gdh

İnsan çapının çok ötesinde ukala olmaya görsün. Kendisini nimetten sanmaya başlar.

Zamanında şişirilmişliğin verdiği hava ve yüklendiği hırsla Selahattin Demirtaş tam öyle bir figür.

Tabanı da buna müsait olunca, sosyal medya hesabından esip kükremeye devam ediyor.

Yaptığı son paylaşım akıllara zarar, gerçeklikten uzak ve her harfinde uluslararası abilerinin kendisine yüklediği şımarıklığın izleri var.

Demirtaş gibi basit bir figüre bu kadar uzun satırları ayıracağım aklıma gelmezdi. Fakat hava o kadar puslu ki tane tane anlatmak gerek.

*

Ağzını her açtığında Türkiye’de ifade özgürlüğü olmadığını iddia eden Demirtaş, cezasını çektiği parmaklıkların ardından, yeni bir yalanın pimini çekti.

“Halkımıza sözümüz olsun, çatışmadan beslenen Erdoğan rejimi sonrasında PKK'nin Türkiye'de tümüyle silah bırakması için elimizden geleni yapacağız ve mutlaka başaracağız.”

- Selahattin Demirtaş

Silahı bundan daha fazla meşru gösteren, açık bir tehdit ve pazarlık meselesi haline getiren daha aşağılık bir yaklaşım olamaz.

PKK, Irak'ta, Suriye'de silah bırakmayacak yani. Türk askerine, ABD'li abilerinin gölgesinde sıkmaya devam edecek.

Neresinden okumalıyız?

“Erdoğan varsa, öldürmeye, kan dökmeye devam edeceğiz. Namlularımız insin istiyorsanız Erdoğan’ı gönderin.”

Çocuk kandırıyor sanki.

Sanki kandırmaya çalıştığı 39 yıldır kanlarını akıttıkları Türk ve Kürt halkları değil.

*

Silah bırakmaya bu kadar hazırlarsa neden hemen şimdi değil?

Bunları durduran ne? Silahsızlanmayı neden bir partiye ve şahıssa endekslemekte ısrar ediyorlar?

Neden silahı politik bir araç haline getiriyorlar? Silahla “terbiye etmeye” kalkacaklardı, o zaman mecliste ne işleri var?

*

Türkiye Cumhuriyeti Devleti… Ağızlarını her açtıklarında küfür ettikleri, hakaret ettikleri Tayyip Erdoğan, kefenini giyerek, her türlü bedeli göze alarak ve ezberleri bozarak bunların önlerine beyaz bir sayfa açtı.

Diyarbakır nevruzunda ekranlar bunlara açıldı.

Bunun karşılığında ne yaptılar?

Hendek kazdılar, silah yığdılar. Şehirleri halk savaşına hazırladılar. 

İrlanda’da IRA örgütünün İngiliz istihbaratının aklıyla yürüttüğü “stratejinin” aynısını aldılar.

Devletin uzattığı barış eline bu cevabı verdiler.

Siyaseti, kendi gündemlerinin, kendi kirli ajandalarının güçlenmesi için kullandılar, kullanmaya devam ediyorlar.

*

Tamamen Nazi ideolojisine sahip, nasyonal sosyalist terör örgütleriyle, bölgedeki organik Kürtlüğü temsil eden aşiret ve tarikatları "feodalizm" diye kodlayıp yok ederek, yerlerine kendileri geçti.

Hem örgüt, hem aşiret statüsüne kavuştular.

Tabanlarını da aynı Naziler gibi, şiddetle, ölümle büyülediler. Kendilerine bağladılar, kapılarına adeta maraba yaptılar.

Bu Selahattin ve benzerleri ve Kandil’dekiler, Kürtleri, Zazaları değil, bu halkları yönetmeyi seviyor.

Kimin adına?

Yirmiye yakın aktif, yirmiye yakın da dolaylı, devletlerin istihbarat örgütleri adına…

Sokak arası bir çeteden, mahalle mafyasından değil, istihbarat servislerinin Türkiye ile hesabı çerçevesinde, elde ettiği gücü kiralayan bir narko terör örgütünden bahsediyoruz.

Damarlarında Nazi ideolojisi dolanan ve bu örgütlerin tamamına sırtını dayayan Selahattin Demirtaş ukalalık yapmasın da kim yapsın?

Çözüm sürecinde, Erdoğan’ın siyasi rakipleri, esas rakipleri dururken, üstelik Erdoğan’ın bütün riskleri üstlenip el uzattığı bir dönemde, Demirtaş’ın araya girip “seni başkan yaptırmayacağız" demesi neydi?

Bu kimin lafıydı? Hangi devletin hangi istihbarat servisi kulağına fısıldamış, “böyle yap” emri vermişti?

*

Bunların kullandıkları bütün kavramlar da sipariş. Birileri tarafından kulaklarına üflenen kelimelerin manasını bile bilmiyorlar.

Özerklik, ekolojik demokrasi, yok efendime söyleyeyim barış…

*

Siz bu kelimelerden ne anlıyorsunuz?

*

Demirtaş ve avaneleri bu kavramlar üzerine bir gün bir saniye düşünmüş müdür?

Kandil’de ve cezaevlerinde gençlere hâlâ Stalin okutan adamlar bunlar. Hâlâ Stalin’den ders yaptırıyorlar.

Gençleri, 15, 16 yaşındaki çoluk çocuğu tabiri caizse dağa kaçırıp, ihlal edip, beyinlerini zehirleyip, ölüme sürüyorlar ve ölüme sürdükçe elde ettikleri "o itibarla, prestiji” birtakım devletlere kiralayıp, fiyatlarını artırıyorlar.

Bunların yaptıkları siyaset de, bildikleri siyaset de bu.

Siyasette güçlenmeyi daha da güçlenmenin bir parçası olarak kullanıyorlar. Yani siyaseti "kendilerine göre savaşlarının" daha iyi yürütülmesi için bir malzeme olarak, bir araç olarak görüyorlar.

*

Bunların gerçek manada barışçıl ve demokratik bir siyasette tökezlediklerini açılım sürecinde gördük.

Elleri, ayakları dolandı.

Namlu yoksa, arkalarında bomba, silah, istihbarat desteği yoksa, bunların Kürt halkına, Türkiye’ye, bölge halklarına tek bir cümleleri yoktur, olamaz!

Bunların öldürdüğü, katlettiği Kürt sayısı, Türkiye Cumhuriyeti'yle yaptıkları çatışmalarda ölüme gönderdikleri Kürt gençlerinin iki katı, üç katı.

Bunu kimse söylemiyor.

Kimse bunlara dönüp bunun hesabını sormuyor. Bunları destekleyen solcu aydınlar da dahil! Bir kişi bile ağzını açamıyor.

Dokunulmazlık zırhı kuşanmışlar.

*

Eğer PKK denen örgüt, İslami bir örgüt olsaydı, İŞİD’e yaptıkları muameleyi yaparlardı. Çünkü PKK denen örgüt seküler, batıcı faşizan bir örgüt.

İdeolojik akrabalarından dolayı da bunlara tahammül ediyorlar, hoşgörü gösteriyorlar, bunların şiddetini bile yükseltiyorlar.

TIME Dergisi, Avrupa’daki diğer dergiler bile Kürt kadın gerilla diye eli silahlı kadınları reklam ediyor ama IŞİD’i de kafa kesen katil yapıyor.

Evet IŞİD kafa kesen katil zaten. Ama onu kuran da onlar. Fakat IŞİD’e muamelelerin nedeni İslam. Orada bir İslamafobi var.

Bunlar, Kürt'ü İslam’dan arındırma ideolojisinin peşindeler.

İslam’dan arındırdıkça alkışlanıyorlar.

Ve çok ilginç bir şekilde bugün dedelerinin katilleriyle, dedelerini de İslam'dan arındırmaya çalışanlarla kolayca aynı safa gelebiliyorlar.

Mevzunun özeti bu.

Fakat tabanlarını şiddetle, ölümle büyüledikleri için, o tabanları maalesef bunların sözünü dinliyor. Bunları kahraman zannediyor, bunları kurtarıcı zannediyor.

Bu memlekette de kurtarıcıdan kurtulmak daha bir önemli bir sorun olmuştur her zaman.

Şimdi Kürt halkının başına bela olmuşlar. Kürt halkı adına konuşuyorlar. Kürt halkı adına tek konuşma hakkı kendilerinin olsun istiyorlar.

Barış dedikleri de bu, özerklik dedikleri de bu, veyahutta geveledikleri diğer taleplerin hepsi…

Diyorlar ki; biz Kürt’ün ağasıyız, Kürt adına biz konuşuruz, bizimle konuş.

Nasıl ki istihbarat örgütleriyle örgüt adına konuşuyorlarsa, Türkiye’ye de diyorlar ki, “T.C sende bizi tanı, bize imkan ver, bize göz yum, bizi hoş gör, biz her istediğimizi yapalım."

Hiç kendimizi sorgulamayalım. Biz gençlerin kanı üstünden, acılar üstünden, anaların gözyaşı üstünden istediğimizi evirip çevirelim, narko terör ilişkilerine girelim, her melaneti işleyelim, uluslararası devletlerde açtığımız bürolarda her türlü istihbarat faaliyetini batılılar adına biz yapalım.

Niye?

E biz çok ezildik, biz çok mahrumuz.

Mahrumiyet ve acılar üstünden talep ettikleri şeyin mahrumiyet ve acılarla alakası yok.

Bu acı ve mahrumiyeti siyaseten yönetenlerin ne Kürtlük diye bir dertleri var, ne Türkiye, ne barış, ne de demokrasi…

*

Selahattin Demirtaş…

Öyle ukalaca, üst perdeden, artist artist konuşmayı bırak.

Önce bu 2 yüzlülükle bir yüzleş. 2 cümle de kendi örgütüne, kendi tabanına, kendi kadrolarına kurmayı denesene.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, Tayyip Erdoğan'a bu kadar ukalaca söylediğin lafların onda birini kendi örgütüne, Kandil’dekilere bir kur bakalım.

Hâlâ cezaevinde bile konuşabiliyorsun. Kandil’e dön de bir cümle konuş bakalım.

Gerçekten demokratsan haydi görelim seni.

*

Bunların sınavı Türkiye Cumhuriyeti'yle, Erdoğan'la değil. Kandil ile… PKK denilen örgütle… O örgüte dönük gerçekten barış istiyorlarsa, o örgüte tok bir dille konuşmadıkları sürece sözlerinin hepsi münafıkçadır, yalandır, sahtedir.

Demokratik imkanları istismardır.

Bunlar, Kürt halkının demokrasiye olan inancını istismar ediyorlar.

*

Bu ülkede kan dökmeden iktidar el değiştiriyor.

Tayyip Erdoğan gibi biri başbakan oldu, cumhurbaşkanı oldu. Daha 30 sene önce irtica denilerek hapislere atılan adam.

Sen de öyle olabilirdin, sana da devlet imkân açıyor, bak hatasından dönüyor. Bazı politikalarını değiştiriyor ama sen ne yapıyorsun?

80 tane belediye alıyorsun, 80 tane milletvekili alıyorsun, arkada hendek kazıp, silah yığıyorsun.

Derdiniz ne sizin ya? Sizin gerçekten derdiniz ne?

Bunlar Kürt halkının talepleri mi? Hangi Kürt bunu istiyor? Hangi Kürt istemiş senden bunu? Sen kimsin, nereden alıyorsun bu hakkı? Nereden bu temsiliyet makamına geçtiniz siz?

Kürtlerin büyük bir kısmı diğer partilere oy veriyor, Ak Parti’ye oy veriyor.

Niye siz Kürt'ün tek sözcüsüymüş gibi konuşuyorsunuz? Kürdün ev sahibi gibi konuşma hakkını nereden alıyorsunuz?

Evet! Öldürdüğünüz çocukların kanından alıyorsunuz. O çocukları siz öldürüyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti o çocukları dövüp hadi dağa çık demiyor.

Siz dağlara götürüp, eğitip, eline Rus Kalaşnikofları verip, İran fısıltılarıyla, Avrupa gazıyla gönderip karakol bastırıyorsunuz.

Şehirleri bombalıyorsunuz, öğretmen öldürüyorsunuz, yolları kesip vergi topluyorsunuz.

*

Selahattin Demirtaş!

Bunların özeleştirisini vermeden sen ne hakla konuşuyorsun? Nereden alıyorsun bu hakkı?

Tayyip Erdoğan bu ülkede her konuda konuşabilir, hata yapar, yanlış yapar. Onun hesabını da verir.

Sen Tayyip Erdoğan kadar özeleştiri yaptın mı? Sen Tayyip Erdoğan kadar hatalarını kabul ettin mi?

Bugüne kadar sen hangi hatanı kabul ettin?

Daha Yasin Börü’nün hesabını vermedin. Gözlerimizin önünde katlettiniz, linç ettiniz 15 yaşında çocuğu.

Sen kimsin, bu ukalalık ne? Hayırdır?

Git, Cumhuriyet Halk Partisi ile otur, dedelerinin hesabını, Koçgiri’nin, Dersim’in hesabını gör.

Cumhuriyet Halk Partisi'yle otur, Kürtçe yasağının, 27 Mayıs'taki sürgünlerin hesabını bir gör.

Tayyip Erdoğan'ın sana vereceği bir hesap yok.

Delikanlıysan, zerre kadar haysiyetin varsa önce hesaplaşman gerekenlerle hesaplaş.

*

Erdoğan her konuda eleştirilebilir ama açılım konusunda eleştirilemez. Gerçekten bu ülkeye barış gelsin, analar ağlamasın diye elinden gelen her şeyi yaptı. Her şeyi de göze aldı.

Karşılığında ne oldu?

Hendek kazıp kurşun sıktılar. Masum insanları öldürdüler, şehirleri kan gölüne boğdular.

Allah belalarını versin.

*

Kürt halkı... Bu kadar insan bunlara oy verdi.

Yav arkadaş Allah rızası için, bir tane olumlu, pozitif, Kürt’ün huzurunu, geleceğini, mutluluğunu içeren talepleri var mı?

Avrupalı aydınlardan ezberledikleri içi boş, abuk subuk sloganların dışında bir tane Kürt'ü önceleyen talepleri oldu mu?

Kürt için ne istiyorsun? 3 tane söyle.

Yatıp kalkıp bunu söylüyorlar: Ana dil. Ana dilde ikinci cümleni söyle? Yok!

Bu muydu?

On binlerce kişi bunun için mi öldü?

Kürtçe okul açıldı. Bir taneniz çocuğunuzu göndermediniz!

Her şeyiniz yalan!

*

Bu Selahattin Demirtaş ve benzerleri, ukalaca, artistçe özeleştiri yapmadan, hesap vermeden konuşamazlar.

Konuşuyorsa da cevaplarını bellidir.

Şimdilerin HDP'li kaçağı Osman Baydemir'in dediği gibi;

"Hass........"

Bu kadar!

Tartışma